İsrail’le normalleşme; siyasal islamcılığın sonu
ABD’nin “Yeşil kuşak” projesi malum;
Washington yönetiminin Sovyet bloğunun gelişmesini engellemek için nüfusu Müslüman olan ülkelerde komünist/ laik hareketlerin karşısına siyasal İslam hareketini çıkarma stratejisiydi.
Bu strateji sayesinde Afganistan’dan Pakistan’a, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya kadar Mısır’dan doğma Müslüman Kardeşler/İhvan hareketinin farklı ülkelerdeki uzantıları desteklendi. 1980 askeri darbesinin ardından oluşturulan askeri yönetim sayesinde, Türkiye de bu iklimin dışında bırakılmadı.
Sovyet Bloğunun çöküşünün ise ABD, Müslüman Kardeşler hareketine kimi zaman doğrudan, kimi zaman bazı bölge ülkelerinin yönetimleri üzerinden destek vererek, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da daha önce hiç giremediği yerlere girdi.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ
İsim de verildi bu stratejiye;
“Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Kaddafi, Mısır’da Mübarek, Tunus’d a Bin Ali yönetimleri alaşağı edildi, Suriye iç savaşı ile Beşar Esad yönetimi kolunu kıpırdatamaz hale geldi.
Amerikan askerlerinin Irak’a ve Suriye’ye konuşlanmaları, Libya’da Amerikan yanlısı güçlerin siyasetin bir parçası haline getirilmesi sağlandı.
Ancak Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da hâkim kılınan Müslüman Kardeşler/ İhvan kontrolden çıkma eğilimi gösterip, kendi oyununu kurmaya niyetlenince bu kez İhvan’dan kurtulma harekâtı başladı;
● Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilip yerine Amerikan destekli Sisi rejiminin kurulması da,
● Suriye’de Amerikalılar’ın cihatçı gruplara yardımı bıçak gibi kesip, Rusya’nın alana girmesine yeşil ışık yakması da
● IŞİD’in bitirilmesi de,
● Libya’da İhvancılar’ın marjinal hale getirilmesi de,
● Tunus’ta katı laik Cumhurbaşkanı’nın Anayasal bir darbeyle yetkilerini mutlaklaştırıp, Tunus Anayasası’ndan “devletin dini İslam’dır” ibaresini sildirmesi de,
●Pakistan’da parlamento ve Anayasa Mahkemesi eliyle İmran Han hükümetinin bitirilmesi de bu harekâtın sonuçları.
İSRAİL’İN SON ASKERİ OPERASYONU VE İSLAMİ CİHAD’IN ETKİSİZLEŞTİRİLMESİ
Müslüman Kardeşler/İhvan hareketinin küresel anlamda “kanatlarının kırılmasından” en büyük kazancı elde eden ülkenin ise İsrail olduğu yadsınamaz bir gerçek;
Filistin direniş hareketi bu sayede önce ikiye bölündü. Batı Şeria’da silahlı direniş yerine siyaseti önceleyen Mahmud Abbas yönetimi hâkim kılındı. Müslüman Kardeşler’in Filistin kolu Hamas ise Gazze’ye sıkıştırıldı.
ABD yönetiminin bir önceki Başkan Trump eliyle Amerikan Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması ise, Filistin davasına vurulan en büyük darbeydi. Arap dünyası ise değil buna karşı çıkmak, aynı dönemde İsrail’le ilişkileri normalleştirerek, durumu bir anlamda “meşrulaştırdı.” -ABD’nin bu tavrına o dönemde en sert tepkiyi Türkiye’deki AK Parti hükümeti gösterdi. Amerikan Büyükelçiliği’nin taşınması sonrasındaki protestolar ve İsrail’in bunları orantısız şiddetle bastırması sonucunda, Ankara ile Tel Aviv arasında diplomatik ilişkilerin seviyesi düşürüldü.
Hamas Gazze’de sıkışadursun, yine İhvan’ın Filistin içindeki bir başka kolu olan İslami Cihad örgütü son dönemde İsrail’in “temizlediğini” düşündüğü Batı Şeria’da hareketlenmeye başladı. Ancak İsrail’in buna tepkisi gecikmedi. Geçen hafta İsrail silahlı güçleri örgütün liderlerine yönelik suikast harekâtı başlattı. İşin ilginci İsrail güçleri İslami Cihad yöneticilerini tek tek öldürürken, Hamas’ın –bir rakibin “düşman tarafından” alaşağı edilmesinden duyulan memnuniyetten olsa gerek- hiç sesi soluğu çıkmadı.
İslami Cihad’ın İsrail harekâtına karşı Filistin’de diriltmeye çalıştığı direniş, Sisi yönetimindeki Mısır’ın devreye girmesi ile başlayamadan bir ateşkes anlaşması ile bitirildi. Ateşkes anlaşmasının şartları ise ilginç; Arap basınındaki haberlere göre, İslami Cihad İsrail hapishanelerindeki iki liderinin serbest bırakılması karşılığında İsrail hedefl erine saldırmama taahhüdünde bulundu. Ancak İsrail bu kişileri serbest bırakma konusunda herhangi bir taahhütte bulunmadığını açıkladı. Ateşkesi bu şart üzerinden kotaran Mısır ise bir anda sessizliğe gömüldü. İslami hareketlerde çok görülen “kandırılma” sanki burada da yaşandı.
TÜRKİYE-İSRAİL NORMALLEŞMESİ
Türkiye ile İsrail arasında ilişkilerin normalleştirmesi de tam bu döneme rastladı.
AK Parti hükümeti, İsrail’deki koalisyon hükümeti ile anlaşarak, karşılıklı büyükelçi atanacağını açıkladı.
İsrail’in ilişkileri normalleştirme şartları arasında Hamas ve diğer Müslüman Kardeşler/İhvan uzantısı hareketlerin Türkiye’deki unsurlarının “sınır dışı edilmesi” yer alıyordu. İsrail yönetiminin, tam da ülkedeki erken seçim öncesinde Ankara ile normalleşme gibi kritik bir karara imza atmasını, Türkiye’deki gelişmeleri “tatminkâr bulması” olarak yorumlamak mümkün.
Arap basını daha önce de AK Parti hükümetinin Mısır’la normalleşme adına, Türkiye’deki Müslüman Kardeşler medyasını etkisizleştirdiğini yazıp çizmişti.
Tüm bunlara bir de Tunus’ta yaşananları AK Parti siyasetçilerinin neredeyse “görmezden gelmesini”; AK Parti hükümetinden gelen Suriye’de Müslüman Kardeşler hareketini bitirmeye kararlı Esad rejimi ile barışma sinyallerini ekleyin.
Uluslararası ilişkilerdeki yeni dönemde siyasal İslam hareketlerinin “aktör” olma olasılığı tamamen ortadan kalkıyor gibi…