İşimiz zor: Enflasyon hedeflere yaklaşmadıkça merkez bankalarına durmak yok
Larry Summers ABD’nin eski hazine bakanlarından biridir. Annesi ekonomist, babası ekonomisttir. Hatta dayısı Kenneth Arrow ve amcası Paul Samuelson da Nobel ödülü almış ekonomistlerdir. Bir dönem Dünya Bankası’nda baş ekonomist olarak da görev yaptı. Şu anda ise bir zamanlar başkanlığını yaptığı Harvard Üniversitesi’nde ders veriyor; The Washinghton Post’ta köşe yazıyor; önemli toplantılarda önemli konuşmalar yapıyor. Her ne kadar Amerikan solcuları tarafından gelir adaletsizliğine ve iklim krizine yol açan politikaları desteklediği için eleştirilse de önemli bir ekonomisttir Summers. Piyasalarda ve devlet katında sözü çok dinlenir, yorumları, eleştirileri ve önerilerine kulak verilir.
Geçmişte hem ABD hem de İsrail Merkez Bankası başkanlıkları için yapılan teklifleri geri çeviren bu “mühim” adamın son dönemde en sık yorum yaptığı ve önerilerde bulunduğu konulardan biri ve belki de birincisi enflasyon ve merkez bankalarının rolüdür. Bundan birkaç ay önce Dünya Ekonomik Forumu’nda konuşurken demişti ki: “Merkez bankaları enflasyonu düşürmek için başladıkları işi bitiremezlerse işte o zaman küresel ekonomi için en büyük trajedi yaşanacaktır.”
Summers’ın bu uyarısı bu hafta gündemin ana maddelerinden biri olacak
Fed yılda sekiz defa yaptığı para politikası toplantılarından ikincisini 21-22 Mart’ta yapacak. Bir yıldan uzun bir süredir faiz arttıran Fed’in artık bu süreçte sona yaklaşmakta olduğunu sanıyorduk. Ancak Fed Başkanı Powell geçen hafta kongrede konuşurken, enflasyon ile mücadele için daha fazla faiz artışı yapmaya hazırlandıklarını söyleyince hesaplar yine değişmişti. “Faizin nihai seviyesi daha önce beklenenden daha yüksek olabilir” diyordu. Bu açıklamanın ardından Mart toplantısında çeyrek puanlık artış ile yetinmesi beklenen Fed’in yarım puanlık artış yapacağı konuşulmaya başlandı. Ardından ülkenin büyük bir bankası battı. Yetmedi onu bir başka banka izledi. ABD piyasalarında “Fed ne zaman faizleri yükseltmeye başlasa, genellikle bir şeyler kırılıncaya kadar yükseltmeye devam eder” diye bir söz varmış. Bu söze uygun olarak bankalar batınca Fed’in bu toplantıda faiz arttırmayarak pas geçeceği öngörülmeye başladı.
Bankaları batıran yüksek faizler mi yoksa öncesinde yapılanlar mı tartışılır. Geçen hafta Mahfi Eğilmez’in bir paylaşımı vardı. Diyordu ki; “ABD'de son banka batışları, Fed son aylarda faizi artırdığı için değil, yıllardır para arzını artırdığı için oldu.” Ben de aynı görüşteyim ama piyasalar öyle düşünmüyor. Hakim görüşe göre batış hikayesinin arkasında Fed’in bir yıldan uzun zamandır sürdürdüğü “agresif” faiz artırımlarının etkisi var. Bu nedenle Fed’in bu hafta faiz arttırmayacağını düşünen çok sayıda kurum var.
Ama bir de enflasyon diye bir realite var
Fed ise zor durumda. Bir tarafta yüzde 6 civarında seyreden enflasyon diğer tarafta ise sıkıntılı bir banka sistemi var. Önceliği fiyat istikrarına yoksa finansal istikrara mı verecek? Larry Summers, bir webinar’da konuşurken, geçen hafta faiz arttıran Avrupa Merkez Bankası’nın başkanı Christine Lagarde’ı övmüş ve Fed’e de bu haftaki toplantısında aynı yolu izlemesini önermiş.
Görünen o ki; Fed de aynı yoldan gitmeye devam edecek. Bu ay Fed’in pas geçmesini bekleyen Goldman Sachs bile izleyen aylarda çeyrek puanlık artış yapabileceğini söylüyor. Sadece Fed değil birçok merkez bankası enflasyonla mücadele için faizleri arttırdılar. Bu artışlar sonucu o ekonomilerde enflasyon tırmanışı durdu; grafik aşağı döndü. Ancak birçok ülkede enflasyonun gerilemiş seviyesi bile orta vadeli hedeflerin çok üzerinde. Bizde enflasyon hedefi ile para politikası arasındaki ilişki kopmuş olabilir ama dünyada birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomide enflasyon hedeflere yaklaşmadıkça o ülkelerin merkez bankalarına rahat yok.
Konunun bizi ilgilendiren tarafı ise çok fazla. Resmi enflasyonun yüzde 55 dolayında seyrettiği, yılsonu enflasyon beklentisinin yüzde 40’a yaklaştığı dünyanın en yüksek altıncı enflasyonuna sahip ülkesiyiz. Yüksek dış borçlanma ihtiyacı içindeyiz. Bir yıl içinde ödememiz ya da döndürmemiz gereken 196 milyar dolarlık dış borcumuz var. Üzerine bir de finanse etmemiz gereken oldukça yüksek sayılabilecek bir cari işlemler açığımız bulunuyor. İçeride yerli mevduat sahibine ödenecek faizleri zoraki aşağı çekebilmek için “sıra dışı” yöntemleri denerken en son yaptığımız dolar cinsi dış borçlanma için yüzde 9.5 gibi yüksek bir maliyet ödedik. Hal böyleyken küresel çapta faizlerin bir süre daha yüksek seyredecek olması bizim için ızdırap verici ortamın devam edeceğini gösteriyor.