“It’s the economy, stupid!”

Servet YILDIRIM
Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Başlıktaki "It’s the economy, stupid" sözü 1992 yılındaki ABD başkanlık seçimlerinde yarışan Bill Clinton’ın kampanyasında kullandığı bir slogandı. Bu basit ama etkili sloganı bulan Clinton’ın stratejistlerden James Carville’dı. Clinton o seçimi kazanarak başkan oldu.

Türkçeye “İşin aslı ekonomi, aptal!” veya “Tabii ki ekonomi, aptal!” olarak tercüme edilebilecek bu slogan ile Clinton’ın stratejistleri, ABD ekonomisinde yaşanan ekonomik sorunlara seçmenin dikkatini çekmek istemişler ve başarılı olmuşlardı. Irak’ın Kuveyt’i işgaline verdiği sert yanıtla halk arasında popülaritesi artan baba Bush’a karşı, muhalefetin durgunluğa giren Amerikan ekonomisi ve halkın karşılaştığı zorlukları öne çıkarması gerekiyordu. Bu durumun farkında olan Clinton ekibi "It’s the economy, stupid"in yanına “Don't forget health care!” yani “Sağlık hizmetlerini unutma!” gibi güçlü bir sloganı daha eklemişlerdi.

Sonuçta; Clinton seçime sürecinde Amerikan halkının dikkatinin sürekli olarak sorunlu ekonomide odaklanmasını istedi ve başarılı oldu. Daha sonra birçok ülkede farklı şekillerde de olsa kullanılan bu kısa ama etkili slogan bize karmaşık siyasi meselelerin ardında ekonomik faktörlerin yattığını söylüyor. Bu sözü son dönemde Almanya ve Fransa’da yaşanan politik kriziler sırasında bir defa daha hatırladık.

Fransa’da bütçe krizi

Ekonomisi mali açıklarla boğuşan Fransa’da Başbakan Barnier, ülkenin bütçe açığını ve kamu maliyesini düzeltme iddiasıyla göreve geldikten 3 ay sonra ayrılmak zorunda kaldı. Barnier’in hazırladığı 2025 bütçesi 60 milyar euro tutarında vergi artışı ve harcama kesintisi öngörüyordu. Hem aşırı sağ hem de aşırı sol Barnier planına karşı çıktı. Barnier güvenoyu alamadı ve Fransa bir siyasi krize girdi. Ama siyasi krizin temelinde ekonomi yatıyordu.

Fransa yıllarca mali hovardalık yaptı. Önceki hükümetler kamu harcamalarını artırdı ve ciddi bütçe açıkları verdiler. Birisi günün birinde aksiyon almalıydı. Fatura önüne geldiğinde Barnier aksiyon almak istedi ama alamadı.

Almanya’da “Schuldenbremse” krizi

"Schuldenbremse" Almanca'da "borç freni" anlamına geliyor. Bu “borç freni” Almanya’da yaşanan siyasi krizin bir numaralı nedeniymiş. "Schuldenbremse" devletin borçlanmasını sınırlamayı amaçlayan bir kural ve bu kuralı Almanlar zamanında anayasalarına koymuşlar. Koymuşlar ki; daha sonra gelen hükümetler bu yasayı eğip bükemesin, çevresinden dolaşamasınlar. Amaç aşırı kamu borcunu engellemek ve böylece uzun vadeli mali istikrarı sağlamak. Aslında güçlü diğer ekonomilerde de örneklerini gördüğümüz bu tür mali kurallar, mali politikalara uzun vadede öngörülebilirlik kazandırmayı ve mali disiplini kalıcı hale getirmeyi amaçlarlar.

Çok basitçe anlatmak gerekirse Almanya’daki kural, Alman hükümetinin bütçe açığını kapatmak için ihtiyaç duyduğundan daha fazla borçlanamayacağını ve toplam borç düzeyini kontrol altında tutması gerektiğini söylüyor. Kriz zamanlarında hükümet geçici olarak borçlanmayı artırsa da sonunda tekrar kuralın içine girmek zorunda.

Bu tür kurallar ekonomilerin uzun vadeli istikrarı için önemlidir ama siyasetçileri çok sıkar. Almanya’da da olan buydu. Başbakan Olaf Scholz kuralın uygulanmasına ara verilmesini isteyince koalisyon ortağı liberal Hür Demokrat Parti'nin lideri ve aynı zamanda Maliye Bakanı olan Christian Wolfgang Lindner, karşı çıktı. Scholz Lindner’i kabineden kovdu. Hükümet dağıldı. Ekonomisi sorunlu olan Almanya şimdi Şubat’ta erken seçime gidecek.

Türkiye’nin yarım kalan mali kural girişimi

Almanya’yı karıştıran “Mali Kural”ın bir benzerini 2009-2010 yıllarından biz de çok iyi hatırlıyoruz. Konu o dönemde Türkiye’de toplumun değişik kesimlerinde tartışılmış ve destek de alınmıştı. Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda son şekli verilmiş ve bir yıllık bir çalışmanın ardından 2010 yılı mayıs ayı itibariyle yasalaşması için TBMM'ye gönderilmeye hazır hale gelmişti. Hatta Meclis’e sevk edilmesi için düğmeye de basılmıştı. Ancak bir anda beklenmeyen bir gelişme oldu; “Meclis takvimi çok sıkışık. Gündem yoğun. Tasarı yeni yasama dönemine kalsın,” denildi ve bir daha ses soluk çıkmadı.

Bizde o dönemde üzerinde çalışılan mali kuralın mantığına göre işlerin iyi gittiği yıllarda tasarruf edilecek; kötü gittiğinde ise bu tasarruflar sayesinde harcamalar artırılabilecekti. Eğer “Mali Kural” o zaman kabul edilseydi Türkiye’de işler daha farklı olabilirdi. Türkiye ekonomisi bugün çok daha farklı ve güçlü bir noktada olabilirdi. Mali kural ekonomi için güçlü bir çıpa olacaktı; hükümetlerin seçim ekonomisi uygulamasını oldukça zorlaştıracaktı. 

“Schuldenbremse” 2008 yılındaki borç krizinin hemen ardından 2009’da kabul edilmişti ve Almanya bu sayede kamu borcunu kontrol altına alabilmişti. “Schuldenbremse”ye karşı çıkanlar, kuralın çok kısıtlayıcı olduğunu ve bu nedenle Alman hükümetinin bazı kritik altyapı yatırımlarını yapamadığını söylüyorlar. Bu tür kurallardan kaçınmak kısa vadede günü kurtarmaya yetiyor ama orta ve uzun vadede ülkeyi ve ekonomisini daha derin sıkıntılarla baş başa bırakabiliyor. Hafızasında hala geçmişteki yüksek enflasyon ve yüksek kamu günlerinin yarattığı olumsuzluklar bulunan Almanya’da, bu kural belki biraz daha esnetilebilir. Ama tamamen rafa kaldıracağını sanmıyorum.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
SERVET YILDIRIM YAZDI 02 Aralık 2024