İstanbul Modern’de buluşuyoruz
Her ayın ikinci Salı’sı gazeteniz EKONOMİ ile birlikte ücretsiz verdiğimiz KİTAP dergimizin Ocak 2023 sayısı kapağında “İstanbul Modern Kapılarını Baharda Açıyor / 2023’ün Sanata İlk Büyük Armağanı” demiş, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı’nın değerlendirmelerine yer vermiştik. İstanbul Modern, Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanat müzesi olarak 2004’te açıldığı Karaköy 4 no’lu antrepoya 2018’de veda etmişti. Aynı konumdaki yeni binası ve ilk sergileri dün ziyarete açıldı. Müzenin resmi açılış töreni ise ileri bir tarihte gerçekleştirilecek.
“İstanbul Modern’de buluşuyor muyuz?” diye sormaya, randevularını orada vermeye başladı sanatseverler bugünlerde. Çok kolay bir yerde, Karaköy’de Galataport’un içinde.
Önce görünüşüyle etkileyen, içine girdiğinizde ise huzur veren İstanbul Modern'in yeni binası, dünyadaki simge kültür sanat kurumları ve müzelerin mimarisinde imzası olan Renzo Piano’nun kurucusu olduğu Renzo Piano Building Workshop (RPBW) tarafından tasarlandı. Renzo Piano’nun Türkiye’deki ilk projesi olma özelliğini taşıyan yeni bina, İstanbul’a nitelikli mekân kazandırma amacıyla her türlü kültür-sanat ve eğitim faaliyetine olanak tanımak üzere ziyaretçiyi odağına alarak planlandı. İstanbul Modern’in yeni binası, müzenin kurucu sponsoru Eczacıbaşı Topluluğu ve ana sponsoru Doğuş Grubu-Bilgili Holding’in ortak katkısıyla inşa edildi.
İstanbul Modern, uluslararası bir yönelimle, modern ve çağdaş sanat yapıtlarına, fotoğraf, tasarım, mimari ve yeni medya alanlarındaki üretimlere koleksiyonunda yer veriyor. Türkiye’nin kültürel kimliğinin uluslararası sanat ortamıyla paylaşılmasına aracılık eden müze, sanatçıların üretimlerine ve yurt dışında iş birlikleri kurabilmelerine destek oluyor.
Sanatı kitleler için erişilebilir kılmayı misyon edinen İstanbul Modern, bu amaçla her yaştan sanat izleyicisine eğitim programları sunuyor. Müzenin koleksiyonları, sergileri ve eğitim programları, tüm ziyaretçilere sanatı sevdirmeyi ve etkin biçimde katılımlarını sağlamayı hedefliyor.
Yani çok önemli bir misyonu var…
Anadolu yakasından Karaköy’e gemiyle gelirken, Galataport’ta yürürken önünden geçtiğim Boğaziçi’nin ışık yansımalarıyla pırıldayan sularından ilham alınarak tasarlanmış, üç boyutlu biçimlendirilmiş alüminyum panellerle kaplı cephesiyle günün her saatinde değişen güneş ışığı ve sudan gelen yansımalarla ışık ve gölge oyunları yaratan bina yukarıda da söylediğim gibi beni etkiliyor, gözlerimi alamıyordum.
Güzel bir bahar günü 10 bin 500 metrekare kullanım alanı olan sergi ve programlara ev sahipliği yapacak beş katlı müze binasına girerken heyecanlıydım. Büyük sergi salonları, çok amaçlı mekânlar, ofisler, eğitim ve farklı kültürel etkinlikler ile diğer faaliyetler için alanlar da yer alıyordu burada.
Müzeyi adım adım dolaşırken ilk kez gördüğüm, koleksiyona son yıllarda katılmış eserler, beni çok sevindirdi. İzlediklerimin yarıya yakını yeniydi diyebilirim.
Eserler arasında dolaştıktan sonra İstanbul Modern’in çatısındaki seyir terasına çıktım. Tarihi yarımadaya bir de oradan baktım. İçinde martıların dolaştığı yansıtma havuzu kent yansımasıyla denizi bütünleştirerek benzersiz seyir deneyimi yaratıyordu. Bahar havasını ciğerlerime çekerek, havuzda oynaşan martıları seyrederek huzurlu dakikalar geçirdim…
Müzelere bir kez gidilmez, tekrar tekrar gitmek gerekir. Ben de öyle yapacağım, her kata bir günümü ayırmalıyım diye düşünüyorum.
Uluslararası ziyaretçileri için görülmesi gereken önemli kültür sanat kurumlarından biri olan müzenin şehrimde olmasından gurur duyuyor, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.