Kaosta yol bulmaya çalışmak
Soğuk savaş döneminde "düşman" kim, "dost" kim büyük ölçüde biliniyordu. Uluslararası ilişkilerin parametreleri belliydi. Oysa bugünlerde küresel ilişki ağında tam bir "kaos" hakim.
Kaostan herkes, dünyanın ekonomik ya da askeri olarak en güçlü ülkeleri bile payını alıyor; ABD'nin alıştığı küresel "jandarma" rolüne karşı Çin'in yükselişini bir "tehdit" olarak görmesi, ancak bir yandan da Pekin yönetimiyle bir şekilde işbirliği yolu aramaya çalışması bundan.
San Francisco'da APEC zirvesi kapsamında, ABD Başkanı Biden'ı Çin lideri Şi ile görüştürmek için Amerikan bürokrasisi aylardır adeta seferberlik ilan etmiş durumdaydı. Görüşme beklenenden verimli geçti. İki ülke, küçük de olsa aralarında bazı "güven arttırıcı önlemler" konusunda uzlaştılar. Belki iş daha da ileriye götürülebilecekti ki, Biden'ın "Şi'nin bir diktatör olduğuna inanıyor musunuz?" sorusuna verdiği "evet" yanıtı geldi. ABD Dışişleri Bakanı Blinken'in yanıtı duyduğunda yüzünün aldığı hal, vücut dili tek kelimeyle "bir çuval incirin berbat edildiğinin" de somut göstergesi. ABD-Çin arasındaki kaos devam edecek, belli.
İNGİLTERE'NİN AİHM İLE "ÇEKİŞMESİ", UKRAYNA'DAKİ ÇIKMAZI
Küresel belirsizlik, orta ölçekli ülkelerin de kaostan nasibini almasına yol açıyor.
İngiltere mesela; Göçmen sorununu kayıt dışı gelen herkesi Ruanda'ya göndermek üzerine politika üreten mevcut İngiliz hükümetinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin koyacağı engele takılması an meselesi. İngiltere Başbakanı Sunak'ın şimdilerde AİHM hakkında atıp tutmaya başlaması bunun göstergesi. Türkiye'deki "yüksek yargı kaosunu" hatırlatan gelişmeler yaşanıyor İngiltere'de de.
Ukrayna meselesi de İngiltere açısından pek iyi gitmiyor; Rusya'ya karşı Ukrayna'daki Zelensky yönetimine desteğin "şampiyonluğunu" üstlenen Londra, beraberinde ABD'yi ve Avrupa Birliği'ni de sürüklüyordu işin başında. Dışişleri Bakanlığı görevini üstlenen, eski Başbakan David Cameron'un yeni işinde ilk ziyaretini Ukrayna'ya yapması, Londra'nın hala aynı çizgide durduğu gösterse de, nafile; Amerikan Kongresi'nin Ukrayna'ya yardımı kesmesi, Avrupa ülkelerinden gelen "yorgunluk" emareleri, İngiltere'yi bu savaşta yalnız kalmak üzere olduğunun işaretleri gibi.
TÜRKİYE'NİN SAVAŞ UÇAĞI ARAYIŞI
Küresel kaostan en çok etkilenen ülkelerden biri de Türkiye; Bir yandan NATO üyesiyken, diğer yandan NATO'daki müttefikleri ile "itiş-kakış" içindeki görüntü bu durumun somut kanıtı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla İsveç'in NATO üyeliği için Türkiye'deki iç hukuk yolunu açması bile ABD'deki Ankara'ya karşı sert bakışı kıramadı ki, süreç TBMM bürokrasisi içinde durduruldu. Oysa Erdoğan, Riyad'daki İslam İşbirliği Teşkilatı zirve toplantısından dönüş yolunda, "ABD Başkanı Biden bizi bundan sonra herhalde ağırlar" diyerek, beklentisi açık açık dile de getirmişti; olmadı.
Erdoğan'ın Hamas'ın "terör örgütü değil, direniş gücü" olduğunu açıklaması da Washington'da biraz hareketlenmeye başlayan Türkiye'nin F-16 alım sürecini de durdurmuş görünüyor. Bu durum, Ankara'yı yeni arayışlara itti. Bizzat Savunma Bakanı Güler'in ağzından, Türkiye'nin 40 adet Eurofighter savaş uçağı almak istediği açıklandı geçen hafta. Uçağı üreten Avrupa ülkelerinden İngiltere ve İspanya'dan destek alınmış olmasına rağmen, Almanya'nın da olur vermesi gerekiyor satış için. Alman siyasetindeki Türkiye karşıtı güçlü atmosfer ise malum.
NATO içinde müttefiklerin yaptırımlarıyla yüzleşmek zorunda kalan; Rusya ile ilişkisi Suriye'deki herhangi bir anlaşmazlıkta yangın yerine dönebilecek kadar hassas; Attığı normalleşme adımlarına rağmen Arap dünyasıyla hala tam barışamamış bir Türkiye var. Bunun üzerine bir de Ankara'yı hem içeride, hem dışarıda çok zorlayan Gazze kaosu geldi. Kaosta yol bulmak kolay değil; Ne yaparsanız yapın, ne taviz verirseniz verin, bir anda tıkanıveriyor o yollar...