İstanbullu Fayol
Geçirdiğimiz 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun. İngiliz Başbakanı Winston Churchill'in 20 Ağustos 1940'ta yaptığı bir konuşmasında "Bu kadar çok kişi hiçbir zaman bu kadar az kişiye bu kadar borçlu olmadı” demişti. Laf adeta bizim için söylenmiş.
Eğer İstanbul’a yolunuz düştüyse eminim Eminönü ile Karaköy arasını bağlayan Galata Köprüsü’nü, biliyorsunuzdur. Biliyoruz elbette diyorsanız, kalbiniz kırılmasın ama büyük olasılık yanılıyorsunuz. Çünkü benim bahsedeceğim Galata Köprüsü artık yok.
Haliç’in iki yakasını birleştiren köprü projesi ilk defa II. Beyazıt zamanında 1502-1503 yıllarında hazırlanmıştı ama yapıma geçilmemişti. Proje, Abdülmecid Han zamanında tekrar ele alınıp, Bezm-i âlem Valide Sultan tarafından tamamen ahşap olarak tersanede yaptırıldı. 22 Kasım 1845’de sultan Abdülmecid Han köprüyü ilk kendisi geçerek açtı. Bu köprü artık yok. Onun yerine 1863’de Abdülaziz Han zamanında yeni bir köprü yapıldı. Bu tahta köprü de dayanamadığından oda yok. Abdülaziz Han’ın emriyle köprünün üçüncü defa yapımı için 1870 yılında bir Fransız firmasıyla anlaşma imzalandı ama Alman-Fransız savaşının çıkması sebebiyle ihale İngilizlere kaldı. 1872’de yapımına başlanan köprü Abdülhamid Han tarafından yerine koyduruldu ve 1912 yılma kadar kullanıldı. O köprü de artık yok. Daha sonraki köprü inşaatı 1910-12 yılları arasında yaptırıldı. O köprü de artık yok. Son köprü 1994 yılında tamamlandı. İşte böyle. Galata köprüsünü bilirim demeden hangisinden bahsettiğinizi de belirtmeniz faydalı olur. Benim bahsetmek istediğim köprü 1840 da yapımına başlanılan ve 1845 yılında açılan köprü. Şimdi sizler bu 1845 yılında yapılan köprü ile işletmecilik arasında bir köprü kurmaya çalışıyor ve kuramıyorsunuzdur. Anlatacağım.
Saray 1841 yılında köprü yapımı için bir Fransız istihkâm subayını sorumlu mühendis olarak inşaat işlerinin başına atadı. Mühendis Fayol ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleştikten sonra burada bir oğlu oldu. Aile oğullarına Henri adını verdiler ve 1847 yılında Fransa’ya döndüler. İstanbullu Henri 1860 yılında ‘École Nationale Supérieure des Mines’ madencilik akademisinden mezun oldu. 1916 yılında kendi işletmecilik deneyimlerinden geliştirdiği kuramını işletmecilik yazınının diğer ismi Frederick Taylor’un ‘Bilimsel Yönetimin İlkeleri’ yayınıyla aynı zamanda ‘Administration Industrielle et Générale’de’ Fransızca olarak yayınladı. Taylor’un aksine Henri Fayol’un tezleri ancak seneler sonra 1949 yılında İngilizce olarak "General and industrial administration" adıyla yayınlandıktan kitaptan sonra bilinir oldu.
Bu iki yazarın işletmecilik hakkındaki düşüncelerinin üstünden yıllar geçti. Bunların üstüne fazla bir şey ekleyememişiz ki bugün işletmecilik okuyan herkes onları aynen ve ezbere bilir. Çünkü üniversitelerde işletmecilik derslerinde anlatılan hemen tüm konuların altında hala bu iki kişinin fikirleri yatar. Frederick Taylor’a daha önce birkaç yazıda değinmiştim. Bu hafta İstanbullu Henry Fayol hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Bunu yaparken Fayol’u azıcık methedip Taylor’u da azıcık eleştireceğim.
