Karşıdan karşıya geçen tipler
Önemli bir şeyler düşünemeyecek kadar yorgun, hatta biraz dalgın ve kısmen beyninizi meşgul eden konulardan uzaklaşmak isteseniz, araç kullanırken dikkatli olmak koşuluyla karşıdan karşıya geçenleri izlemenizi, onları incelemenizi öneririm. Hatta isterseniz onlara, tabii kendinize göre bazı yakıştırmalar yapabilir, kendinize göre karakterler verebilirsiniz. Bunun kimseye zararı olmaz. Zaten kimse de bilmez, ancak her zaman tıkalı olan kent içi trafikte size zamanın nasıl geçtiğini fark ettirmeyecek bir yöntem olur, kalır.
Asabi yaradılışlı olanlar vardır, kaldırımda durur, sağ elleri bellerinin hizasına yakın bir yerden size geç geç işareti yaparlar. Sanki onlar bu işareti yapmasalar geçmeyeceksiniz. Durup yol verirseniz; onlar yaptıklarından vaz geçmezler, size yol vermişlerdir artık, geri dönüşü olur mu? Olmaz.
Kaldırım taşının en ucunda ve ayaklarının burunlarına basarak caddeye düşmemeye çalışanlar vardır, hacı yatmaz gibi sallanırlar, dengeyi zar zor korurlar ki her an aracınızın kaputuna yapışacaklarmış gibi bir tereddüt yaşatırlar. Niye böyle yaparlar henüz anlayamadım.
Bazıları, sağ ellerinin işaret parmağını dikerek polis edasıyla sizi durdurarak caddeyi geçmeye çalışırlar. Zaten yol vermiş olsanız bile bu işaret onlar için ekstra bir güvence olsa gerektir ki her daim bunu yaparlar.
Çoluk çocuk el ele tutuşarak, kafilenin bir başı caddeyi geçmek için atak yaparken, diğer ucundakilerin ellerini hafif yukarı kaldırarak ve sıkarak geçiş için henüz kararsız olarak ek süre isterler. Bu durumda kafile Antep folklor ekibi gibi bir ileri bir geri gider. Doğrusu cadde ortası için hoş sayılabilir bir görüntüdür.
Sakince bekleyenler vardır, dururlar ve sürücülerin yol vermesini beklerler. Giderek yoğunlaşan kent trafiği ve giderek yozlaşan büyük kent kültüründe korkum, cadde kenarında yaşlanmaları ve bir ömrü heba etmeleridir.
Bazıları, ender de olsa yaya geçitlerini kullanırlar. Sayıca azdırlar, ancak yaya geçidi yatay çizgilerinin dünyanın tüm uygar ülkelerinde yayalara tanıdığı haklı ayrıcalıktan ülkemizde nadir olarak yararlanabilirler.
Bir kısmı, trafik ışıklarının dekor olmadığının bilincindedir, ancak aynı bilinci bazı sürücülerle paylaşamadıklarından sıkıntı çekerler. Diğer bir kısmı ise, illaki trafik ışıklarının artı eksi beş on metre ileri veya gerisinden karşıya geçmekte nedense kararlıdırlar. Aynı kararlılığı trafik ışıkları bulunan yerlerden karşıya geçmek suretiyle göstermezler.
Yayaların geçişini engellemek suretiyle özellikle hızlı akan araç trafiği olan bazı caddelerdeki tel örgüler ise, çoğu zaman insanlarımızın yüksek atlama başta olmak üzere atletizm spor dallarına olan ilgi ve özlemini kamçılamak, monoton geçen güne biraz hareket katmak için hani derler ya; biçilmiş kaftandır. Bizi tel örgüler engeller mi? Hayır, engelleyemez, yeter ki isteyelim. Biz karşıdan karşıya kendimize en uygun yerden geçeriz, öyle pek tel örgü falan da dinlemeyiz(!)
Otoyolda, ekspres yolda ve benzeri hızlı araç trafiğine açık yollarda da karşıdan karşıya geçenler vardır muhtemelen araçların süratli gittiğinden şikâyet ederek. Alt geçit, üst geçit çok işlevsel kabul edilmez buralarda.
