Karbon Yönetiminde İyi Uygulamalar

Dr. S. Armağan VURDU
Dr. S. Armağan VURDU DEVR-İ ÂLEM

Malumunuz, Paris İklim Anlaşması, iklim krizine karşı mücadelede ülkelerin birlikte hareket etmeleri gerektiğini kabul ettikleri uluslararası bir anlaşma. Şimdiye kadar 197 ülke anlaşmayı imzaladı, 191’i onayladı. Türkiye anlaşmayı 22 Nisan 2016’da imzalamış ancak henüz anlaşmaya taraf olmamıştı. Sayın Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmasında anlaşmaya taraf olunacağını  açıklamasının ardından, Sayın Ticaret Bakanımız, 20,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen ve Cumhuriyet tarihinin aylık ihracat rekoru olan Eylül ayı ihracat rakamlarını açıklarken, kasım ayında İskoçya Glasgow'da gerçekleştirilecek İklim Değişikliği Zirvesi (COP26) öncesinde Paris İklim Anlaşması'nın onay sürecinin tamamlanacağını ifade etti. 

COP26, dünya liderleri bu anlaşmayı imzaladığından beri ilk defa beyan değerlendirmelerinin yapılacağı zirve olması açısından önemli. Küresel sera gazı emisyonlarının %1’ini üreterek ülkeler sıralamasında 16. olan ve kişi başı emisyonu gittikçe artan ülkemiz, şu durumda bu Zirveye anlaşmaya taraf olarak katılacak.

Paris İklim Anlaşmasında amaç, küresel ortalama sıcaklıktaki artışı 1850-1900 yılları arasındaki "sanayi öncesi döneme" kıyasla 2 derece ile sınırlandırmak, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmak olarak belirlenmişti. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporuna göre dünya, çok kısa bir sürede dünya liderlerinin önlemeye çalıştığı seviyeleri geçecek derecede hızlı ısınıyor ve önümüzdeki 20 yıl içinde, 1,5 derece aşılacak. Paris Anlaşması, bu ısınmaya karşı uluslararası işbirliğini tesis eden küresel ölçekteki tek araç. Anlaşmaya taraf ülkeler sera gazı salımlarını ne zamana kadar ve ne kadar azaltacaklarına bulunacağına kendileri karar veriyor. Paris Anlaşması, her beş yılda bir ülkelerin kendi şartlarına göre verdikleri beyanlarını (buna “Ulusal Katkı Beyanı” deniyor) değerlendirmeye ve yeni hedefler belirleyerek iyileştirmeye davet ediyor. Türkiye’nin BM’ye beyanında 2012 yılında 430 milyon ton olan toplam sera gazı emisyonlarının eğer hiç önlem alınmazsa 2030’da 1 milyar 175 tona çıkacağı, azaltım önlemleri ile ise 929 milyon tonda tutulacağı belirtilmişti. Kısaca, 2030 yılına kadar “artıştan %21 oranında azaltım” olarak beyanda bulunulmuştu. 

Paris Anlaşması kapsamında, iklim değişikliğinin yarattığı etkilerden inovasyon ve yeni teknoloji desteğiyle mücadele ederken gelişmekte olan ülkelere de çevre dostu projeler için büyük emisyon salımı yapan ülkeler tarafından destek verilmesi planlanmıştı. Bu çerçevede kurulan Küresel İklim Fonu’nun (Global Climate Fund - GCF) ortak finansman sağladığı ve finanse ettiği proje değeri 33.2 milyar dolar, GCF idaresinin kabulüyle projelere tahsis edilen bedel ise 8.8 milyar dolar. Hâlihazırda uygulaması devam eden projelerin değeri ise 6.1 milyar dolar. Fona katkıda bulunmayı taahhüt eden emisyon salıcı büyük ülkeler henüz belirttikleri katkının tamamını yapmış durumda değiller. Zira bu katkı yıllık 100 milyar dolar seviyesindeydi. 

İklim değişikliği politikalarının kaçınılmaz bir şekilde birçok alanda yansımaları oluyor ve olacaktır. Üretimden ihracata kadar çeşitli alanlarda ciddi bir yapısal dönüşüm gerçekleştirilecek ve bu ciddi bir finansman gerektiriyor ve yeşil dönüşüm sürecinde finansman anlayışı da değişiyor.

28 Eylül’de İMMİB’in de destekleriyle gerçekleşen Karbon Zirvesinde dinlediğim Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Yeşil Ekonomi ve İklim Eylemleri Yöneticisi Emre Oğuzöncül, Türkiye’deki yeşil finansman oranının %46 olduğunu, 2015-2020 yılları arasında tüm ülkelerde yatırımlarının % 40’ının yeşil dönüşüme aktarılmasına yönelik hedefin Türkiye’de çok önce başarılmış olduğunu ifade etti. EBRD’de 2021-25 yılları arasında yapılan her 2 Euro’dan birinin yeşil yatırımlara gitmesi taahhüt ediliyor. Finanse edilecek yatırımlar arasında endüstriyel karbonsuzlaştırma ve enerji sistemlerinin entegrasyonu ön plana çıkıyor. 

TSKB Mühendislik ve Teknik Danışmanlık Grup Yöneticisi Tulu Ertem ise Çok Taraflı Kalkınma Bankaları İklim Finansmanında Türkiye’nin iklim finansmanından aldığı payın %10’lardan %2’lere düşmüş olduğunu, uyum finansmanının daha çok önem kazanacağını belirtti. Kredi dağılımında öncelikleri BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları içerisindeki 8’inci amaç olan “insana yakışır iş ve ekonomik büyüme”, 9’uncu amaç olan “sanayi, yenilikçilik ve altyapı”, 7’nci amaç olan “erişilebilir ve temiz enerji” ve 13’üncü amaç olan “iklim eylemi”.

Bahsedilen temalara önem vermeliyiz. İhracatçılarımızın uluslar üstü fon sağlayıcıları olsun, yatırım ve kalkınma bankalarının ve özel bankaların olsun, yeşil finansman olanaklarını araştırmasında hem yeşil dönüşümde ihtiyaç duyduğu finansmanı bulabilmesi hem de bulduğu finansmandan faydalanabilmek için gerekecek önkoşulları sağlayabilmesi açısından büyük fayda var. Zira artık, örneğin karbon ayak izi sınır hedefi olması söz konusu. Finanse edilen yatırımların karbon emisyonun nasıl ölçüleceğine dair çalışmalar ise devam ediyor. Sektörlerdeki iyi uygulamaların yaygınlaşması ile birlikte sanayide sera gazı emisyonlarını azaltarak ihracat gücümüzü artırmak mümkün. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Döngüsellik 21 Ekim 2024