Kalıcı çözüme giden kestirme yol yoktur
Gözler; yarınki Merkez Bankası’nın olağan Para Politikası Kurulu toplantısından çıkacak kararda. Ya faizi artıracak ya da geçen ayki gibi pas geçecek. Cumhurbaşkanı’nın “faizlerin daha da düşmesi gerekir” beyanı var ve Başkan’ın faizi artırması muhtemel görünmüyor.
Peki, ya ne olacak? Bu soruya cevap vermeden önce Merkez’in faiz grubuna bakalım: Politika faizi; %8,25, borç verme faizi; %9,75, geç likidite faizi; %11,25 düzeyinde... Gösterge faizi ise %13,84 seviyesine varmış durumda. Görünen o ki faiz, artması gereken kadar artmış ama...
Buradaki “ama” önemli zira resmen faiz artırılamıyor fakat dolaylı yollardan başını almış gidiyor. Yapılan; resmi ama kullanışsız faizi sabit tutarken geç likidite penceresinden piyasaya uymak. Kısaca faizi arka pencereden artırırken ön kapıya “faiz artışı giremez” tabelası asmak...
Merkez’in bağımsızlığı? Olan şu. Yasal olarak öyle fakat politik olarak değil. Piyasa gerçekleri ile Merkez’in politikası arasındaki fark, Merkez’in bağımlılık miktarını oluşturuyor. Bağımlılık oranı? Birincil görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez’in bunu yaparken faiz aracını kullanma kısıtı...
Faizlerin yükselmesini kim ister? Paradan para kazanan ister. Ancak döviz rekorlarını egale ederken onu durduracak olan enstrümanlardan biri faizdir ve orta vadede inebilmesi için kısa vadede çıkması pekâlâ düşünülebilir. Tıpkı yakın geçmişte defalarca yapıldığı gibi...
MERKEZ BANKASI’NIN BAĞIMLILIK KATSAYISI
MBBK= 1-(PF/GF) Denklem önerim budur. Burada MBBK= Merkez Bankası Bağımlılık Katsayısı, PF=Politika Faizi, GF= Gösterge Faizi. Eğer sonuç 0 ise Merkez’in siyasi bağımsızlığından söz edebiliriz. Ancak sıfırdan farklı sayı, bağımlılık miktarı olarak değerlendirilebilir.
Şu anda bu oran; %40,1 çıkıyor. Politika Faizi ile Gösterge Faizi eşit olsaydı, Merkez’in bağımsız faiz kararından söz edecektik.