Kapalıçarşı’da Dubai’ye satılmış ‘şifa tasları’nı fazla bedel ödeyip aldı

Vahap MUNYAR
Vahap MUNYAR İŞ DÜNYASINDA DİYALOG

GÖKHAN Turhan, babası Ahmet Turhan’ın 1984 yılında İstanbul Şişhane’de küçük atölye ile temellerini attığı Turaş Gaz Armatürleri’nde 1990’da çalışmaya başladığında yurt dışındaki fabrika turlarında müzeler zihninde ayrı yer etti:

- Yurt dışında gittiğim fabrikalarda genellikle bir müze bölümü vardı. Şirketlerin müzelerini gezerken çok özenirdim.

Fabrika müzeleri konusunu kafasına taktı, bu konuda neler yapabileceğini düşündü:

- Şirketimizin kendi ürünlerini sergileyeceğimiz kadar bir tarihçesi henüz oluşmadı. Beyaz eşya sektörüne gaz armatürü üretiyoruz. Musluk konusunda koleksiyoner mi olsam.

Böylece Osmanlı dönemi, Bizans dönemi musluk toplamaya başladı. Musluk koleksiyoneri olmayı kafaya koyduktan bir süre sonra bakır ve tombak uzmanı Güner Liman’la yolu kesişti. Liman, 10 yıl süreyle Gökhan Turhan’a danışmanlık yaptı:

- Topladığım muslukların koleksiyona dönüşmesi Güner Liman’ın rehberliği sayesinde oldu. Şu anda koleksiyonumda 1000’den fazla musluk var.

Dünya çapında da önemli sayılacak düzeyde eski musluk varlığına ulaşınca bu merakına yeni eşyalar ekledi:

- Epey eski musluk topladım. Koleksiyonda kap kacak, yeme-içme kültürüne yer açmakta yarar var.

Yeniçeri yemek kaplarından Topkapı Sarayı’ndaki sofralarda kullanılmış kaplara kadar toplamaya başladı:

- İşin içine bakır kaplar girince onlara tombaklar da eklendi. Öyle ki bakır tombak konusunda neredeyse uzmanlaştım. Bakınca yöresini, dönemini, yapan ustasını bile anlayabiliyorum.

10 yıl önce Kapalıçarşı’da dolaşırken bir dükkana girdi. Dükkandaki görevli tezgaha eski şifa taslarını dizmiş, paketlemeye koyulmuştu. Görevliye sordu:

- Nedir bunlar? Ne yapıyorsun?

Görevli yanıtladı:

- Şifa tasları abi. Dubai’den bir müşteri hepsini satın aldı. Dubai’ye göndermek üzere paket yapıyorum.

Görevlinin paketleme işlemini durdurdu:

- Arkadaş, Dubaili müşteriniz bu şifa taslarına kaç para verdiyse ben fazlasını ödemeye hazırım. Bu eserleri Dubai’ye göndermeyin, ben alayım, ülkemizde kalsın.

Konuşma ciddiye binince dükkanın sahibi de devreye girdi, Gökhan Turhan şifa tasları serisini satın aldı. Bu kez paketleme işlemi kendisi için yapılırken, dükkan sahibine tembihte bulundu:

- Bir daha bu tür eşyaları yurt dışında satmayın. Bana haber verin, ben gelip satın alırım.

Geçenlerde Turaş Gaz Armatürleri A.Ş.’nin Selimpaşa’daki fabrikasına gittim. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Gökhan Turhan’ın odasına yönelince, topladığı tarihi özelliği olan kap-kacak, yeme-içme kapları, tombakların sergilendiği bölümden geçtim.

Odasına girince sordum:

- Bana “musluk koleksiyonu”ndan söz etmiştiniz. Koleksiyonunuz epey zenginmiş. Kaç nesne var?

Yanıtladı:

- 5 bini aşkın eser var. Burası müze statüsünde. 1200’den fazlası envantere kayıtlı, 2 binden fazlası da etütlük eser.

