İstanbul’u küresel finans merkezi yapmak
Av. Faruk AKTAY
Hukukçu
17 Nisan 2023 tarihinde açılışı yapılan İstanbul Finans Merkezi Projesi ile İstanbul’un tıpkı New York, Londra ve Dubai gibi dünyanın önde gelen finans merkezlerinin arasına girmesi en büyük temennilerimizden biridir. Ancak, İstanbul’un bu yolda atması gereken daha pek çok adım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira, Küresel Finans Merkezleri Endeksi (GFCI31) tarafından geçtiğimiz 2022 yılında yayınlanan raporda, İstanbul’un dünya küresel finans merkezleri sıralamasında 64. sırada yer aldığını unutmamamız gerekiyor. Bu listede İstanbul’un -finans merkezi olma kriterleri açısından- Avrupa’nın birçok şehrini yakalayamamış olması aslında büyük bir potansiyele sahip olduğumuzu ve akılcı politikalar hayata geçirerek hızla üst sıralara çıkabileceğimizi gösteriyor.
Yabancı yatırımcı çekmek küresel bir yarış
Yabancı yatırımcıları cezbetmek isteyen bir ülkenin hukuki, ekonomik ve politik olarak istikrarlı ve öngörülebilir bir yapıya sahip olması gerekmektedir. Ülkemizi de istikrarlı ve öngörülebilir bir yapıya kavuşturmak için hukuk ve ekonomi alanında yapısal reformlara ara vermeden devam etmemiz gerekiyor. Özellikle ülkeler arasında hiç bitmek bilmeyen iktisadi yarış nedeniyle en etkin hukuki mevzuatı geliştirmek, bürokratik engelleri azaltmak, teknolojik imkânlardan da yararlanarak en iyi yatırım ve iş geliştirme ortamını sağlamak için devamlı reformlar yapmak büyük önem arz ediyor. Bu şekilde yabancı yatırımcıların ülkemize daha kolay ve güvenli bir şekilde yatırım yapmasını sağlayabilir ve ülkemizde daha fazla istihdam yaratmalarını sağlayabiliriz. Yatırımcıların doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapmakta tereddüt ettiği bir ülkenin, küresel finans merkezi olmasının da mümkün olmadığını kabul etmek gerekir.
İstanbul Finans Merkezi’ne hukuki altyapı kazandırmak ve ülkemizin finansal rekabet gücünü uluslararası alanda artırmak, finansal piyasalar ile ürün ve hizmetlerin gelişmesine ve derinleşmesine katkıda bulunmak, uluslararası finans ve sermaye piyasalarına entegrasyonu güçlendirmek ve bu sayede İstanbul Finans Merkezi’ni önde gelen finans merkezlerinden biri haline getirmek amacıyla yürürlüğe sokulan “İstanbul Finans Merkezi Kanunu” önemli teşvikler barındırmakta. Kanunda dikkat çeken husus; faaliyetlerde uygulanacak teşvik, indirim, istisna ve muafiyetlerdir. İFM içerisinde yer alan ofis alanlarında faaliyet gösterecek gerçek ve tüzel kişilere Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından ‘katılımcı belgesi’ verilecektir. Bu belgeye sahip olan katılımcılar; finansal ihracat niteliğindeki işlemler ile bu işlemler nedeniyle lehe alınan paralarda banka ve sigorta muameleleri vergisinden, yurt dışı tecrübeli personelleri için yüzde 60 ile 80 oranında gelir vergisinden, İFM’de yer alan taşınmazların kiralanmasına dair işlemlerde her türlü harçtan ve bu işlemlere ilişkin düzenlenen kâğıtlarda damga vergisinden muaf olacaktır. Benzer şekilde katılımcıların kendi aralarında İFM’de yürüttükleri faaliyetler kapsamında Türkçe defter tutma zorunluluğu bulunmamakla birlikte kuruluşların finansal hizmet ihracatı ile elde ettikleri kazançlar, 2022 ile 2031 yılları arasında yüzde 100’ü, ileriki tarihlerde ise yüzde 75’i kurumlar vergisi beyannamesinde ayrıca belirtilmek şartıyla kurum kazancından düşülecektir. Bunlar oldukça faydalı ve yerinde teşviklerdir. Yatırımcı teşviklerine dair başarılı örnekler olan Singapur ve Malezya’da da finans ve ticaret merkezlerinde faaliyet gösteren şirketlere benzeri vergisel teşvikler uygulanmaktadır. Örneğin Singapur’da yüzde 17 olan kurumlar vergisinin yüzde 8-10 aralığına indirildiği; Malezya’da ise yüzde 17-24 olan kurumlar vergisinin yüzde 15, Malezyalı çalışanın istihdam edildiği takdirde ise yüzde 10’a kadar düşebildiği görülmektedir. Vergisel teşvikler çok önemli olsa da bu teşviklerin yurtdışından ülkemize özellikle bankacılık, finans ve fintech alanlarında yatırım çekmek için yeterli olmayabileceğini söylemek yanlış olmaz.
