Kasaba kültürü “ilkesiz gizlilikten” de beslenir

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Okuyucunun sabrına sığınarak paylaştığımız “kasaba kültürü tuzakları” yazılarının temel varsayımını anımsayalım: “Kaynak kullanımında verimliliğin düzeyini, üretim ve bölüşümün nitelik ve niceliğini kültürel kavrayışımız belirler. Bir geçiş dönemi kavrayışı olan kasaba kültürü de, faiz, enflasyon, düşük oranda büyüme, refah düzeyi gibi sorunlarımızın arka planını oluşturur; toplum kasaba kültürü tuzaklarını diğer sorunlar kadar sorgulamazsa, refah artırma konusunda hedeflerine ulaşamaz.”

Kasaba kültürünü yeşerten “hukuksuzluk”, “plansızlık”, “eşitsizlik” etkenlerini önceki yazılarda sorguladık. Bu yazda, “ilkesiz gizlilik” konusunda ne düşündüğümüzü paylaşabiliriz.

Kasaba kültürünün 5 değişik yönü üzerinde durabiliriz: Birincisi, evrim sürecindeki “yalıtım” bileşeninden yola çıkarak, “gizlilik doğal bir süreçtir” tezini tartışabiliriz. İkincisi, “ilkesiz gizliliğin olumsuz etkileri” üzerinde durabiliriz. Üçüncüsü, “gizlilikle toplumsal gelişme” arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri değerlendirebiliriz. Dördüncüsü, “yaratıcı yüzleşmeyle” gizlilik tuzaklarının aşılmasına ilişkin düşüncelerimizi paylaşabiliriz. Beşincisi de “gelecek inşa ederken” gizlilik algısının olası etkilerini sorgulayabiliriz.

Gizlilik doğal bir olgudur

Gizlilik, evrim sürecinin üreme, mutasyon, ayıklama, yalıtım ve işbirliği bileşenleri arasında yer alır. Canlılar evrim sürecinde bulundukları çevreye uygun renklerle kendini korur… Bir kuşun yaşadığı sahildeki taşlar renginde yumurta yapması, yumurtaları yalıtma ve “gizleme” olgusudur.

Canlıların yaşadıkları toprakların, bulundukları ormanların, kırların renklerine uygun renklerde olmasının evrimin uzun süreli uyumunun sonucudur. Televizyonlardaki “doğa belgesellerini” izleyen herkesin yaygın biçimde gözlediği gerçeklik, canlıların var olmak ve varlıklarını korumak için “gizlilikten” yararlandıklarını gösterir. Biz insanlar da, Endülüslü imamın formüle ettiği gibi, canımız ve aklımızı korumak, neslimizi sürdürmek, malımıza sahip çıkmak ve kültürümüzü yaşatmak için “gizlilikten” yararlanırız.

Canlı yaşamda farklılıklar önemli ölçüde “yalıtımdan” yararlanır. “Coğrafi yalıtım” olmasaydı bugün “endemik” özellikler taşıyan canlılar ve bitkilerden söz etmemiz mümkün olamazdı. Şimdi yeni bir olguyla yüzleşiyoruz: Bilim ve teknolojinin gözleme ve izleme potansiyellerini artırdıkça, yaşadığımız dünyanın en ücra köşeleriyle bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirlikleri potansiyeli artıyor. Coğrafi yalıtımın beslediği diller, inançlar, yaşam biçimleri ve yaşam tarzları birbirinden etkilenerek homojenleşiyor. Homojenleşmedeki çevre koşullarının hızlı değişmesi, evrim sürecinin üreme, mutasyon, ayıklama, yalıtım ve işbirlikleri süreçlerine değişik açılardan bakmamızı gerektiriyor.

“Aşırı ve noksan değerlendirmeler” yapmamak için yalıtım ve gizliliği abartmak kadar, gizliliğe hiç ihtiyacımız olmadığını düşünmek de bizi hayatın öz gerçeğinden uzaklaştırır. Hayatın öz gerçeğine yakın durabilmek için gizlilik olgusunun olumlu ve olumsuz yönlerini birlikte değerlendirmeliyiz.

İlkesiz gizlilik engelleyicidir

“İlkeli gizlilik” birey, topluluk, toplum ve insanlık düzlemlerinde kaynaklarımızı etkin ve verimli kullanmanın yollarını açar. “İlkesiz gizlilik” ise tam tersine hukuksuzluğu, plansızlığı, eşitsizliği ve indirgemeciliği besleyerek kaynak israfını artırır; kasaba kültürünün baskın hale gelmesine ortam ve iklim yaratır.

