Karbon ekonomisi
“Oradan bana bir kilo karbon veriver, tazesinden olsun…” Pandemi sağ olsun, mart ayından beri taktığım maskelerle karbondioksitli havayı içime çeke çeke, “karbonlu sabun” almaya kadar varmışım. Sabun beyaz olur, bu bildiğin siyah!
Bu COVİD-19 sürdüğüne ve ben karbon alıp vermeye devam ettiğime göre acaba bir Kyoto Protokolü de ben mi patlatsam. Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmış bir çerçeve sözleşme. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbondioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salımını (greenhouse gas emissions- GHG emissions) azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişler.
Dikkatinizi çekerim, “Fazla karbon salanın canı çıksın.” dememişler, hemen bir ticaret oluşturmuşlar. Avrupa Birliğin’de yer alan ülkeler 2005 yılından itibaren yürürlüğe koydukları Salım Ticareti - Emission Trading Scheme (ETS) ile belirlenmiş olan salım azaltım (emission reduction) miktarının bir bölümünü alıp-satabiliyorlar. Hani evde şeker kalmamıştır da bir koşu komşudan isteriz ya, bu da o misal: “Benim karbon kotam bitti acaba siz de fazla var mı? Akşama 5 ton varil petrol çıkaracağım da…”
Mekanizma “Cap and trade” (emisyon üst sınırı ve ticareti) sistemiyle çalışıyor. Şirketlere, geçmiş faaliyetlerine bakılarak, belirli süre içinde kullanabilecekleri gaz salımını belirleyen emisyon tahsisi (emission allowances) yapılıyor. Şirket bu sınırlar içinde (cap) kalırsa ne ala, kalamazsa ya benden gelip parasıyla emisyon kotası alır (trade) ya da cezasını öder. Paşa gönlü bilir.
“Alırım satarım, kota benim değil mi, kim ne karışır.” demek isterdim ama bu işlemlerin de finansal tablolara bir etkisi var. Bilançoya, gaz salınım tahsisini gösteren maddi olmayan duran varlık (“emission rights”, “carbon emission allowances”) veya ticaretini yapıyorsam stok, devletin sağladığı teşvik (grant), gaz salınım nedeniyle bir yükümlülük (“emission obligation”) ve kar-zarar tablosuna da bir karbon emisyon gideri yazmadan olmaz.
Uluslarararası Muhasebe Standartları Yorum Kurulu (IFRIC) karbon gaz emisyonlarının nasıl muhasebeleştirileceği ile ilgili 2004 yılında “Emisyon hakları- Emission Rights IFRIC 3” adında yorum yayımladı. Ancak kendi mi beğenmedi, attığı taş ürküttüğü kurbağaya mı değmedi bilinmez, 2005 yılı Haziran ayında yapmış olduğu yorumu geri çekti. 2016 yılında Pollutant Pricing Mechanisms Project adıyla bir proje başlattı ama bu konuda halen kendilerinden bir ses seda yok.
Bu durumda şirketler bu işlemleri 2004 yılında yayımlanan Emisyon Hakları yoruma göre muhasebeleştirebilecekleri gibi TMS 8 Muhasebe Politikaları, Muhasebe Tahminlerinde Değişiklikler ve Hatalar Standardı uyarınca “cap and trade” mekanizmasına uygun muhasebe politikası da geliştirebilirler.
IFRIC 3 uygulamak isteyen işletmeler, “full market value approach- Pazar değeri yöntemi” da denen yöntemle kendilerine tahsis edilen kotayı TMS 38 Maddi Olmayan Duran Varlıklar Standardı uyarınca ilk kayda alırken o günkü piyasa değerinden maddi olmayan duran varlık olarak yazacak, ileriki dönemlerde maliyet veya gerçeğe uygun değerinden takip edeceklerdir. Gerçeğe uygun değerdeki artış veya azalış diğer kapsamlı gelirde yani özkaynaklar altında takip edilecektir. IFRIC 3 uygulamasında maddi olmayan duran varlık yanı sıra şirkete sağlanan tahsis (allowances) TMS 20 Devlet Teşvikleri uyarınca pazar fiyatından bilançoda ertelenmiş gelir olarak muhasebeleştirilir ve belirlenmiş tamamlama süreci boyunca kar-zarar tablosuna gelir olarak kaydedilir. Sizlere bir iyi haberim var: Bilançoya yazmış olduğumuz maddi olmayan duran varlığın kalan değeri en az defter değerine eşit olduğu için itfa edilmez ancak TMS 36 Varlıklarda Değer Düşüklüğü Standardı gereği değer düşüklüğüne tabidir. Gelgelelim olmazsa olmaz yükümlülük tutarına. IFRIC 3 uyarınca yükümlülük tutarı da şirketin yerine getirmesi gereken tahsisin raporlama tarihi itibariyle pazar değerine eşit olacaktır.
Diğer alternatif yöntemlerden biri de nominal değer yaklaşımıdır (nominal amount). Taş attım da kolum mu yoruldu diyen şirket, elde etmiş olduğu hakkın kendisine bir maliyeti olmadığı için maddi olmayan duran varlık bakiyesini de, devlet teşviki kapsamında ertelenmiş geliri de başlangıçta sıfır değer olarak kaydeder. Kotasını aşmadığı sürece, tahsis edilen emisyon değeri sıfır olduğu için, şirketin yükümlülük tutarı da sıfır değerde (nil) olacaktır. İlave kota almak gerekirse de yükümlülük tutarı piyasa değerinden ölçülecektir.
Piyasa değerlerinden yükümlülük yazmak istemiyorum, alsana kapı gibi forward kontratım derseniz, o da kabul. Ancak yükümlülük hesaplarken piyasa fiyatı yerine kontrat fiyatını alabilmeniz için TFRS 9 ve TMS 39 paragraf 5’deki “kendi kullanım istisnası - own use exemption”’na uyumlu olması yani kendi faaliyetinizde kullanmanız gerektiğini hatırlatırım.
Az karbonlu, bol oksijenli günler dilerken, yazıya vesile olan Fatma Dikici’ye selam olsun.