‘Doğru reformların olumlu sonuçlarını küresel sıralamada gördük’
Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı Endeksi’nde daha önce 190 ülke arasında 60. sıralarda yer alırken; 2020 yılında 33. sıraya kadar yükselmemiz, doğru reformları hayata geçirdiğimizde bunun olumlu sonuçlarını hemen gördüğümüzü gösteriyor. Dünya Bankası her ne kadar bu endeksi hazırlamaya devam etmese de bu rapordaki kriterlerin, -özellikle yatırımcılar için- ülkeler arasında tercih yaparken çok önemli olduğunu belirtmek gerekir. Şirket kurma kolaylığından, inşaat ruhsatı alma, taşınmazın devir ve tescili, kredi başvurusu, vergi ödemesi, gümrük işlemleri, yargı, icra ve iflas süreçleri gibi 10 farklı başlık üzerinden yapılan sıralama ile o ülkelerdeki ‘iş yapma kolaylığı’ karşılaştırılmıştır. Ülkemiz, genel sıralamada 190 ülke arasında 2017 yılında 69. sırada bulunurken, 2018 yılında 60. sıraya, 2019 yılında 43. sıraya ve 2020 yılında da 33. sıraya kadar yükselmiştir.
Türkiye, en son 33. sırada bulunuyor olmasına rağmen Türkiye markasını çok daha yukarılara çekebilmek mümkün. Bu raporda en son geri kaldığımız başlıklar arasında; (I) gümrük işlemlerinde 44. sırada, (II) inşaat ruhsatı başvuru süreçlerinde 53. sırada, (III) şirket kuruluş işlemlerinde 77. sırada ve (IV) iflas ve şirket tasfiye süreçlerinde ise 120. sırada yer almıştık. Bu dört alanda atacağımız adımlarla Türkiye’yi iş yapması çok daha kolay bir ülke haline getirebiliriz ve bunu hızla başarabilmemiz mümkün. Zira aynı endekste vergi ödeme kolaylığı alanında; 2019’da bulunduğumuz 80. sıradan, 2020 yılında 26. sıraya sıçramamız ekonomi alanındaki hızlı yapısal reformların nasıl çok hızlı ve başarılı sonuçlar ortaya koyduğunu gösteriyor.
İş Yapma Kolaylığı Endeksi’ne en başarısız olduğumuz iki alan olan şirket kuruluşu ve şirket tasfiyesi süreçlerinin, seçim sonrasında ticaret hukuku alanında -özellikle İngiltere ve ABD’deki sistem ile süreçleri göz önünde tutarak- kapsamlı bir dizi reformu hayata geçirmemiz gerekmektedir. Şirket kuruluş süreçlerinde işlemlerinin tamamlanıp, vergi açılışının yapılması ve işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmasına kadar yaklaşık 7 günlük bir süre öngörülürken; İngiltere’de aynı gün, Singapur’da ise sadece yarım günde internet üzerinden şirket kurabilmek ve ilgili ülkede ticari faaliyete başlayabilmek mümkün. Aynı şekilde ABD’de bu yıl şubat ayında yürürlüğe giren “Uzaktan ve Elektronik Noter İşlemleri” hakkındaki kanuni düzenleme ile belgelerin elektronik olarak notere gitmeden tasdik edilmesi mümkün kılınmıştır. Dolayısıyla yabancı bir yatırımcının evraklarını uzaktan noterlettiği ve şirketini online kurarak aynı gün vergi açılışını dahi yapabildiği bir sistemi hayata geçirmemiz, güzel ülkemize çok daha fazla yabancı yatırımcı çekebilmemizi sağlayacaktır.
İflas süreçlerine ilişkin olarak ise bürokratik işlemlerin fazla olması, bu durumun tasfiye sürecini oldukça uzatması ve işlemlerin görece yüksek maliyetli olması önemli sorunlar olarak ele alınabilir. Bu açıdan icra iflas kanununda yapılacak değişikliklerle basitleştirilmiş hukuki süreçleri izlemek, şirket tasfiyesi işlemlerini dijital ortama aktarmak, maliyetleri düşürmek ve bürokratik işlemleri azaltmak ilk başta hayata geçirebileceğimiz yapısal reformlar olarak düşünülebilir. Öte yandan, sorunun sadece bürokratik sorunlarla açıklanamayacağı. Zira, OECD ülkelerinde alacaklılar alacaklarının ortalama yüzde 70’ini iflas masasından elde edebilirken; bu oranın ülkemizde sadece yüzde 10 oranında kalması alacaklıların haklarının neler olabileceğine ilişkin daha geniş bir hukuki değerlendirme yapmayı da zorunlu kılmaktadır.
AKILLI ŞEHİR OLMADAN FİNANS MERKEZİ OLMAK ZOR
Bahsettiğimiz hukuki ve iktisadi alanlarda yapısal reformları hayata geçirerek yatırımcıların iş yapmayı tercih ettiği ve çok daha hızlı büyüyen bir Türkiye hikayesi yazabiliriz. Yabancı yatırımcı için yatırım yapmanın daha fazla kolaylaştırılması, hukuki ve finansal olarak daha öngörülebilir bir ortam oluşturulması İstanbul’un bölgesel bir finans merkezi olması için yeterli bir ön şarttır. Ancak, İstanbul’u küresel bir finans merkezi yapabilmek için sanayi şehri olmaktan çıkartmak, nüfusunu azaltmak, yaşamanın daha keyifli ve kolay olduğu modern bir “akıllı şehir” haline getirmek orta uzun vadede şarttır. Bu anlamda, İstanbul’u şehir sakinleri için yaşamanın ve çalışmanın çok verimli olduğu akıllı bir şehir haline getirmeden küresel bir merkez olma iddiasında bulunmak doğru olmayacaktır. Yine de İstanbul’u küresel anlamda bir finans ve hatta teknoloji merkezi haline getirmek için tüm adımları hızla atarak, gelişmekte olan ekonomimizi daha da ivmelendirebilir, ülkemize yapılan yatırım sayısını artırarak bölgesel ve küresel liderliğimizi pekiştirebiliriz.