Kartlar yeniden dağılıyor
ABD’nin Başkanı Donald Trump 20 Ocak’taki Başkanlık devir teslimi öncesinde yeni kabinesini oluştururken, dünyanın kalanında da “Trump’a hazırlık” adımları atılmaya başladı bile.
İlk adım Almanya’dan geldi; Almanya Başbakanı Scholz yaklaşık iki yıllık bir aranın ardından Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir telefon görüşmesi yaptı. Görüşme önemli; Almanya, Avrupa’da Ukrayna işgali sonrasında Rusya’ya yönelik sert tavrın ve AB yaptırımlarının lider ülkelerinden biriydi.
Alman Şansölyesi’nin telefonunun hemen sonrasında, önümüzdeki hafta Fransa ve Almanya Dışişleri Bakanları ile, AB’nin yeni dış ilişkiler sorumlusu Kaja Kallas’ın Varşova’da Ukrayna Dışişleri Bakanı ile bir araya gelecekleri duyuruldu. Ukrayna’nın kaderi yeniden çizilmekte; Hem Rusya’ya hâlihazırda işgal etmiş olduğu Ukrayna topraklarının kontrolünü bırakacak bir ateşkes, hem de Zelensky yönetiminin sonu hazırlanıyor gibi.
ABD’de Trump’ın seçilmesiyle birlikte mesele, “Ukrayna’yı kurtarmaktan” çıkıp, Avrupa kamuoyuna olası ateşkesi “nasıl satarız” cevabı aramaya dönmüş durumda.
Rusya “kazandı” mı ?
Bu aşamada elbette şu soruyu da sormak gerekiyor; Trump döneminin ilk kaybedeni Ukrayna olurken, çatışmanın diğer tarafı Rusya gerçekten “kazanmış” sayılabilir mi?
Putin, bu üç yıla yaklaşan savaşa Rus ordusunun yarısını kurban verdi. “Güçlü kızıl ordu” miti, yerini yolsuz Rus generaller ve etkisi beklenenden az Rus silah sanayisi imajına bıraktı. Bu arada NATO da, Rusya’nın itirazlarına rağmen, genişledi.
Avrupa’nın konumu
Şimdi ise, Avrupa’yı savunma alanında “zorlama zamanı” gelmiş gibi;
Bosna savaşından, Ukrayna işgaline kadar bizzat Avrupa kıtasında ya da hemen yakınında olan tüm çatışmalar hep, öyle ya da böyle, Amerikan müdahalesi ile çözüldü. Oysa ikinci dünya savaşından sonra ABD’nin Batı için hayali “her anlamda kendi ayakları üzerinde duran bir Avrupa” değil miydi? Gerçekte ise Avrupa kıtası ekonomik olarak güçlenirken, savunma alanında sırtını her geçen gün daha çok ABD’ye dayadı.
Trump yönetimi ile ABD, bunu bitirmeye kararlı duruyor; NATO hakkındaki alaycı konuşmalarından, Avrupalı müttefiklerin üzerlerine düşeni yapmadığına ilişkin şikayetlerine kadar Trump hep aynı mesajı veriyor; Biraz da siz elinize cebinize atın.
Nitekim mesaj da alınmış durumda; AB Komisyonu’nun görev süresi bitmek üzere olan Dış Politika Yüksek Temsilcisi Borell’in daha geçen hafta,"Trump'ın yeniden seçilmesi, güvenliğimizi güçlendirmemiz ve kendi kaderimizi kendi elimize almamız gerektiğini açıkça ortaya koyan bir şey olmalıdır" demesi bundan.
Bu durum Türkiye açısından da Avrupa ile ilişkilerde “kartların yeniden dağıtılması” anlamına geliyor; Savunma alanında kendi ayakları üzerinde durmaya yönelen bir Avrupa’nın gözünü Türkiye’ye çevirmesi kaçınılmaz. Ankara da bunu anlamış olmalı ki, bir yandan Türk-Yunan normalleşmesi yürürken, sessiz sedasız Kıbrıs meselesindeki “iki devletli çözüm” ısrarından da vazgeçiliyor gibi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın KKTC’nin kuruluş yıldönümü için attığı Twitter mesajında Kıbrıs’ta iki ayrı bağımsız devlet söylemine hiç girmemesi, bunun yerine yaklaşık 50 yıldır BM çatısı altında süren Kıbrıs barış görüşmelerinin “jargonu” olan “egemen eşitlikten” bahsetmesi manidar.
Orta Doğu’da “alan temizliği”…
Ukrayna üzerinden Rusya’ya yapılan “zayıflatma” hamlesi, Orta Doğu da İsrail üzerinden İran’a karşı kotarılıyor bugünlerde; İran’ın Lübnan’da yıllardır besleyip büyüttüğü Hizbullah İsrail silahlı kuvvetleri tarafından dağıtılırken, Amerikan uçakları da boş durmuyorlar;
Daha geçen hafta Orta Doğu’daki ABD kuvvetleri hem Suriye’de, hem de Yemen’de İran yanlısı silahlı güçlere operasyon düzenledi. Amerikan ordusunun Orta Doğu bölgesinden sorumlu komutanlığı CENTCOM’un açıklamalarında her iki ülkede de vurulan hedeflerin “İran destekli gruplar” olduğu açık seçik ifade edildi.
Operasyonun, ABD’de Başkanlığın el değiştirme sürecinde yapılması önemli; Daha Trump Başkanlık koltuğuna oturmadı. İran’a yönelik bu hamleler, bizzat Biden yönetiminin talimat ve bilgisi ile yapılıyor. Dolayısıyla, ABD’de Başkan değişse bile, ülkenin dış politikasının temel parametrelerinin değişmeyeceği öngörmek mümkün.
Belli ki Rusya’ya yapılan, şimdi İran’a karşı gerçekleştirilip, “alan temizliği” tamamlanacak.
Bir sonraki hamlenin ise Çin’e karşı olması büyük ihtimal. Üstelik Pekin yönetimi ile “maraza çıkarmak” için Trump’dan daha iyi bir Amerikalı siyasetçi bulmak da pek kolay değil.
Amaç ABD’nin küresel ekonomik ve siyasi üstünlüğünü sürdürmek olduktan sonra, bunu yapanın Cumhuriyetçi ya da Demokrat yönetim olması fark etmiyor…