İsimler ayrıntı, TCMB bağımsız mı, siz ona bakın!

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

✔ Merkez Bankası'nda başkanlık koltuğunda kimin oturduğundan çok, Merkez Bankası'nın Ankara-Ulus'tan yönetilip yönetilmediği önemlidir.

✔ Türkiye, merkez bankası başkanlarının görevden alındığı bir ülke olarak görülmeye başlandı, bu çok büyük bir handikaptır.

✔ Yeni Başkan Ağbal'ın işi zor. En azından kurdaki tırmanışı durdurmak için yüklü bir faiz artırımı kaçınılmaz görünüyor. Ağbal bunu yapabilecek mi?

Merkez Bankası’nın adı neden “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası” değildir de “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasıdır? “Şu gitti, bu geldi; o niye gitti, niye bu geldi”den önce bakılması gereken “i” harfi ve onun taşıdığı anlamdır.

Merkez Bankası tabii ki Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kurumudur; hatta öyle önemli bir kurumudur ki siyasilerin tercihlerinden uzak kalarak işini yapabilsin, gerektiğinde yürütme organıyla ters düşme pahasına görevini sürdürebilsin diye bağımsız bir yapıda düşünülmüş ve buna işaret olarak da o “i” harfi eksik bırakılarak adlandırılmıştır.

Rahmetli Vehbi Koç’un sağlıkla ilgili vurgusunda sıfırların önünden eksik edilmemesi gerektiğini söylediği, sağlıklı olmayı simgeleyen “1”in tersi gibidir o “i” harfi. “Başta 1 yoksa, yani sağlığınız yerinde değilse devamındaki sıfırlar bir anlam ifade etmez ve ne kadar çok olurlarsa olsunlar değersizdirler” diyen Vehbi Koç’un bu benzetmesinin tersini Merkez Bankası’na uyarlamak gerekir.

Artık Merkez Bankası’nın adı pratikte Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na dönüşmüşse, “i” harfi fiilen oraya eklenmiş ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığı yalnızca adında ve kağıt üstünde kalmışsa, başkanların değişmesi hiçbir anlam ifade etmez.

Çünkü Merkez Bankası’nı artık başkanlar ve banka yönetimi değil, siyasi otorite yönetiyor demektir.

"LAF DİNLEMEYEN"DEN "UYSAL"A...

Cumhurbaşkanı Erdoğan daha bir buçuk yıl önce, hatta o kadar bile olmadı, Murat Çetinkaya’nın “laf dinlemediği" gerekçesiyle başkanlık görevinden alındığını söylemedi mi...

Demek ki, Merkez Bankası Başkanı’nın laf dinlemesi, talimatlara uyması, yani bağımsız hareket etmemesi gerekiyormuş; dolayısıyla “i” harfi çoktan eklenmiş.

Aslında Çetinkaya çok mu başına buyruk davrandı, atılması gereken adımları tam zamanında atıp ödün vermeksizin mi çalıştı; o da tartışılır. Merkez Bankası 2018’de rahip krizinin patlak verdiği dönemde faizi sembolik de olsa artırmaya yanaşmayıp ya da yanaşamayıp kurun tırmanmasına yol açmadı mı? Bu tercih Çetinkaya’nın ise bir hataydı; yok eğer siyasilerin isteğiyse demek ki Çetinkaya laf dinliyordu.

Ama tek çatışma konusu tabii ki faiz değil. Döviz satarak kuru tutma meselesi... O konuda belli ki görüş ayrılıkları yaşanıyordu.

Ancak olan oldu ve “laf dinlemeyen" Çetinkaya gitti, yerine adaşı Uysal geldi.

Uysal faizi indirdi mi, indirdi; hem zaten yüzde 24’e çıkarılmış olan faizin orada kalması beklenemezdi, enflasyonla birlikte faiz de aşağı çekilecekti ve çekildi.

Ama aşırıya kaçıldı, vur deyince öldürüldü.

Bir kere faiz çok aşağı çekildi; negatif faiz oluştu. TL cinsi tasarruf etmek adeta cezalandırılır olunca vatandaş döviz ve altına koştu.

Vatandaşın talebi döviz kurunu pek tırmandırmaz, bu talep o boyutta etkili olmaz ama olumsuz bir algı doğurur. Dövizin daha da yükseleceği beklentisi tüm kesimleri harekete geçirdi. Şirketler döviz aldı; yabancılar Türkiye’ye olan güvenlerini iyice yitirdi ve hisse senedi ve DİBS’ten çıkış hızlandı. Altın ithalatı rekor düzeye çıktı. Bütün bu talebi karşılamak için döviz lazımdı; ama pandemi yüzünden döviz geliri de düşmüştü. Arz-talep kuralı devreye girdi ve doğal olarak kur yükselmeye başladı.

Bakıldı gidişat kötü, faiz eylülde 2 puan artırıldı; ama yeterli olmadı. Ekimde artışa devam edileceği bekleniyordu. Ne var ki, faiz sabit tutulunca ok yaydan fırlayıverdi. Aslında faiz artıyordu artmasına ama adı ister örtülü, ister utangaç olsun, fiili faizdeki bu artış Merkez Bankası’nın itibarını yiyordu.

Yani Murat Uysal, ne yaptıysa kimseyi memnun edemedi. Faiz indirdi, olmadı; faizi artırmıyor gibi yaptı, olmadı; Merkez Bankası’nın milyarca dolar dövizini sattı, olmadı; bütün bunları yaparken kuru tutabildi mi, tutamadı.

Bir önceki başkan “laf dinlemediği" için görevden alındığına göre, yerine gelen belli ki laf dinleyecekti. Peki, Uysal da mı laf dinlemedi de görevden alındı. Yoksa ona dikte edilen görüşler (böyle bir durum varsa tabii ki) işe yaramayınca Uysal günah keçisi mi yapıldı?

AĞBAL NE YAPAR, NE YAPAMAZ?

Şimdi gözler yeni Başkan Naci Ağbal’da...

Merkez Bankası, yeniden “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası" olabilecek mi, olamayacak mı, temel soru budur.

Ağbal’ın işi çok zor, eminiz kendisi de bunun farkındadır. Döviz kuru almış başını gidiyor; bu kur artışı enflasyonu daha da tetikleyecek, bir zam ertelemesi söz konusu. Bu kur düzeyi bile fiyatlar için büyük tehlike oluştururken yeni artışların önüne geçmek gerekiyor. Bunu yolu da faiz artırmaktan geçiyor, kısa vadede başka çare yok.

Şimdi Ağbal faizde yüklü bir artışla bir şok tedavisi uygulamak isteyecek mi, tercihi bu yönde mi olacak, olacaksa bile bu tercihini uygulama şansı bulabilecek mi?

Ortalama fonlama maliyeti, yani fiili faiz 6 Kasım’da yüzde 14.12’ye yükseldi. Faizde tavan, yani GLP faizi yüzde 14.75.

Ya Para Politikası Kurulu toplantısının yapılacağı 19 Kasım’a kadar yavaş yavaş yüzde 14.75’e gelinir ve bu tarihte bir faiz operasyonuna gidilir ya da agresif bir tutumla bu hafta olağanüstü bir PPK toplantısı yapılarak yüklü bir faiz artırımıyla kur artışı frenlenir.

Ama artık herkes şunu görüyor ki sorunun üstesinden yalnızca faizle gelmek mümkün olmaktan çıktı. Faizi artırarak günü kurtarırız, hepsi o.

Maliye politikası ile para politikası uyumunu tam sağlamak gerekiyor; ama bu uyum şu koşullarda mümkün olabilecek mi?

MERKEZ BANKASI BAŞKANLARININ GÖREVDEN ALINDIĞI ÜLKE!

Cafer Taylar Sadıklar 1976’da Merkez Bankası Başkanı olur. 1978 yılının başında üçüncü kez Başbakanlık koltuğuna oturan Bülent Ecevit, Sadıklar ile çalışmak istemez ama onu görevden alması da hiç kolay değildir. Ecevit uzun uğraşlardan sonra Sadıkları’ı görevden almayı başarır. Bir merkez bankası başkanının görevden alınması büyük olaydır aslında ve zaten Sadıklar da bu süreçte yaşadıklarını 1980 yılında yazdığı “Merkez Bankası Olayı" adlı kitapta toplar.

Türkiye sonraki yıllarda merkez bankası başkanına kül tablası fırlatan başbakan da gördü. Ancak o dönemde bile merkez bankası başkanını görevden almak pek akla gelmedi.

Çünkü görevden alınmak bir başkan için itibar kaybı gibi görülebilirse de asıl itibar kaybına uğrayan kurum ve ülke oluyor.

Rahmetli Ecevit Sadıklar’ı görevden aldı ama en azından onu göreve kendisi getirmemişti.

Şimdi ise iki adaş, bizzat bu iktidar tarafından göreve getirildi ve sonra da alındı. Seçimde mi bir hata yapılmıştı yani?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar