İşini ciddiye alanlar ‘dünya görüşünü’ sorgular
Carlo Ginzburg’un ‘Peynir ve Kurtları’ adlı kitabında özetle şöyle der: Zihniyet tarihi çalışmalarında, hareketsiz, belirsiz, bilinç dışı ögelere ağırlık verilir. Zihniyet tarihi çalışmaları, süregiden eski gelenekler, geçerliliği olmayan cilalanmış kavramlar, terimler ve sözler, duygusal ve mantık dışı şeyleri kapsar. Bütün bunlar zihniyet tarihinin kendine özgü alanlarına girer ve onları fikir ve kültür tarihinden ayırır.
N,Camoron, ‘Paranoit Koşullar ve Paranoya’ adlı çalışmasında tarihe, bize öğretildiği gibi, ‘olaylar zinciri’ olarak bakmak yerine, onu; tutumlar, davranışlar ve bilinç dışı eylemler olarak algılayan bir ‘temsiller tarihi’ olarak algılamamızı önerir.
A.Shapiro. ‘Amerikan Başkanlarında Ölüm ve Hastalık Üzerine Notlar’ çalışmasında, zihniyet tarihi, “Entelektüel olmayan düşünce tarihidir” der. Bu tarihin, geleneksel düşünce tarihinin aksine büyük düşüncelerin gelişmesiyle ilgilenmediğini; ideolojileri kapsadığını ama ideolojiler gibi olmadığını, ideolojilerin düşüncelerden daha sistematik olduklarını; geniş kitlelere mal oldukları halde, evrensel olarak izlenmediklerinin notunu düşer.
Zihniyet incelemeleri, genel tarih ve kültür tarihinden bir başka yönüyle de farklıdır: Olaylarla değil, kavramlar ve psikoloji üzerine odaklanır; bu nedenle zihniyet incelemelerine “dünya görüşü tarihi” de denir.
Dünya görüşlerimiz bizim iyi ile kötü, doğru ile yanlış, olumsuz ile olumlu, yararlı ile yararsız gibi değer ölçülerimizi belirler. İyi sonuçlar yaratabilmemiz için Kızıl Kraliçe’den dersimizi almamız gerekir: Yaşadığımız dünyanın çok hızlı ilerlediğini bilerek, tempomuzu sürekli artırmak zorunda olduğumuzu unutmamak.
Amos Oz’un, “Hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, içimize yaptığımız yolculuktur” sözü ile Mevlana’nın, “İki yol var her insanının önünde/Kolayını arar gelenekte dininde/İçine yolculuk yaparsan eğer/Farklı yollar bulacaksın derinde” sözleri arasında 7 yüz 45 yıl var ama aynı öze yönelmişler. Mevlana 17 Aralık 1213’de, Amos Oz 28 Aralık 2018’de aramızdan ayrılmıştır.
Bu ülkenin yaygın yazılı ve görsel medyasında, sosyal medya kanallarında zamanın yüzde 98’i makro çerçeveler ve günlük popülist ve magazin özlü anlatımlara zaman harcıyoruz. Oysa hayatın diğer yarısı, kendimize yatırım yapma, iş yerlerimizin her anlamda verimliliklerini küresel rekabete göre ayarlamadır. Biz dünyaya bakışımızı sorgulamaz, aşırı dışa dönük tavrımızı sürdürür, içimize yolculuğu ihmal edersek, içinde bulunduğumuz zamanın yarışını yitiririz.