İsveç’in NATO üyeliğine onayın şifreleri ödemeler dengesi bilançosunda mı?

Prof.Dr. Burak ARZOVA
Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Litvanya'nın başkenti Vilnius'ta gerçekleşen NATO Liderler Zirvesi’ne Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine yaktığı yeşil ışık damga vurdu.

NATO Liderlerinin, Ukrayna ve İsveç'in NATO üyeliği başta olmak üzere pek çok kritik konuyu görüşmek için bir araya geldiği toplantı öncesinde Türkiye’nin İsveç’in üyeliğine yönelik onay verip vermeyeceği konusu sanırım en çok belirsizlik taşıyan soruydu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Avrupa Kapısında uzun zamandır bekletildiğini vurgulayarak, ‘Türkiye’nin önünü açın, biz de İsveç’in önünü açalım’ söylemi son zamanlarda duyduğum en doğru söylemdi.

Zira Türkiye eğer mülteci kozunu paraya tahvil etme düşüncesinde olmayıp Avrupa Birliği ile müzakerelerin yeniden başlaması, serbest dolaşım ve gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi için kullanabilseydi, bugün çok daha farklı bir noktada olabilirdik.

Türkiye’nin, daha bir hafta öncesine kadar Kuran’ı Kerim yakılmasına onay verdikleri için lanetlediğimiz İsveç makamlarının ve İsveç’in NATO üyeliğinin önünü açması büyük bir politika değişliği mi yoksa zorunlulukların bizi getirdiği bir yer mi zaman içerisinde elbette daha iyi anlayacağız.

Benim görüşüm ‘ekonomik zorunluluk nedeniyle’ de olsa Türkiye’nin bir politika değişimine doğru yol aldığı yönünde.

Bu ekonomik zorunluluğun şifrelerini belki de biraz bu hafta açıklanan ‘Ödemeler Dengesi İstatistikleri’nde aramak gerekir.

Mayıs 2023 Cari İşlemler Hesabı 7 milyar 933 milyon Dolar açık verdi. Ödemeler Dengesi tanımlı dış ticaret açığı 10 milyar 480 milyon Dolar olarak gerçekleşti. Bize asıl buraya bakın denilen altın ve enerji hariç cari işlemler hesabındaki açık ise 1 milyar 283 milyon dolar. Ocak-Mayıs dönemi 5 aylık cari açık 37 milyar 696 milyon Dolar.

Mayıs 2023’te rezervlerdeki net azalış 16,5 milyar Dolar, Ocak-Mayıs dönemindeki kayıp ise 39 milyar Dolar olarak gerçekleşmiş. Bu sonuçlar, durumun çok da sürdürülebilir olmadığını söylüyor bize.

İlerleyen süreçte cari açığa etki edecek temelde iki risk görünüyor. Bunlardan ilki ihracatın bu yılın ikinci çeyreğinde ivme kaybetmesi ihtimali. Bu ihtimal çok uzak gibi durmuyor.

İhraç ürünlerinin maliyet artışı nedeniyle pahalı hale geldiğini ihracatçılar uzun zamandır dile getiriyorlardı. İhracat iklim endeksi Haziran ayında düşüş gösterdi. Avrupa’da ise Euro Bölgesi İmalat PMI 43,4 olarak gerçekleşti. En büyük ihracat pazarımız Almanya’da 43,2’den 40,6’ya sert bir düşüş söz konusu. Talep koşulları dış pazarda zorlaşıyor.

İkincisi ise turizm gelirleri konusu. Bu yıl turizmden beklediğimiz geliri elde edemeyebiliriz. Uzun süre sabit tutulan kur Türkiye’yi rekabet ettiğimiz ülkelere göre pahalı hale getirdi. Yüksek enflasyon ve işçilik ücretlerindeki artış nedeniyle maliyetler de yükseldi. İsveç’in NATO üyeliğine verilen onay Rusya ile daha zorlu bir süreci tetikleyebilir. Bu da turizmi doğrudan etkileyebilir. O nedenle döviz arzı konusunda sıkıntı devam edebilir.

Ödemeler Dengesi İstatistikleri’nde doğrudan yatırımlardan kaynaklanan net girişler Mayıs 2023’te 89 milyon dolar olarak kaydedilmiş. Portföy yatırımları ise 1 milyar 412 milyon Dolar ‘net çıkış’ olarak gerçekleşmiş. Portföy yatırımlarının önce pozitife dönmesi sonra artması gerekliliği çok net.

Hep ifade etmeye çalıştığım gibi evet enflasyon çok ama çok önemli bir sorun. Ancak Hükümetin birinci önceliğinin enflasyon olduğunu düşünmüyorum. ‘Döviz Likiditesi Gelişmeleri’ çok daha büyük bir sorun olarak görülüyor. Ekonomiye döviz arzının yeterli miktarda sağlanamaması durumunda üretimin tamamen durması ve aslında hükümetin en çok çekindiği konu olan işten çıkarmaların başlaması ciddi bir tehdit olarak gözüküyor.

Türkiye’nin çok acil dış kaynak teminine ihtiyacı var

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın görevlendirilmelerindeki birincil hedefin kaynak temini konusunda yabancıları ikna ve Türkiye’ye çekme olduğunu düşündüm hep.

Nitekim daha önce Merkez Bankamıza swap anlaşmaları ve döviz depo hesapları ile destek olan BAE, Katar ve Suudi Arabistan ziyaretleri gerçekleşti. Yine anlaşıldığı kadarıyla ziyaret edilen körfez ülkeleri ile bu kez swap anlaşmaları yapmak yerine Türkiye’nin bazı varlıklarının işletilmesine ya da ortaklıklara kapı açacak doğrudan yatırımlar üzerinde duruluyor.

Ancak bu kaynak girişinin bir an için gerçekleştiğini varsaysak bile, yüksek döviz arzı gerekliliği, Türkiye’nin portföy yatırımları ve diğer yatırımlar yoluyla da kaynak girişine ihtiyacı olduğunu gösteriyor.

Siyasetteki bu ani ‘U’ dönüşünün ve AB ile müzakerelerin yeniden başlatılması isteğinin temel nedeni Batı kaynaklı sermaye girişinin önünü açmak ve daha önce Türkiye’ye operasyon çekmekle itham edilen finans kuruluşları ile barışmak olmalı.

Bu barışmanın daha önce yaşanan Naci Ağbal şoku ile kolay olmayacağı çok açık. Yabancılar sözden ziyade eylem ve bu eylemin bozulmayacağının güvencesini istiyor.

O zaman yabancı yatırımcı için AB çıpasının sağlayacağı güven ortamı tesisi önem kazanıyor. İlişkilerin canlanması ve müzakerelerin yeniden başlaması bu çıpanın gündeme gelmesi açısından önemli.

Ancak bu yol çokça engebe ve sorun barındırıyor. İki taraf tarafından hunharca harcanan ilişkinin yeniden kurulması karşılıklı tavizlerin verilmesini gerektirecek.

Acaba hem AB hem Türkiye bu tavizleri vermeye hazır mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar