İstikrar, tutarlı iletişim, ortak hedef ve güvenle yaratılır
“Yaratıcılık için, “biyolojik canlılık’ değil, bilgi işleyen ‘enformasyon sistemi’gerekir”
Prof.Dr. Türker Kılıç
“Düşmemişsen bir sevdanın peşine, özün düşman olur kendi özüne”
Şota Rustaveli
Bu dizinin merkez düşüncesi, istikrarlı bir toplumu oluşturmanın “gerek şartının” tutarlı iletişim, ortak hedefler ve güvene dayandığını anlatmaktır. İlişki yatırımının bir türevi olan güven yaratma özen ister. Bireylerin ve toplumun yaşamında “güven olgusunu” derinliğine kavramak için kitapları dilimize de kazandırılmış olan Matt Ridley'in “Erdemin Kökenleri” adlı eserinin son paragrafının bir bölümünü ödünç alalım:
“Toplumsal düzenin kökleri, kusursuzca uyumlu ve erdemli bir toplum olmasa da, günümüzdeki mevcut toplumdan daha iyisini yaratmaya yönelik içgüdüsel kapasitemizi barındıran kafalarımızın içindedir. Kuramlarımızı, bu içgüdüleri canlandıracak biçimde inşa etmeliyiz. Bunun içerdiği en büyük anlam, eşit bireyler arasındaki alışverişi teşvik etmektir.
Tıpkı ülkeler arasındaki ticaret, aralarındaki dostluğun gelişmesi adına en iyi reçeteyi sunduğu gibi, imtiyaz ve yetki sahibi bireyler arasındaki toplumsal ve maddi alışverişi teşvik etmeliyiz, zira bu güvenin hammaddesidir ve güven de erdemin temelidir.”
Güveni sürdürebilir kılan etkin araç adalettir. Mustafa Öztürk’ün yazılarında özenle vurguladığı gibi, “adalet mülkün temelidir” ve “devletin dini adalettir”. Bir toplumun enerjisinin rüzgarının, kalkınma teknesinin yelkenlerini doldurması isteniyorsa, adalet ve hakkaniyet algısı toplumun büyük çoğunluğunun zihninde meşrulaştırılmalıdır.
Deneyimlerimiz, güvenli bir toplum oluşturmak için, “ilkeler kalelerimizdir” kuralına uygun bir yönetişim sistemi oluşturulmalıdır. Sağlıklı kalkınma süreçleri yaratılması için öncelikle hukukun üstünlüğüne olan inancın yurttaşlarımızın zihninde meşrulaşmalıdır ki, başka toplumların insanı da aynı düşünceyi paylaşabilsin.
Tutarlı iletişimin gücü
Tutarlı iletişim, netleştirilmiş hedefler ve yaratılmış güveni sürdürebilir kılmanın olmazsa olmazı işlerimizi “ilkelere” dayalı yapmaktır. Bu ilkeler, hukuk devletini, rekabette şans eşitliğini, çalışırsam kazanırım düşüncesini, servet ve sermayemi korurum inancını pekiştirir. Devletin bütün farklılıklar karşısında eşit mesafede durduğunu, kolektif kaynakların harcanmasında şeffaflığa uyulduğunu, katılımcı ve kapsayıcı kurumların korunduğunu kanıtlamak da güveni yaygınlaştırır ve derinleştir. Net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmaya dayalı yönetişim, öngörme-önlem alma, gözetim ve denetim disiplini de güven ortamını iyileştirir; ülkeyi yatırımlar için cazip hale getirir. Özetle paylaşılan çerçevede atılması gereken adımlar var:
“Hukuk devleti" ve “eşit haklara” sahip çıkma
Hukuk devleti, üç temel kural üzerine inşa edilir: Birincisi,”kanun önünde herkes eşittir” ilkesini anayasalarda, yasalarda yazılmış metinler olmaktan çıkararak; yaşam biçimi halin getirmektir. İkincisi, “ hakimlerin; bilgi, gelir ve atama bakımından bağımsız” olduğuna toplumda herkesin inanabileceği uygulamalar yapmak. Üçüncüsü de, “kanunlar yürürlükte olduğu sürece, eleştiri hakkımız vardır; uymama hakkımız kesinlikle yoktur” anlayışını bütün insanlarımızın zihninde yerleştirmek.