“Turhan Müzesi”ni sosyal sorumluluk projesi olarak gördüğünü belirtti:

- Burada alanında dünyanın en kapsamlı koleksiyonu bulunuyor. Kültürel mirasa sahip çıkıp, gelecek kuşaklara aktarmayı görev sayıyorum.

“Musluk koleksiyonu”yla başlayan yolculuktan, fabrikanın içinde oluşan “Turhan Müzesi”ne...

Ülkemize alanında önemli bir müze kazandırdığı için Gökhan Turan’ı kutluyorum.

Müze kaydına giren en küçük parça kırılsa bile sorumluluk var

TURAŞ Gaz Armatürleri Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı ve “Turhan Müzesi" kurucusu Gökhan Turhan, Türkiye’de koleksiyonerliğin destek görmediğini belirtip, zorlukları üzerinde durdu:

- Miras kalmış olsa bile 100 yılı geçen her eserin kayıtlara girmesi zorunluluğu var.

Kayda giren eserlerle ilgili sorumluluğa işaret etti:

- En küçük parça kırılsa bile, sorumluluk yükleniyor. Takibe alınıyor.

Müze statüsünün de ayrı sorumlulukları olduğuna dikkat çekti:

- Öncelikle bir "müze alanı” ayırmak gerekiyor. Ayrıca müze statüsüne girince eldeki eserlerin satılması da yasak hale geliyor.

Müzeyi gezerken bize rehberlik eden çalışma arkadaşına döndü:

- Müze kurunca, bir sanat tarihçisi istihdam etmek gerekiyor. Arkadaşımız o kontenjandan bizimle birlikte çalışıyor.

‘Yıldız Operatör' tanımı beni üzdü

KALYON Güneş Teknolojilerinin Başkent OSB’deki tesislerini gezerken Genel Müdür Ahmet Taşkın, teknoloji işbirliği yaptıkları Çinli CTEC’in önerisiyle hassas makinelerin kontrolü için yeni mezun mühendisleri “Yıldız Operatör" tanımıyla işe aldıklarını anlatınca yazıma şu başlığı atmıştım:

- Yeni mezun mühendis için "Yıldız Operatör” tanımıyla kapı açtılar.

Bu yazımla ilgili olarak Actautomotive’in kurucusu Kemal Aydın’dan mesaj geldi. Aydın, mesajına kendini tanıtarak girdi:

- 22 yıllık makine mühendisiyim. 10 yıl otomotiv ana ve yan sanayi firmalarında çalıştım. 13 yıldır da kurucu ortağı olduğum mühendislik firmasındayım.

Firmasındaki 50 personelden 18’inin mühendis olduğunu belirtip, eleştirisini iletti:

- "Yıldız Operatör” yazınızı üzülerek okudum.

Sonra şu öyküyü aktardı:

- 1998’de yeni mezun mühendis olarak Oyak Renault’ta orta düzey yönetici bir aile dostumuzu ziyaret ettim. Makineleri ve operatörleri gösterip, "20 yıl sonra bu makinelerde operatörler yerine mühendisler çalışacak. Kendini geliştirip farklı olmaya bak" demişti.

Ardından ekledi:

- Ne yazık ki aile dostumuzun öngörüsü 22 yıl sonra gerçek olmuş.

Esas sorunun yeni mezun mühendislerin işsizlik konusu olmadığının altını çizdi:

- Esas sorun, genç işsizlik oranlarının yükselmesini ötelemeye yaramaktan başka faydası olmayan, pıtırak gibi çoğalan üniversiteler ve plansız, programsız açılan bölümlerdir.

Gençlerin önemli bir bölümünün 4 yılını kalitesiz eğitimle harcadığını savundu:

- Söz konusu gençlerimiz gerçek hayatta hiçbir geçerliliği olmayan diplomaları alıp kendilerini yeni mezun işsizler illüzyonu içinde buluyor. "Yıldız Operatör” gibi kavramlarla illüzyonu büyütmek yerine sorunun köküne inip, kalıcı çözüme odaklanalım.

Bir mühendisin yönelttiği içten eleştiri kayda geçsin istedim...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar