Kafalar karışık...
Türkiye’nin her gün değişen gündemini takip etmek çok zor hale geldi. İç politika ve dış politika birbirine girdi.
Sadece vatandaşta değil, hükümet üyelerinde bile kafa karışıklığı arttı. Bir bakan, Türkiye’nin bir ülkeyle olan ilişkisini eleştirirken, diğeri aynı ülkeye nezaket jestleri yapma yoluna girdi.
Örnek çok;
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldığı son televizyon programında 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında ABD’nin yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri’nin de olduğunu söyledi. Oysa Soylu bu açıklamayı yapmadan sadece iki hafta önce Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki mevkidaşını arayarak “Ramazan ayını” kutlayarak diplomatik bir jest yaptı. Üstelik Emirlikler’e bir de yeni Büyükelçi atandı. Yine İçişleri Bakanı Soylu, ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin randevu taleplerini kabul etmediğini, “Türkiye’ye saygı duymayı öğrenene kadar da bu tavrını sürdüreceğini” de söyledi. Soylu Amerikan Büyükelçisi için “muhatap” olarak ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı adres gösterdi, “gitsin sorunlarını onunla çözsün” dedi. Bir Bakan’ın “görüşmeyi bile kabul etmediği” bir yabancı Büyükelçi’nin, Cumhurbaşkanı tarafından “kabul görmesinin” beklenmesi, üstelik halen o Büyükelçi’nin Ankara’da görevinin başında olması, kafa karışıklığının geldiği noktayı özetler nitelikte.
Bir başka kafa karışıklığı örneği ise ABD ile ilişkiler konusunda; Bizzat Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı’nın ABD’nin 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğunu ifade etmesine rağmen, AK Parti hükümetinin neden ABD’yle ilişkilerde daha sert önlemler almadığı ciddi bir soru işareti.
AP RAPORUNDA DA AYNI TESPİT VAR:
Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen -zehir zemberek ifadelerle dolu- son Türkiye raporunda da dikkat çeken, Avrupalı parlamenterlerin de aynı kafa karışıklığına atıf yapmaları. Raporda, Türkiye’deki mevcut hükümetin gerçekten “AB üyeliğini isteyip istemediği” konusunda soru işaretleri olduğu -üstelik birkaç yerde-ifade ediliyor.
ÜLKÜCÜ HAREKETE SERT ELEŞTİRİ
Raporda Türk iç siyasetine yönelik dikkat çekici iddialar ve tespitler var. Mesela Türkiye’deki ülkücü harekete yönelik- raporda bizzat “Ülkücü hareket” ifadesi kullanılarak ve MHP ile sıkı ilişki içinde olduğu açıkça ifade edilerek- getirilen sert eleştiriler, hatta bu hareketin Avrupa Birliği sınırları içinde yasaklanması için yapılan bir çağrı rapordayer alıyor.
Rapordaki, Türkiye’nin ana muhalefet partisi CHP ve onun lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “büyük baskı altında” olduğuna yönelik ifadeler de çarpıcı. CHP’nin parti broşürlerinin yargı yoluyla toplatılması, Kılıçdaroğlu’nun kamuoyu önünde tehdit edilmesi, hatta CHP Lideri’ne fiziksel saldırılarda bulunulması, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na verilen hapis cezaları, CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun hapse atılması “derin endişe duyuyoruz” başlığı altında raporda tek tek sayılıyor. Bir dönem AK Parti hükümetine yakın duran basının “Almanlar kıskanıyor” başlığı altında çokça dile getirdiği Türkiye’nin son dönemde yaptığı büyük projelere de yer verilmiş raporda; İstanbul’a kurulan üçüncü köprü, yeni İstanbul Hava Limanı ve yine bizzat Cumhurbaşkanı’nın “kesinlikle yapılacak” mesajı verdiği Kanal İstanbul projesi, “çevresel olumsuz etki” açısından eleştiriliyor. Özellikle Kanal İstanbul için “bağımsız kurumlarca yürütülecek” bir çevresel etki raporu alınması çağrısı da yer alıyor.
PANDEMİDE FAKİRLİK ARTTI
Raporda, Türkiye’nin COVID-19 pandemisi nedeniyle “daha da fakirleştiği” ve işsizliğin arttığı, AKP Hükümetini pandemiyle mücadele konusunda eleştiren Türk Tabipler Birliği’nin yargı sistemi yoluyla “susturulmaya çalışıldığı” tespiti de var.
İNSAN HAKLARINDA “GERİ GİDİŞ" ELEŞTİRİSİ
Raporda en sert eleştiriler ise demokrasi ve insan hakları alanlarında; Türkiye’nin bu iki alanda “sürekli geri gitmekte olduğu” söyleniyor raporda.
Bu “geri gidişin” de özellikle;
• Hukukun üstünlüğü ve uluslararası hukuka saygı alanında,
• Devlette güçler ayrılığında -tüm gücün tek merkezde toplanması ve Başkanlık sisteminin daha otoriter şekilde yorumlanması-,
• Yolsuzlukla mücadelede,
• Temel insan haklarına saygıda,
• Devlette liyakata bakılmaması nedeniyle yapısal sistemin zarar gördüğü ve partizanlığın arttığı vurgulanmış raporda.
ORGANİZE SUÇLA MÜCADELE DE SORUNLU...
Bu liste, özellikle son birkaç yıldır yayınlanan AB Komisyonu ya da Avrupa Parlamentosu raporlarda hemen hemen aynı ifadelerle yer alıyor. Ancak AP’nin son raporunda yeni bir unsur daha var hükümetin “ülkeyi geri götürdüğü” söylenen organize suçla mücadele.
Son dönemde bir organize suç örgütü liderinin çektiği videolar aracılığıyla Türk siyasetini -deyim yerindeyse- darmadağın etmesi, Türkiye gündeminde en çok tartışılan konu haline gelmesi, Avrupa Parlamentosu’nun bu tespitinin çok da yanlış olmadığını ortaya koymuyor mu?