İşlem evrenini anlamak
Son 1 aydan uzun sürenin bizim açımızdan en fazla dikkat çeken yanı, konuşmadığımız ölçekte fiyatlamalara odaklanır pozisyona yeniden geçiş yapmamız oldu. Burada elbette farklı etkenler söz konusu: seçim öncesi beklentiler, sonrasındaki gelişmeler, zayıflayan risk iştahının satış baskısı ve yönsüz eğilim kaynaklı getirdiği arayış ve bir şeylerin en azından kısa vade ve fiyatlamalar açısından değişiyor olabileceği düşüncesine olan inanç. Tüm bunların bileşimi yerel varlıklardaki işlemlerin, özellikle de hisse senetlerindeki gelişmelerin daha yüksek sesle tartışılmasına imkan tanır bir hal oluşturdu.
Türk lirası cinsinden değerlenen varlıkları konuşmak eğer masanın diğer tarafında bulunuyor ve her zaman bir şekilde olan biteni anlatmak ve pozisyon yaratmak yükümlülüğünde iseniz zordur. Bu, doğuştan genetik olarak gelen “kısa yönlü pozisyonlanma dürtüsü” dışında bir seçenek üzerine odaklanmanızı da profesyonellik gereği zorunlu kılar. Örneğin, lira açısından konuşmak, gerek gelişmekte olan ülke para birimi olması, gerek risk priminin son 10 yıl vadede ciddi anlamda olması gereken düşük seviyelerinden yukarı yönde sapma göstermesi ve yüksek enflasyonist ortamın yeniden canlanmış olması gibi 3 kritik sebepten hareketle nispeten yön olarak kolaydır. Ancak, seviye tahmini, zaten global anlamda da imkansıza yakın olan çapraz pariteleri bir yana bırakalım, konu lira olduğunda daha da zor bir pozisyona geçmenize neden olur.
Seçim öncesindeki zorlanma, artan belirsizlik, yön arayışı ve bilhassa alternatif getiri arayışlarında karşılaşılan çıktıların ciddi yüksek seviyeleri hisse senetlerinde karamsar bir pozisyona geçilmesine çoğunlukla neden oldu. Ancak, nispeten daha orta vadeye odaklanabilen sınırlı kesim bir kez daha pozitif ayrışmayı başardı. Öyle ya da böyle, gerekçesi ciddi temellere dayansa da dayanmasa da, göreceli her bakış açısına rağmen BIST 100 endeksinde 25 Mayıs sonrasında Cuma kapanış fiyatları esas alındığında %40’lık ciddi bir yükseliş gözledik. Üstelik bu kez, banka ve sanayi endekslerindeki eğilim de en azından yön açısından herhangi bir sapma göstermedi. Burada güzel bir detayımız da söz konusu; her iki endeksin toplam değişimleri %36 ile birbirine eşit. Yani, farklı sebeplerle de olsa, genele yayılan, sektörlerin çok fazla ayrışmakta başarılı olamadığı, şahsi kanaatime göre de kuvvetli şekilde “bıkkınlık hissiyatı” kaynaklı bir mini ralliyi takip ettik.
Toplam resimde tam ortadan ikiye bir çizgi çektiğimizde ise TCMB cephesindeki sadece “Başkan” kaynaklı değişimin de yine önyargılardan arındırıldığında yatırımcı kesimi açısından avantaj yarattığını görmek gayet mümkün. Gelin buraya da “TCMB rallisi” adını verelim ve 21 Haziran sonrasındaki işlemlere de ayrı parantez açalım. Buna göre, ana endeks 100’de %19 düzeyinde artış olurken, bu kez banka-sanayi ayrışması bizleri analizin ortasında selamlar pozisyona geçiyor: bankacılık sektörü hisseleri %7 yükselebilirken, sanayilerdeki değişim %21 ile çok daha belirgin.
Demek ki nedir? Fiyatlama stratejileri bir defa ezbere fikirler üzerine kurulmuyormuş. Yani, “TCMB faiz artışına gider, bunun da bankacılık hisselerine etkileri gözü kapalı olumlu olur (!)” düşüncesi henüz bu aşamada, en azından kısa vade için geçerli olmaktan uzak. Zira diğer koşullardaki değişiklikleri de gözetmek gerek. Ne gibi? Mesela regülasyonların seyri ve en önemli taraf olan TCMB’nin bu konuda ne kadar hızlı adım atma isteğinde olacağı. Sayın Başkan ve kurumdan gelen açıklama-yönlendirmeler kademeli bir süreci önümüze koyuyor ki bu da eğilimi şimdilik teyit eder konumda.
Son kısımda hızlıca toparlayalım: peki, nereye koşuyoruz? Türk hisse senetlerini domine eder kesim olan yerellerdeki algı nispeten olumlu yönde değişmiş durumda. Moral önemlidir, her şeydir. Sınırlı, bebek adımları düzeyinde de olsa yabancı taraf da istekli olmak için bekle-gör modunda. Bu eğilim NŞA’da momentumu destekler. Ancak, realizasyon ihtiyacı ile. Gelecek 1-3 ay vade şu anda pozitif tarafta ağır basıyor. Sonrası için çok daha fazla somut gelişmeye ihtiyacımız var.