Taylorizm 1856 yılında varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğan, öğrenciliği başarılarla geçmiş kırk üç yaşındaki bir makine mühendisi Bethlehem Çelik Şirketi’nin birkaç kilometre karelik dökme demir dolu depo alanına bakmaya karar verdiği için doğdu. Mühendis 1880’li yıllardan beri işletmelerde etkinliğin arttırılması konusunda çalışmalar yapıyordu. İspanyol-Amerikan savaşı nedeniyle artan talebe cevap vermekte zorlanan, rakip şirketlerin baskıları altında bunalan Bethlehem Şirketi maliyetleri düşürmek ve bu bağlamda dökme demirleri süratle dekovillere yükleyip üretime sokmak zorundaydı. Dökme demir deposu olarak kullanılan alanda 42’şer kiloluk çubuklar halinde yığılmış 80 Bin Ton dökme demir vardı. İşçiler bu demirleri dekovillere yükleyerek üretim hattına gönderiyorlardı. Mühendis üretimdeki dar boğazın dökme demirlerin üretim hattına sokulmasındaki yavaşlık olduğuna emindi. Hesap ve kitap yaptı. Kayıtlara göre depo alanından üretim hattına günlük dökme demir sevkiyatı işçi başına 12.5 Ton, yani günde adam başı 293 çubuktu. Mühendis ‘kolejli çocuklar’ dediği asistanlarının yardımıyla bu ‘sorunu’ çözmeye karar verdi. Bir deney için işçiler arsından onunu seçti. Kendi deyimiyle işçiler arasında en ağır yükü en hızlı kaldıran bu on adam ‘birinci sınıf adamlardı.’ Deneye katılan işçilere bunun karşılığında maaşlarının iki katı teklif edildi. Bütün yapacakları iş her zaman yaptıkları işti. Dekovillere olanak ölçüsü süratle dökme demir yükleyeceklerdi. Çifte maaş vaadiyle coşan on işçi 16.5 Ton dökme demiri, yani 293 çubuğu on beş dakikadan az bir zamanda dekovillere yükleyiverdiler. Sonuç mühendisin yüzünü güldürdü. Bu hesaba göre günde adam başı yükleme 75 Ton olabilecekken, yani her işçi günde 1,785 çubuk yükleyebilecekken, 12.5 Ton yani 293 çubuk yüklüyordu. Mühendis yemek ve diğer molaları da dikkate alarak her işçinin günde 47.5 Ton yani 1,131 çubuk yüklemesi gerektiğine karar verdi. Bu rakamlar işçilerin günlük kotaları olarak kullanılacaktı. Buna göre tasarlanan ‘prim’ sistemi kotanın altında kalanlara ceza, üstüne çıkanlara ödül verilmesini öngörüyordu. Günde 12.5 Ton yük taşıyan işçiler iş yüklerinin dört katına çıktığını görerek greve gittiler. Yıl 1899’du. Mühendis greve giden işçiler yerine yenilerini aldı. Maaşlarına %60 zam yaptı. Yeni işçiler bir günde neredeyse 46 Ton yükleme yaptılar. Mühendis yaptığı çalışmayı önce ‘zihinsel devrim’ sonra da ‘bilimsel yönetim’ olarak adlandırarak sağda solda bu konuda konferanslar vermeye başladı. Sonunda beklenen oldu ve işçiler ve yönetimle arası açılan Frederick Taylor 1901 yılında Bethlehem Çelik şirketinden kovuldu. Taylor 1908 yılında birkaç Harvard profesörüyle buluştu. Harvard Üniversitesi o yıl Dünya’nın ilk işletmecilik okulunu 15 öğretim üyesi ve 33 öğrenciyle açtı. Taylor her yıl Boston’a giderek ‘bilimsel yönetimin’ değişik uygulamalarını anlattı. Taylorizm düzinelerle değişik kıyafet içinde hala işletmecilik fakültelerinde anlatılıyor. Kimse de kim bu adam nereden neyi niçin çıkartmış diye sormaz. Fayolizm Taylor kadar basit değildi. Bir kere Fayol’un işletme sahiplerine para nasıl kazandırılır gibi bir önceliği yoktu. O daha ziyade yöneticilik süreçlerini tanımlamaya uğraşıyordu. Fayol’a göre örgütlerin amaçlarına etkin bir şekilde ulaşabilmesi için yöneticilerin aldıkları kararların beş gurupta irdelenmesi gerekiyordu.
