İsveç, nasıl Avrupa’nın Silikon Vadisi oldu?  

Didem Eryar ÜNLÜ
Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

İsveç merkezli Klarna bir sipariş sonrası ödeme sistemi. Kullanıcılar internet üzerinden aldıkları ürünlerin ücretlerini, ürün ellerine ulaştıktan sonra gerçekleştiriyor. Klarna’nın milyarder kurucusu Sebastian Siemiatkowski, Avrupa’nın en büyük fintech şirketleri sıralamasındaki başarısının temelinde “İsveç refah devleti” olduğunu söylüyor. 39 yaşındaki genç girişimci, İsveç yaklaşımının 1990’lı yıllarda açıklanan hükümet politikası ile çok net bir şekilde ortaya konmuş olduğunu da ifade ediyor: Her eve bir bilgisayar sokmak. Siemiatkowski Reuters’e verdiği demeçte, “Benim gibi düşük gelirli aileler için bilgisayarlara erişilemezdi, ancak hükümet reformu devreye girdiğinde annem hemen ertesi gün bize bir bilgisayar aldı” diyor.

Siemiatkowski 16 yaşında kodlamaya başlamış. 20 yıl sonrasına, yani bugüne geldiğimizde ise ödeme firması Klarna 46 milyar dolarlık bir değerlemeye sahip ve halka açılmayı planlıyor. İsveç›in ev bilgisayarlarına ve eş zamanlı olarak internet bağlantısına erken yatırımı, başkenti Stockholm›ün, Spotify, Skype ve Klarna gibi şirketler için ne kadar zengin bir toprak haline geldiğini açıklamaya yardımcı oluyor. Sadece Siemiatkowski değil, teknoloji CEO’ları ve risk yatırımcıları da hükümet politikasının başarısını her defasında gündeme getiriyor.                

Bu politikanın uygulandığı 1998-2001 yılları arasında, toplamda 850 bin ev bilgisayarı satın alındı. Bu toplam hane sayısının dörtte birine denk geliyordu. Böylece bilgisayar satın alacak finansal gücü olmayan aileler de bilgisayar sahibi oldu. 2005 yılında, Klarna kurulduğunda, İsveç’te 100 kişi başına 28 geniş bant aboneliği vardı. Dünya Bankası verilerine göre aynı tarihte bu oran ABD’de 17 idi. Dünya ortalaması ise 3,7 seviyesindeydi.

Spotify, Apple’ın (AAPL.O) iTunes’u hala indirme temelliyken, kullanıcıların müzikleri indirmeden dinlemesine izin verdi. Bu uygulama norm olduğunda ise, İsveçli şirket çoktan üstünlüğünü ortaya koymuştu. Siemiatkowski, “Bu durum sadece, geniş bandın standart olduğu ülkelerde mümkündü; çünkü diğer ülkelerde bağlantı çok yavaştı” derken, “Bu sayede ülke olarak birkaç yıl öne geçmiş olduk” diye ekliyor.                 

Güçlü sosyal güvenlik ağı, yenilikçiliği teşvik eder

Uzmanlara göre, İsveç çok önemli bir fark yaratıyor; çünkü genellikle girişimci ruha aykırı olarak değerlendirilen güçlü bir sosyal güvenlik ağının yeniliği teşvik edebileceğini gösteriyor. Nasıl diye soracak olursak: İsveç’te çocuk bakımı genellikle ücretsiz. Bir girişim başarısız olduğunda, ya da battığında devreye giren çok sayıda gelir sigortası fonu bulunuyor. Sistem, ilk 300 günlük işsizlik için bir önceki maaşınızın yüzde 80’ine kadar garanti veriyor. Video mesajlaşma hizmeti Vaam’ın 31 yaşındaki Kurucu Ortağı Gohar Avagyan konuyu çok güzel özetliyor: “İsveç’te sahip olduğumuz sosyal güvenlik ağı, risk almaya karşı savunmasız olmamızı engelliyor.”           

Start-up sayısında Türkiye ve İspanya’nın arkasından 3. sırada

Her ne kadar genel anlamda yatırımlar İngiltere ve Fransa gibi Avrupa’nın büyük ekonomilerinde daha fazla olsa da, İsveç birçok alanda ağırlığı koyuyor.           

OECD ekonomistleri tarafından 2018 yılında yapılan bir araştırmaya göre İsveç, Türkiye ve İspanya’nın ardından bin çalışan başına 20 start-up ile dünyada en fazla start-up oranına sahip durumda. Bunun yanı sıra İsveç’teki start-up’ların yüzde 74’ü ortalama üç yıl ile en yüksek hayatta kalma oranına sahip.

Unicorn sayısında Silikon Vadisi’nden sonra 2. sırada        

Risk Sermayesi şirketi Atomico verilerine göre Stockholm, unicorn sayısı ile Silikon Vadisi’nin hemen arkasından geliyor. İşveç’te her 100 bin kişiye 0.8 oranında unicorn düşüyor. Silikon Vadisi’nde ise bu oran her 100 bin kişide 1.4 seviyesinde. En büyük sorun ise yüzde 60’lara ulaşan kurumlar vergisi. Bu nedenle Spotify 2016 yılında merkezini ülke dışına taşımayı düşündüğünü; vergilerin sınır ötesi yetenekleri çekmeyi zorlaştırdığını açıklamıştı. Ama bunu gerçekleştirmedi. Risk Sermayesi Şirketi QED Investors Ortağı Yusuf Özdalga yasal veya bürokratik işlemlerin yanı sıra, İsveççe konuşmamanın da İsveçli start-up’ların işini zorlaştıran unsurlar olduğunu söylüyor. Özdalga, Hollanda’nın başkenti Amsterdam örneğini vererek, hükümetin İngilizce’yi resmi bir dil olarak kabul ettiğini ve bu sayede uluslararası şirketlerin işini kolaylaştırdığını ekliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar