Jefferson 1814, Floyd 2020
“Kurucu babaların” köleliği vicdanlarını rahatsız eden ve etik açıdan savunulamayacak bir kötülük olarak buldukları açıktır. Fakat köleliğe karşı olmakla ırkların eşitliğine inanmak farklı şeyler. Jefferson’un azat edilmiş kölelerle bir arada yaşamayı düşünmeyip, onları önce Amerika’nın ortasında uzak bir yerde toplamayı, başkanlığı sırasında da Batı Hint adalarına göndermeyi planladığını hatırlayabiliriz. Jefferson, ırklar arası evliliğe karşıydı ve beyaz ırkın güzelliğinden, dinginliğinden ve simetrisinden dem vuruyordu. Gerçekte ilk 11 başkandan 9’u köle sahibiydi: İstisnalar John Adams –ikinci başkan- ve oğlu John Quincy Adams’tır –altıncı başkan.
Jefferson’un kölelikle ilgili düşünce ve davranışlarının zamanlamasını ve nedenlerini anlattığı Güneyli bir köle sahibi olan ve kölelerini serbest bırakıp köleliğin olmadığı bir eyalete yerleşmeyi düşünen Edward Coles’a Monticello’ya çekildikten beş yıl sonra yazdığı bir mektup var. Mektup prensiplerle gerçekler arasında gidip geldiğini ancak köleliği kaldırmayı gençlere bıraktığını gösteriyor. Mektubun tonundan bu durumu asla kabul edemediğini gösteren bir heyecandan ziyade kabulleniş ve kayıtsızlığa yakın bir soğukkanlılık seziliyor. Yine de vicdanı Jefferson’u rahat bırakmıyor olmalı ki mektubun ilk bölümü gençliğinde köleliğe karşı neler yaptığını hatırlatmaya ayrılmış. Mektubun sonunda Edward Coles’a kölelerine karşı sorumluluğu olduğunu yazması ve onları serbest bırakmaktan vazgeçmesi gerektiğine dair bir tavsiyede bulunması bu bakışı yansıtıyor. Bu “zavallı mahlûkata”, “bahtsız yaratıklara” iyi davranılması gerekiyor ki buradan Jefferson’un dengeleri bozmayacak bir “kölelerinize (bari) iyi davranın, sonra zaman ne gösterir bilinmez” yaklaşımından fazla rahatsızlık duymadığını, bu yaklaşımı gerçekçilik olarak gördüğünü anlıyoruz.
Jefferson’un köleliğe bakışını en net biçimde özetleyen yaklaşım ikilik (düalite) tezi olabilir. Eğitimi itibariyle doğal haklar kuramını benimseyen ve tek bir ilahi gücün varlığına inanan Jefferson köleliğe karşı olmak zorundaydı. Ancak aynı zamanda beyazların siyahlara üstün olduklarına da kanaat getirmişti. Bu ikili bakış dönemin Amerika’sının ekonomik açıdan köle işgücünü özgür işgücüyle tam olarak ikame edemeyeceği gerçeğiyle ve güney eyaletlerinin ayrılma tehdidiyle birleşince, Jefferson zihninde ve davranışlarında bir orta nokta arama durumunda kaldı. Bu orta noktaya kişinin kendisiyle çelişmesini önleyecek, bilişsel uyumsuzluğu azaltacak –cognitive dissonance reduction- bir mekanizma olarak da bakabiliriz. Öte yandan Jefferson’un Henri Grégoire’a 1809’da yazdığı mektup söz konusu ikiliği aşmayı nasıl formüle ettiğini gösteriyor: ‘Nasıl ki Isaac Newton’un zekâsının diğer insanlardan üstün olması onu diğerlerinin efendisi veya mülklerinin sahibi yapmazsa, beyazların siyahlara üstün olmaları da onları siyahların efendisi’ yapmazdı. Yapmazdı ama kölelik de daha bir süre –20 yıl? 50 yıl?- kalacaktı.
Bugün? Onca değişime rağmen dokuya işlemiş bir bakış, derin bir sorun var. Beyazların kendi üstünlüklerine inançları ve bazı zencilerin başarısı karşısında duyulan kıskançlık bir yanda, sistematik olarak baskıya uğradıklarını ve yoksul bırakıldıklarını düşünen zencilerin patlamaya hazır öfkesi diğer tarafta. Yani tüm zenciler Harvard tüm beyazlar Princeton mezunu olsa bile bu iş asla bitmez. ‘Kurucu Babalara’ kadar giden “gömülü” bir mekanizma söz konusudur.