Israrcı olmamak gerekir
Merkez bankalarının merkez bankası konumundaki Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) merkez bankalarının çeşitli kademelerindeki yöneticiler için tartışma toplantıları düzenler. TCMB’de çalışırken bu tür toplantılara katılırdım. Başkanlar için ayrı, başkan yardımcıları için ayrı toplantılar. Başkan yardımcıları için yılda iki kez toplantı vardı. Biri BIS’in merkezinde -İsviçre’nin Basel kentinde, diğeri ise Türkiye’nin de içinde bulunduğu Merkezi ve Doğu Avrupa ülke grubundan bir ülkede yapılırdı. Basel’daki toplantılara iki-üç Latin Amerika ülkesinin, İsrail’in ve Suudi Arabistan’ın yetkilileri de davet edilirdi. Her ülke bir kişi tarafından temsil edildiğinden sonuçta az sayıda kişi katılmış olurdu. Toplantıda bir de Avrupa Merkez Bankası üst düzey yöneticisi bulunurdu. Her toplantıdan yaklaşık bir ay önce tartışma zeminini hazırlamak için yazılan kaliteli BIS raporları gelirdi. Raporlara, raporlardaki alt başlıklar için hazırlanmış sorular eşlik ederdi. Katılımcıların her birinden bu soruların ikisini tartışmaya açmak görevi düşerdi. İki soru iki tartışmacı. Böylelikle hazırlık yapardınız. Çok kaliteli çok öğretici toplantılardı.
Latin Amerika ülke temsilcilerinin ve bir ölçüde yaşı büyükse İsrail temsilcisinin katıldığı toplantılarda sık karşılaştığım bir olgu şuydu: Yüksek enflasyon-yüksek risk gibi olgularla pek tanışmamış ülke temsilcilerinin bizim gibi ülkelere özgü bazı çetrefilli konuları algılaması zordu. Muhtemelen “öyle bir şey olmaz, Türkiye’den gelen temsilci dersini iyi çalışmamış” havasına girerlerdi. Kibarca… Oysa Brezilya ve Meksika gibi Latin Amerika ülkelerinin temsilcilerinin ve İsrail krizini yaşamış temsilcinin olduğu toplantıda, onlardan biri hemen ortaya atılırdı: “Yok, o öyle, bizde de benzeri gelişmeler çok yaşandı…” Kısacası aynı dili konuşurduk onlarla.
Geçenlerde 1995’in ilk aylarında tam anlamıyla patlak veren Meksika krizini hatırlamak için eskilerde kaleme alınmış meşhur bir makaleye yeniden göz atıyordum. Birkaç önemli nokta. Maliye politikasında fazla bir sorun yok. Döviz rezervi bol. Başka sorunlar var ama zamanla çözülmeyecek gibi değil o sorunlar. Mart 1994’te faizleri ve döviz kurunu sıçratan ve sermaye çıkışlarına yol açan bir çalkantı yaşanıyor. Meksika yetkilileri faizler daha fazla artmasın ve mevcut döviz kuru rejimi (peso dolar karşısından belli sınırlar içinde oynayabiliyordu) sürdürülebilsin diye çabalıyorlar. Ancak riskli bir politika tercihinde bulunuyorlar. Döviz talebini kesmek için, kısa vadeli peso cinsinden devlet borcunu (cetes) kısa vadeli dolar cinsinden borca (tesebonos) çeviriyorlar. Ek olarak yurtiçi kredi arzını pompalıyorlar. Sonuçta, Meksika sürdürülemeyeceği açık olan bir yola giriyor ve yaklaşık bir yıl sonra kendini derin bir ekonomik krizin içinde buluyor.
Kıssadan hisse: Bizim gibi ülkelerin deneyimlerinden ve kendi geçmişimizden ders almak lazım. Sürdürülemez işlerde ısrarcı olmamakta yarar var. Düzgün bir ekonomi politikası ile enflasyonu, kredi faizlerini ve riskimizi düşürmek ve daha istikrarlı bir döviz kuruna kavuşmak mümkün.