İşletmelerin gündemi; Likit kalabilmek ve sürdürülebilirliği sağlamak
Mehlika Hediye YILDIRIM
Ekonomist
Nakit akış sorunlarının, konkordato ve hatta iflasların son derece gündemde olduğu bu dönemde, iş insanlarımız ve tüm paydaşlar için hayatta ve ayakta kalabilmenin zorlukları aşikar. Bu yüksek faiz, enflasyon ve beraberindeki durgunluk ortamında ise “Kristal küre”mizin -Nakit akışı’nın- kırılmaması ve sağlıklı devamlılığı ana gündemimiz. Hep beraber bu konuya yeniden bakalım isterim.
Özellikle son dönemde likidite yönetimi, nakit akış yönetimi hele de günümüz itibari ile kriz yönetimini de beraberinde getiren stratejik yönetim, birbiri ile bütünleşik şekilde ele alınması gereken konulardır. Bu minvalde özellikle son dönemde etkileri genişleyen ve derinleşen yüksek faiz, enflasyon ve belirsizlik ekseninde finansal kriz etkisini bertaraf edebilmek şirketlerin ana gündemidir.
Nakit akış yönetimi, idealinde doğru satış ve karlılığı beraberinde getiren doğru öngörüler paralelinde ve doğru döngüde, doğru sipariş, doğru planlama, doğru tedarik, doğru üretim, doğru sevkiyat ve doğru tahsilatın birbiri ile şirket lehine karlılık yaratacak şekilde eşleştiği bir süreçken; özellikle son ekonomik gelişmeler paralelinde kârı maximize etmenin oldukça zorlayıcı olduğunu ifade etmek yerinde olacaktır. Malumumuz olduğu üzere yüksek enflasyon ve beraberinde gelen yüksek faiz ortamı nedeniyle eriyen ve ticaret yapmayı neredeyse anlamsız hale getiren karlılık seviyeleri bir yana, kur tarafında da baskılama nedeniyle önceki dönemin tersine işleyen süreç, pazarımızı her geçen gün pahalı hale getirmekte bu da durgunluğu tetiklemektedir.
Özellikle 2021 ve 2022 ve hatta 2023 yıllarında COVID-19 krizi sonrası Çin pazarının etkinliğinin dönemsel de olsa azalmasının Türk ihracatçısını hem cirosal, hem de karlılık anlamında mutlu etmesi söz konusuyken ve ortaya çıkan süreç o dönemde gelecek için umut vericiyken maalesef bu trend, Avrupa piyasasının durgunluğu, ekonomi politikaları kaynaklı kurdaki baskılama ve yüksek finansal maliyetlerin getirdiği maliyet artışlarının fiyatlara yansıması gibi etkenler nedeniyle, devam ettirilememiştir. Maalesef stok bazında bu projeksiyonlar baz alınarak hareket edilmesi, bilançolara stok yükü ve karşılığında da özellikle son dönemde gözlemim olarak maliyeti artan kısa vadeli borçlanma ile finanse edilmesi nedeniyle yüksek tutarlı finansal yük olarak dönmüştür. Bunun bir sonucu olarak hem iç hem de dış piyasadaki durgunluğun etkisi ile yeterli satış hedeflerinin yakalanamaması süreci baskılarken, beraberinde bu stok yükünün eritilememesinin getirdiği maliyetler işletmeleri sabit maliyetler, anlık değiştirilemeyecek giderler ve bunların payının daralan hacim içerisinde artması konusunda zorlamaktadır. Zarara dönen mali yapılar, bu yükü karşılayamayacak durumlara gelmektedir. Bu durumun önemle yönetilmesi özellikle finansal yönetimin etkinliği ve şirketlerin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilirliği açısından önemlidir.