Bazıları çok neşelidir, gözünüzün içine gülerek bakarlar; hadi bakalım durup da yol vermeyin isterseniz. Bütün bu keşmekeşin içinde vallahi gün boyu vicdan azabı olur. Hatta bazılarıyla kırk yıllık ahbap gibi selamlaşırsınız. Sayıları azdır, ama mutluluk kaynağı ve küçük bir tebessüm nedenidir onlarç
Kızgın olanları vardır. Aslında kim bilir ne de çok nedenleri vardır. Öfkelerini sizden çıkartmak istemezler ama size bakarken sizi görmeyip de sizi adeta terslermişçesine hayatın öfkesini sizden alırlar, ancak bunu fark etmediklerine inanırsanız daha iyi olur. En azından onlar için bir de siz mutsuzluk kaynağı olmazsınız.
Hemen sinirlenenler ve üstelik bunda ciddi olanlar vardır ki; tehlikelidirler. Anında kendinizi karakolda ya da hastanede bulmanız işten bile değildir. Dikkatli olmakta, asabiyetin dozunu kontrol etmekte yarar vardır. Zaten alt tarafı beş on saniyedir vereceğiniz. Onlar vermezler. Demek ki siz vereceksiniz. Vermezseniz, eh siz bilirsiniz.
Anlamadığım, zamanının yarısını erkek erkeğe kahvelerinde gün boyu ve ertesi gün ve ertesi gün de okey oynayarak geçirdiği her halinden belli olanların, en uzunu bir iki dakika içinde caddeyi geçerken gösterdikleri aceleciliktir. Hani karşıya geçtikten sonra yapacakları iş bırakın önemli olmayı, iş olsa nispeten tamam, ama yok maalesef.
Bakışlarından kıskançlık akanlar vardır; size kızarlar. Kullandığınız aracın içindeki rahatınıza sanki öfkelenirler. Kabahatli gibi hissedersiniz kendinizi. Haksızlıktır bu; ama kime haksızlık. İşte o taraf eski deyimle müphemdir. Ortada haklı ya da haksız olmayı gerektirecek bir durum var mıdır bilinmez.
Kibarca size geçiş önceliği verenler vardır, bunu zarif bir yarım baş eğme ile ya da ellerinin başparmak hariç diğer dört parmağını bitiştirerek gideceğiniz yönü işaret ederek yaparlar. Eğer siz yol vermediyseniz bir utanç duygusu kaplar içinizi, ama onlar bunu sizi utandırmak için yapmazlar.
Tam tersini yapanlar da vardır; sizi alaycı ve plastik bir tavırla güya utandırmak için yolu size bağışlayanlardır bunlar. Bu da bir tatmin olsa gerektir, çünkü daima haklıdır onlar.
Sövenler de ara sıra çıkar, tahrik edici bir durum olsa da pek ilgilenmeyi gerektirmez. Ancak zor bir sabırdır bu. Ne kadar tahammül edilir; kişiye göre değişir. Bazen bu sövgü el ve kol hareketleri ile desteklenir ki tahammül sınırlarını daha da zorlayıcı bir hal alır.
Sizi hiç umursamayanlar, yok sayanlar azımsanacak bir kitle değildir. Onlar caddeyi ağır ağır geçerler. Artık defilelerde bile mankenlerin podyumlarda bu eda ile yürümediği bir dönemde onlar son derece sakin, vakur ve edalıdır. Bekleyeceksiniz, yapacak başkaca bir şey yok. Bunu yapanların sadece bayan olduklarını sanmayın, yanılırsınız.
Bir de mankenden podyumdan bihaber, köyündeki meydanın sakinliğini büyük kent caddelerine taşıyanlar vardır ki, söyleyecek söz bulunmaz. Ağa sanki yol kenarına anahtarı üzerinde bıraktığı traktörden indi, köy kahvesine gidiyor…
Acelesi olanlar vardır, telaş içinde. Zıplayarak caddeyi geçerler, sanki o an orada onlardan başka kimse yoktur. Hop zıp geçerler ve kaldırımda yürümeye devam…
Kararsızlar vardır; caddeyi geçerken aniden akıllarına gelen her neyse geri döndürür onları. Hiç dikkat ettiniz mi bilmem; doğada kediler de böyledir. Caddenin yarısına kadar başları önde geçerken çalan bir klakson onları geri döndürür, aslında devam etseler yolun yarısını geçmişlerdir. Yok, geri dönerler.
Kararlılar vardır; pardösülü, şapkalı, Bond çantalı, boyalı ayakkabılı. Hızlı, kararlı, kurallara uygun şekilde karşıya geçerler. Size dikkat ederler, ancak önemsemezler. İşleri güçleri vardır.
Hoş, şirin teyzeler (!) vardır, başörtüleri hafif arkaya kaymış, ellerinde alış veriş torbaları olan. Şişmandırlar, ayakları küçük. Hayatla barışıktırlar, öyle pek trafik kuralıyla falan da işleri yoktur hani. Gülümserler, daha doğrusu güleç yüzlüdürler. Akşama torunları yemeğe gelecektir, alış verişte küçük yaramazların istediklerini almış eve dönüyordurlar. Tatlı bir telaş içindedirler.
Yıllarca devlet kapısında hizmet verdikten sonra emekli olan, ancak emekli olduğu halde kravat takıp Pazar günü takım elbise giyerek gazete almaya giderken karşıya geçenler ki ellerinden en az biri paltonun dış cebinde olur, memuriyetin vakarı ile yürürken, geçmişte kendilerinin gördüğü saygıyı beklerler. Asker emeklileri ise daha enerjik ve otoriter cadde geçişleri yaparlar.
Çıt kırıldımlar vardır, cadde geçişi yaparken dozu arttıran. Aynı mahallede oturuyorsanız dikkat; yol verseniz bir türlü, vermeseniz başka türlü. Hele ki mahalle biraz tutucu ve dar çevre ise…
Kabadayı görünümlü olanlar, ağır ağır geçerler. Başları, cami avlusundaki güvercinler misali bir öne aşağı, bir arkaya yukarı sallanarak yolu geçerler. Dikkatli olmanız tavsiye edilir, yol vermemek racona aykırıdır, hatadır, cezalandırılabilinir. Kış ise, üzerlerinde iyi bir palto vardır, ancak tam giyilmemiş, sırta alınmıştır. Belki de her an için olası bir kavgada derhal kurtulabilmek, daha rahat hareket edebilmek düşünce ve tedbiriyle, kim bilir.
Tepside çay taşıyanlar karşıdan karşıya öyle bir ustalıkla geçerler ki ben hep imrenirim. Öyle ya; evin rahatlığında bir fincan kahveyi mutfaktan salona dökmeden getirebilmenin yeteneksel uğraşını verirken bile zorlanan bizler ve yağmurda, üstelik yoğun trafikte hiçbir bardağı kırmayı bırakın, dökmeden cadde geçebilen yeteneklerdir onlar. Nasıl imrenmezsiniz.
İnceledim, yöntem şu; bir kere kararlılar, ikincisi deneyimliler, üçüncüsü herkes onların işini yapma tekniklerine imrendiğinden geçiş üstünlükleri var. Başka ne olabilir. Karşıdan karşıya yemek tepsisi taşıyan çocuklar da öyle.
Ağır ağabeyler (!) vardır, iyice giyimli, otoriter. Bakışlarıyla yolu alırlar, teşekkürü ihmal etmezler ve de fazlaca sırıtmazlar. Yolu verirsiniz giderler, hem siz onların kim (!) olduklarını bilir misiniz. Hayır. Öyleyse…
Şaşkın iyimserler vardır. Belli belirsiz gülümserler. Yol vermenizi de beklemezler. Ama bir de verirseniz öyle bir şaşırırlar ki, hani akşama bir kutu çikolata yaptırıp eve teşekküre geleceklerini sanırsınız.
Yaşlılar vardır, artık tabiatın yükünü zor taşıyanlar. Onlara her türlü saygıyı göstermek aslında hepimizin borcudur. Yolda bazen el frenini çekip onları karşıya geçirmek gelir içinizden de yapamazsınız hani. Göz açıp kapatıncaya kadar geçen bir ömürde kim bilir nerelerde, hangi caddeleri geçtiler, hangi tiplemelere konu oldular bilemezsiniz ki…