İlkesiz gizlilik birey, topluluk, toplum ve bütün insanlık yaşamını olumsuz etkiler. Bu etkilerden biri aşırı değerlendirilmiş gizlik nedeniyle belirleyici değişkenler hakkında gerekli veri ve bilgilere erişilmesini engellemesidir. Diğeri de, gizliliğin arkasına saklanan güçlerin kendi yalanlarına inanarak gelişme ve ilerleme hedeflerini yitirmeleri.

İlkesiz gizlilik, iyi niyetli cehalet ile art niyetli ihanetin yarattığı sonuçlara götürür; kaynakların etkin ve verimli değerlendirilmesinin önüne engeller koyar.

İlkesiz gizliliğin kökleri daha derinlere inen olumsuz etkilerinden bir başkası da “gerçekleri öğrenmeyi” ertelemesi ve ötelemesidir. İlkesiz gizlilik “cehalet konforundan” alabildiğine beslenerek, birey, topluluk, toplum düzleminde zihni modellerin varsayımlarını sorgulamayı sistem dışı bırakır… Zihni modellerin varsayımları sorgulanmayınca da kendi doğrularımızı “tek doğru” sanır; zihni yetersizliğin, entelektüel verimsizliğin ve analitik kısırlığın tuzaklarına yakalanırız.

İlkesiz gizlilik yaratıcı yüzleşmeyle aşılır

İlkesiz gizlilik, toplumsal gelişmeyi yavaşlatır, sağlıklı gelecek inşasını aksatır.

İlkesiz gizlilik, kuralsızlık, eşitsizlik ve haksızlık üzerine kurulduğu için, serbest ve adil piyasada şans eşitliğine dayalı rekabet yerine haksız rekabet koşulları yaratır. İlkesiz gizlilik geçmişten ders alarak, daha sağlıklı gelecek inşa etmenin omurgasını oluşturan “tarih bilincinin” de yerli yerine oturmasını engeller. İlkesiz gizlilikten beslenen “algı yönetimi” kitleleri hayatın öz gerçeklerinden uzaklaştırır. Bütün bu olumsuz etkiler toplumun birikim yeteneğini zayıflatır; uzun dönemli geleceğini güven altına almasını aksatır.

Mark Pallas, milli muhasebe sisteminin ülkenin gerçek borçlarını yansıtmaması nedeniyle, Bahreyn Sultanı’nın Paris’teki Bourbone malikhanesini fahiş fiyatla satın alınmasının ardında gizliliğin olduğunu anlatır… Yazar İspanya Kralı Juan-Carlos’un servetinin yönetilmesinde gizlilikten yararlanıldığını ileri sürer.

AB Haber Portalı Euronews’den turquie diplomatique’ye aktarıla habere göre Çin’in başka ülkeler verdiği borçları kayıtlarını yayınlamayarak, borç içeriklerini gizliyor. Bu gizliliğin borç alan ülkeleri tuzağa düşürdüğü de iddia ediliyor.

İlkesiz gizliliğin yarattığı kaynak israfıyla ilgili işletmeler özelinde, firmalar ölçeğinde ve ülkeler düzleminde çok sayıda örnek sıralayabiliriz. Bu yazı çerçevesinde vermek isteğimiz mesaj net: Nerede ilkesiz gizlik varsa, şeffaflıksan kaçınma söz konusu ise orada başkalarının hakkı tehlikededir; kasaba kültürü yaşam alanı bulur ve gelişmenin önünü keser; “rant ekonomisi” oluşur; gelir dağılımında eşitsizlik artar.

Kasaba kültürünü besleyen ilkesiz gizlilik “yüzleşme özgüveniyle” aşılabilir. Bu özgüveni birey, işyeri, firma, ülke ve küresel ölçeklere taşımayı gerektirir. Bu bağlamda, kayıt dışı uygulamaları önlemeliyiz. Plan ve bütçe disiplinine uymalıyız. İhalelerde şeffaflık ilkesine titizlikle uymalıyız. Sayıştay ve benzeri gözetim ve denetim yapan kurumların bağımsızlığını ve işlerliğini korumamalıyız. İhtisas mahkemeleri kurarak, yargı gecikmesini önlemeliyiz. Uluslararası kayıt sistemleriyle uyumluluğu sağlamalıyız. Ölçeklendirme özeni göstermeliyiz… Yetmez, insanlara dayalı aktif gözetim ve denetim yerine, teknolojinin büyük imkanlar yarattığı sistemi uçtan-uca gözeten ve sisteme dayalı “pasif gözetim ve denetim” yapılarını hızla oluşturmalı ve hayata taşımalıyız…

Bu yazıyı gizliliği esas olan bir istihbarat örgütü yöneticisinin sözüyle bitirelim. Değişen bilim ve teknoloji kapasitelerinin yarattığı yeni bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirlikleri çağında MI6 Başkanı Richard Moor’un dediği gibi, “ Gizli kalmak için daha açık olmamız gerektirecek” bir zaman kesitinden geçtiğimizi unutmayalım...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar