Kapitalizm ve İndirgemeci Demokrasi
“Özel mülkiyet saldırganlığının iki biçimi vardır; ilki, yoksulun zengini soyması, ani ve şiddetli; ikincisi zenginin yoksulu soyması, yavaş ve yasal.” John Taylor.
Robert B. Reich'in Kapitalizmi Kurtarmak kitabından.
Devlet ile iktisat arasındaki ilişkiyi ilk olarak Platon kurdu. Platon, magnum opus kitabı “Devlet”de dört farklı yönetim biçimi olduğunu anlatır. Bunları şöyle sıralar; “Birinci ve en ünlüsü, Girit ve Lakedemonya'nın devlet şekli, değer bakımından ikincisi, oligarşi dediğimiz şekildir; bunun bozuk yanları saymakla bitmez. Sonra bunun karşıtı olan demokrasi gelir; ondan sonra da hepsini bastıran zorbalık; devletin dördüncü ve en son hastalığı.” Platon, sonra bu ayırıma iki devlet şekli daha ekledi. Platon, bu ayırımı yaklaşık 2500 yıl önce yaptı. Devlet teorisi daha sonra gelişti. İbn-i Haldun “Mukaddime” adlı kitabında “Asabiyye” kavramı ile toplumun değerlerini sıraladı ve devleti de bunun üzerine oturttu.
İktisat devlet ilişkisini asıl kuran ise K. Marx oldu. Marx devletin kapitalizmde sermaye sınıfının emrinde olduğunu savunur. Son kırk yıldır dünyada yaşadıklarımıza bakarsak Marks’ın haklı olduğunu söyleyebiliriz.
Sanayi devrimi ile hem kapitalizm hem de ulus devletler öne çıktı. Bu süreçte devletin temel amacı sermaye birikiminin önündeki engeller kaldırmak oldu. İktisatçılar da boş durmadılar bu kabul üzerinde arka arkaya teorileri sıralamaya başladı. A. Smith’in mutlak üstünlükler, D. Ricardo’un karşılaştırmalı üstünlükler teorisi üretim-ticaret-devlet üçgenini kuran ilk teoriler oldu. Klasik iktisat teorisinin bu baba isimleri üzerinde yeni teoriler türetilse de bunlar, aynı bedene farklı elbiseler giydirmekten başka bir değer yaratamadılar. Gelinliğin süslemelerini iyi yaptılar, Nobel ödüllü iktisatçı oldular. Bu bakış açısına sahip olanların havaları 2008 krizi sonrası sönse de son yıllarda yeniden ortalığa çıktılar.
Devlet-iktisat ilişkisi sanayi devrimi ile birlikte devlet-kapitalizm ilişkisi olarak daha belirgin hale geldi. Sanayi devrimi ile birlikte serbest dış ticaretin erdemleri sanayileşmeyen ülkelere bile kabul ettirildi. (Osmanlı Devleti bu ülkelerden birisi idi). Bu dönemde inanılmaz bir emek sömürüsü vardı. Çocuk işçiler bile günde 12-16 saat çalıştırıldı. Kapitalizm, teklediği zamanlar fütursuzca savaşlara da teşne oldu. Savaş sermaye birikiminin aracı haline geldi. Sanayileşme elbette işçi sınıfını da güçlendirdi. İşçi sınıfı sermayeye karşı elinden geldiği kadar mücadele etti. Özellikle II. Dünya Savaş’ından 1970’lere kadar kapitalizmi refah devleti ile çalışmaya zorlandı. Bu dönem için ifade edilen “güler yüzlü kapitalizm” kapitalistlerin insafıyla değil işçi sınıfının savaşımı sayesinde oldu.
1970’li yılların başında Refah Devleti, Bretton Woods sistemi ile birlikte çöktü. Kapitalizm kendine yeni alanlar açmak için finansal serbestleşmeye sarıldı. Sermaye hareketlerinin önündeki engeller kaldırıldı. Başta ABD (Reagan dönemi) ve İngiltere (Thatcher dönemi) sendikalar üzerinde baskı kurarak örgütsüz bir emek sınıfı yarattılar. Bu kervana daha sonra birçok ülke katıldı (12 Eylül ve Özal sayesinde Türkiye’de bu kervana eklemlendi).
Tüm bu dönüşüme rağmen krizler hiç bitmedi. Tam aksine özelleştirme ile sona ereceğini savundukları kamu açıkları azalmadı tam aksine küresel ölçekte borçlanma arttı. Gelir dağılımının bozulması, merkez kapitalist ülkelerin saldırganlığının zoruyla etnik ve dinsel ayrışmalar çatışmaya dönüştü, bu da iç çatışmaları besledi. Bu durum göç dalgalarına neden oldu. Göç baskısı gelişmiş ülkelerde işçi sınıfını bile sağcılaştırdı. Liberal demokrasi şekil değiştirdi. Sadece 4-5 yılda seçimlerin yapıldığı benim “indirgemeci demokrasi” dediğim demokrasi ile Oligarşi arasında hatta daha çok Oligarşiye yaslanan bir devlet modeli ortaya çıktı. Yoksulluğun artmasına, çalışma biçiminin düşük ücretli güvencesiz hale (prekarya) gelmesine rağmen işçi sınıfı sağcı partileri destekledi ve batılı ülkeler indirgemeci demokrasiye teslim oldu.
Bu gelişimin son örneğini ABD seçimleri ile gördük. Aslında biri birinden çok farklı olmasa da Demokrat Partiye karşı daha azgın Cumhuriyetçi Parti seçimleri kazandı. Trump, söz ettiğimiz indirgemeci demokrasi çerçevesinde halka adeta oy verdiniz, çekilin kenara dedi. Atadığı bakanlarla belli bir zümre ile ülkeyi yöneteceğini gösterdi. Enerji bakanlığına bir enerji şirketi CEO’sunu atadı. Adalet bakanlığı istismarcı birisini seçti.
Yeni ABD yönetimi ile Türkiye arasında olası ilişkiler bugünlerde çok tartışılıyor. İyi ilişki kurulabilir. Çünkü her iki ülkeyi yönetenlerin de demokrasiye ve ekonomiye bakışı benzer. Hatırlayalım, Türkiye’de de özel okul sahibi Millî Eğitim Bakanı, hastane sahibi Sağlık Bakanı olmuştu.
Son olarak yazmak zorundayız. Demokrasi bu değil. Eğer böyle devam edilirse dünya büyük acılarla karşı karşıya kalır. Hitler’in de seçimle iktidar olduğunu unutmamalıyız.
Okuma önerisi: Robert B. Reich, Kapitalizmi Kurtarmak.