"İsrail karşıtı olmadan Filistin yanlısı olmak..."
Ortadoğu'yu yeniden adeta kan gölüne çeviren son Gazze kaosunda AK Parti hükümetinin izlediği politika belli; Filistin yanlısı, ancak İsrail'e doğrudan karşı durmayan bir dış politika çizgisi bu.
AK Parti hükümeti, bir yandan "Filistin yanlısı" tutumunu Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın çıktığı Arap ülkeleri turuyla güçlendirmeye çalışırken, "İsrail karşıtı olmayan" pozisyonda en belirgin hareket Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan geldi. Erdoğan, başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinin çok istediği İsveç'in NATO üyeliği konusunda beklenen adımı attı; İsveç'in üyeliğinin onaylanması için Türkiye Cumhuriyeti kanunları gereği olan prosedürü başlattı.
"HAMAS EŞİTTİR IŞİD" DENKLEMİNE DOĞRU
Ankara'nın Batı'yla köprüleri yeniden kuracak bu hamlesinin ardından, İsrail'in uluslararası alanda başlattığı ve pek çok Batı ülkesinden de resmen destek alan "Hamas eşittir IŞİD" denklemi yatıyor. Son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Macron Hamas'la savaşmak üzere, tıpkı IŞİD'e karşı yapıldığı gibi, bir uluslararası koalisyon gücü oluşturulmasını önerecek kadar işi ileriye götürdü.
Hamas'ın IŞİD'le aynı muameleyi görme eğilimi Ankara'da doğru okunmuş olmalı ki, Erdoğan'ın İsveç'in NATO üyeliğini onaylanmak üzere TBMM'ye gönderildiği dönemde, Türkiye'deki HAMAS üyelerinin de sessiz sedasız ülke dışına gönderildiği ortaya çıktı. Her ne kadar AK Parti hükümet kaynakları HAMAS militanlarının Türkiye'den "kendi istekleri ile ayrıldıkları" bilgisini sızdırsalar da, zamanlamaya bakıldığında bu ayrılışta "bazı telkinlerin" de etkili olduğunu tahmin etmek yanlış olmaz elbette.
Tüm bunlara bir de Türkiye'nin resmen IŞİD'le mücadele koalisyonunda olduğunu eklemek gerek.
ABD'NİN TÜRKİYE KAYITSIZLIĞI
Muhalefetin, hatta Cumhur İttifakı ortağı olan MHP'nin Lideri Devlet Bahçeli'nin aksi yöndeki tüm açıklamalarına rağmen, AK Parti hükümetinin "Filistin yanlısı, ancak İsrail karşıtı da olmayan" politikasında, ABD'nin Türkiye'ye karşı "kayıtsızlığının" da etkili olduğunu söylemek mümkün.
Avrupa'da ve Ortadoğu'da pek çok ülke liderini Gazze meselesini görüşmek üzere bizzat telefonla arayan, fırsat bulduklarıyla yüzyüze görüşen ABD Başkanı Joe Biden, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la hiç temasa geçmedi. Daha da ilerisi, Ortadoğu'da gidilmedik yer bırakmayan Amerikan Dışişleri Bakanı Blinken bölge turunda Türkiye'yi pas geçti.
Blinken'ın Türkiye'ye gelmemesi konusunda AK Parti cenahından gelen çelişkili ifadeler de dikkat çekici; Dışişleri Bakanı Fidan görüştüğü bir grup gazeteciye Amerikan Dışişleri Bakanı'nın Ankara'ya gelmemesini "program uyuşmazlığı" ile açıkladı. Oysa AK Parti sözcüsü Ömer Çelik'in aynı konudaki sözleri, Blinken'ın Türkiye'ye gelmemesinin "programlama sorunu" değil, bir "tercih" olduğuna işaret eder nitelikte. Ömer Çelik aynen şöyle dedi; "ABD Dışişleri Bakanı'nın bölge turunda Türkiye'ye uğramaması diplomatik zafiyeti gösterir. Türkiye uğramaması Türkiye Cumhuriyeti'ne hiçbir şey kaybettirmez. Bunu yapanların ne kadar zaaf içinde olduğunu gösterir".
Blinken'ın Ankara'ya gelmemesi ABD açısından "diplomatik zafiyet" midir bilinmez, ama belli ki AK Parti içinde Washington'la ilişkiler konusunda bir "koordinasyon zafiyeti" mevcut.
AK Parti'nin ittifak ortakları ile birlikte, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yıldönümünden sadece bir gün önce, 28 Ekim'de İstanbul'da Gazze'ye destek mitingi düzenlemeleri ise, doğrudan iç politika ile ilgili; İsveç'in NATO üyeliğinin önünü açarak ABD ve Batılı NATO müttefiklerine, Hamas'ı sessiz sedasız Türkiye'den göndererek de İsrail'e mesaj gönderen AK Parti, belli ki kendi seçmenlerine İstanbul'daki Gazze mitinginden "selam çakacak"...