Bu noktada yeniden vurgulamak gerekirse, maliyeti olduğu için her türlü kaynağa özellikle de son dönemde krediye erişimin hem pahalı hem de kısıtlı olduğu, karlılıkların ise enerji, işgücü, hammadde gibi üretim maliyetlerini karşılamasının neredeyse mümkün olamadığı bu ortamda likit kalabilmek ve sürdürülebilirliği sağlamak esas konudur. “Nakdin” parametreyi değiştirebilen ana konu olduğu bu dönemde, hedefler ve oluşabilecek gelişmeler baz alınarak bütçe ile yönetim yapmak, özetle de nakit akışı likit yaratacak şekilde yönetmek esas koşuldur. Bu noktada, piyasa koşullarının önümüzdeki dönemde ne olacağı, büyüme hedefleri, ülke, pazar, sektör bazında çizilecek yol haritası ve bilerek, öngörerek proaktif yaklaşımlarla yönetmek ana gündem maddesi olmalı ve doğru öngörüler ile desteklenmelidir.
Özellikle stoğunu ve üretimini doğru hedefler ve zamanlama ile sevk ve idare eden, bununla birlikte tahsilatını ve ödemelerini de aynı eksende kendi lehine işletme sermayesi üretecek şekilde dengeleyebilen bir şirket yönetimi verimlilik ve karlılık planlamasını doğru yapıyor olacak ve her türlü kaynağını ürün ve zaman sarfiyatı yapmayacak şekilde yönetiyor olacaktır. Kaynakların verimli yönetimi, likiditeyi sağlamak için özellikle anahtar konumdadır. Bu kapsamda, kur risklerini asla göz ardı etmemek ve mümkünse iç kaynaklara yönelecek koşullar yaratmak, ithalatı minimum seviyeye çekebilmek için şimdiden düzenlemeler yapabilmek ve var ise dövizli borçları kadar döviz ve döviz bazlı satış yapmak ve doğal hedging yöntemlerinden faydalanmak özellikle fon çıkışını kontrol altına alabilmek için önem arz etmektedir. Mutlaka avanslı satışlar yaparak maliyetsiz kaynak yaratmak ve bu kaynağı özellikle tedarik edilecek hammadde ve iş gücünün büyük bir kısmını (ideali maliyetin tamamı) tedarik ederken kullanmak, mümkünse vade koyarken en kısa vade ile tahsilat, en kısa sürede stoğun üretime çevrimi ve sevkiyatı ve bunları yaparken de piyasa kredisinden maksimum seviyede firma lehine faydalanmak ilk akla gelenlerdir. Bu riski yönetebilmek için de önemli bir argümandır. Burada özellikle avans alarak maliyetsiz nakit yaratma konusunda dünyanın en büyük özel fon bankalarından sayılabilecek bir sistem yaratan büyük bir “kahve zinciri” örneğini vermek istiyorum. Burada aplikasyon üzerinden yapılan her yükleme, bu hesapta şirket lehine maliyetsiz kaynak olarak fon yaratmaktadır.
Bunun yanında ürün tedarik ederken iskontolardan faydalanmak ve ödeme eğer banka kredisi karşılığında oluyor ise, burada banka kredi faizi ve piyasa kredisi maliyeti açısından hesaplama yapmak, karşılaştırmalar ile firma lehine olanı seçmek yerinde olacaktır. Burada stokların yeniden mamul, hammadde ve ayrımları da dikkate alınarak irdelenmesi ve pazar değeri bazında değerlenmesi de önemlidir. Ek olarak verimlilik projelerine önem vermek ve bu kapsamda maliyetleri düşürmeye çalışmak, enerji verimliliği projelerine önem vermek ve hatta maliyet kısıtı sağlayabiliyorsak hibrit çalışma modellerini benimsemek, yapılabilecekler arasındadır.
Özellikle son dönemde dinamik stok ve verimlilik yönetimini baz alarak ilerleyen, etkin işletme sermeyesi yönetimini etkin kılan ve sürdürülebilir karlılığı hedef alarak bütçeli yönetime önem veren şirketler, bu kriz ortamından daha az etkilenerek, belki de bu krizden öğrendikleri ile daha güçlü hale gelerek yollarına devam ediyor olacaklardır. Bu noktada finansal okuryazarlığı yüksek, piyasa dinamiklerini takip eden şirketler bir adım öne geçeceklerdir.