- Planlama: Fayol planlamayı ilerideki etkinliklerin tanımlanması, bu etkinliklerin etaplarının belirlenmesi ve bunların uygulanabilmesi için gerekecek teknolojilerin saptanması olarak tarif etti. Yani, planlama neyin, nasıl, ne zaman ve kimin tarafından yapılacağının evvelden belirlenmesi, örgütün bulunduğu yerden olmak istediği yere nasıl geleceğinin haritasının yapılması demekti. Bu tanımıyla planlama hedeflerin koyulması ve bunların mantıklı bir sıraya konulması anlamına geliyordu. Yöneticiler hem kısa hem de uzun dönem planlama yapmalıydılar.
- Örgütleme: Fayol’a göre plan yapıldıktan sonra işletme yöneticisi bu planın yürütülmesi için hammadde, aletler, sermaye ve insan gücü kaynakları dahil gerekenleri sağlamalıydı. Bu bağlamda işletmeci örgütteki kişilerin sorumluluklarını tayin etmeli, onları departmanlar, bölümler halinde guruplara ayırmalı ve onların birbirleriyle örgütsel ilişkilerini tanımlamalıydı.
- Emir-komuta: Fayol işletmecilerin planı uygulamakla yükümlü olduğunu söylüyordu. Elemanlarının güçlü ve zayıf taraflarını bilmeli ve onları işletmenin amaçlarına ulaşmasına hizmet edecek şekilde önderlik etmeliydi. Bu önderlik müstesna insan ilişkileri becerileri gerektiriyordu.
- Eşgüdümleme (Koordinasyon): Fayol’a göre işletmeciler işletmenin başarısı için tüm çalışmaları koordine etmeliydiler. İyi iletişim bu koordinasyon için ön şarttı.
- Kontrol: Fayol işletmeciliğin beşinci gurup işinin personelin çalışmalarının planda öngörülen etkinliklerle karşılaştırılması olduğunu söylemişti. Bu karşılaştırma bilgi yönetimi, performans ölçülmesi ve düzeltici girişimlerden oluşan etkinliklerle yapılıyordu.
Fayol işletmecilerin bu işleri yaparlarken uyguladıkları ilkeleri de on-dört başlık altında sıralamıştı. İş bölümü, yetki ve sorumluluk, disiplin, komuta birliği, yön birliği, bireysel çıkarların ortak yararın altına alınması, adil ücretler ve tazminat, merkezileşme, emir komuta zinciri, materyal ve insan gücünün doğru zamanda doğru yerde olması, eşitlik, personelin görev süresinin objektif kıstaslarla tayini, planlar yönetim tarafından kesinleştikten sonra plan oluşturma ve uygulama özgürlüğünü astlara devri ve yönetimde uyum, takım ruhu ve beraberliğin sağlanması şeklindeki on-dört başlık “işletme yönetiminin ilkeleri” olarak sıralanmıştı.
Bu iki düşünür arasındaki yaklaşım farkını görmek için işletme gurusu bilim adamı olmak gerekmiyor. Taylor bilimsel yönetim adı altında örgütün en alt seviyelerinde en az parayla en çok işi nasıl alırımla uğraşıp orada kalırken, Fayol örgütün üstündeki işletmecilerin yaptıklarını genelleyerek sanki bir işletmecilik kuramı öneriyor intibaı uyandırmıştı ama ortada bir kuram yoktu.
Bilim adamlığı gerektiren şey aradan geçen neredeyse bir asır zamana bu kadar mürekkep ve kâğıt tüketilmesine rağmen işletmecilik yazınında hala bir soysal (generic) işletmecilik kuramı kabullenilmediğinden bu iki yazarı günümüzde evirip, çevirip değişik başlıklar altında kuram diye öğrencilerimize okutmamız. Son baktığımda yazın işletmecilikte 4, 5, 7, 8, ve 10 olarak verilen ‘temel’ işletmecilik kuramından bahsediyordu. Soysal kuram ne demek onu da ilerde bir müsait zamanda irdeleriz.
Sağlıcakla kalın