Söz konusu ilkeler toplumsal yaşam biçimi haline gelmedikçe bireyler çekiniyor, birikim ve enerjilerini zenginlik üretimine odaklayamıyor. Bireyin eşit hakları, kitle enerjisini maddi ve kültürel zenginliğe dönüştürmenin etkin yolu olduğunu zihinlerde diri tutmak gerekiyor.
Serbest ve adil piyasada “şans eşitliği”yaratan sistem
Yarı iletken teknolojilerin potansiyelleri, sayısal teknolojinin uygulamaya taşıdığı gelişmeler, sınırsızlığa yakın bağlantı, iletişim ve etkileşim, işbirlikleri ve rekabet yaratıyor. Herhangi bir mobil iletişim aracıyla eriştiğimiz her yerdeki “tüketiciler müşterilerimiz”, “üreticiler de rakibimiz” olmaya aday. Alışverişi geliştirirken, haksız rekabeti önleyen, serbest ve adil piyasada “şans eşitliği yaratan” düzenlemeleri ve örgütlenmeleri yapabilmenin önemi artıyor. Teşvik sistemleri ve koruma önlemlerinin merkez düşüncesi şans eşitliği yaratma olursa, teşviklerin işlevsel etkilerini istenen düzeylere çıkarmak mümkün. Aşırı ya da noksan değerlendirmeler teşvik sistemlerini amaç dışına iterse; kaynak israfına yol açar; yatırım iştahını zayıflatır.
Hukuk ve ekonomi kapsamında reform yapılırken, serbest piyasanın hukuka dayandığı, herkese şans eşitliği sağlandığı algısını güçlendirecek hususlar öne çıkarılmalıdır.
►“ Çalışırsam kazanırım" düşüncesini içselleştiren düzen
Çalışma süreçleri ve hayata katılımla oluşan toplumsal yaşamda, “çalışırsam kazanırım” düşüncesini, bireylerin ve toplumun zihninde inanç düzeyine çıkaranlar “başarılı” oluyor. Ayrıca, insanların kariyerlerinde, kim olduklarına değil, ne yaptıklarına, yani “liyakata” bakılması da başarıları besliyor. Emeğin ve çabanın bir değer yaracağı güveni, insanların “entelektüel birikimlerini”, “servet ” ve “sermayelerini” maddi ve kültürel zenginlik üreterek yaşamı kolaylaştırmak için yatırım yapmaya özendiriyor.
► “Servet ve sermaye edinir ve korurum”algısının güç kazanması
İnsanlar, “servet ve sermaye edinir ve korurum”; hiç kimse araştırma yapmadan, yanlışımı kanıtlanmadan, yargı kararı olmadan benim malıma mülküme dokunamaz algısını güçlendirici düzenlemeler yapılmalı. Alınan önlemleri güçlendiren uygulamalar ödünsüz yürürlüğe konmalı. Ayrıca insanları kim olduklarına göre değerlendiren, ne yaptıklarına göre değerlendirme yapmayan ortamlarda nepotizm algısı yayılıyor; yatırımcıyı caydırıcı etki yapıyor; zenginlik üretimi ve refah düşük düzeylerde kalıyor.
Eğer bugün kalkınmanın çok temel gücünün “kapsayıcı kurumlar” olduğu tezine yakın durursak; sistemimizin “servet ve sermayeyi koruma dinamikleri” odağından bakarak işletirsek, analitik yetkinliği artırarak, alışkanlıkla değil analizle iş yaparsak ekonomik istikrarı güçlendirebiliriz. Hukuk ve ekonomi reformlarını, dar bakış açılarıyla değerlendirmeden, karşılık etkileşimlerinin olası etkilerini öngörerek düzenlemeleri yapmalıyız.
YARIN:
"Güveni yaratan, geliştiren ve sürdüren ilkelere dayalı yönetişim anlayışıdır”