İş zanaatkârlığı
Temizlikçi Luke
Bir sokak kavgasında başına darbe almış. Getirildiği hastanede çok uğraşılmış, ama delikanlı girdiği komadan çıkamamış. Hastanenin bir odasında bilinçsiz biçimde yatmasını sürdürmüş. Başında da refakatçi olarak gece gündüz duran babası varmış. Baba umutla oğlundan bir hayat belirtisi bekliyormuş. Zaman zaman da bu stresli ortamdan çıkıp açık havada sigarasını içiyormuş. Hastanenin temizlikçilerinden Luke, odaya işte o sigara molalarından biri sırasında girmiş; odayı temizleyip çıkmış: Koridorun sonunda baba ile karşılaşmış. Baba, Luke’u görünce günlerdir depoladığı sıkıntısını ona boşaltmış; bir güzel çıkışmış. Neden odayı temizlemediğini, neden onların odasını atladığını sormuş. Luke, olayı şöyle anlatmış: “Önce savunmaya geçip odayı temizlediğimi söyleyecektim. Beni amirime şikâyet etse bile, odayı temizlediğim ve temiz olduğu için, bir sorun olmayacaktı. Ama adamın durumunu düşündüm. Kendimi onun yerine koydum. Altı aydır bu odada oğlunun komadan çıkmasını bekliyordu. Zaten yeterince sorunu vardı, morali bozuktu. Bir de bu işe canı sıkılsın istemedim. Özür dileyip odayı onun gözü önünde bir kez daha temizledim”
Yapılan araştırmada o hastanedeki temizlikçilerin iş tanımlarını incelemişler. Bir hastane odasının temizliğinde yapılması gereken, tuvaletin temizliğinden yerlerin cilalanmasına kadar, her şey tanımda yazılıymış. Ama bu iş tanımında hastalarla ilişkiler konusunda bir şey yokmuş. Fakat Temizlikçi Luke, kendisine verilen görev tanımının ötesinde bir anlayışla, hastanenin esas amacına uygun, düşünceli biçimde hareket etmiş. Bir hastanenin amacı hastaların sağlığını öncelemek, hastalıkları tedavi etmek ve sıkıntıları gidermek değil midir? Bu temizlikçinin hastalıkları tedavi etmek gibi bir becerisi yoktu. Ama sıkıntılı bir refakatçi babanın sıkıntılarına yenisini eklememek için Luke elinden geleni yapmış. Temizlediği odayı dönüp bir daha temizlemiş. Hastalarla ve yakınları ile kurduğu ilişkiler, işine kattığı bu insani boyut Luke’u mutlu ediyormuş.
İş zanaatkârlığı
İşletmeler bir amaç için kurulur. Bu amaç ya bir ürün ya da hizmettir. Bu üretimde kullanılan önemli girdi de insandır. Amaca ulaşmak için yapılması gereken işler genelde bir kişinin becereceği işler değildir; gerekli olan insan gücü birden fazladır. Bu nedenle ortaya iş bölümü çıkar. Bütün sır, bu bölünmededir. Yapılması gereken işler, tek kişinin etkin ve verimli yapacağı biçimde bölünür. Ancak “Bu işi yapacak kişi işini yaparken mutlu olmalı” düşüncesi güdülmez. Bu, işin işveren cephesidir. İşin bir de çalışan cephesi vardır.
Kişi, sahip olduğu yetkinliklere göre bir işe talip olur. Eğer işveren bu yetkinlikleri uygun görür, kişiyi beğenirse, kişi de kendisine sunulan koşulları beğenirse anlaşırlar. O andan itibaren kişi ile iş arasındaki uyum meselesi başlar. Evet, kişi beğenerek işe girmiştir; ama uyumun tam olması her zaman beklenemez. Tıpkı hazır elbise almak gibi bir durumla karşı karşıya kalınır. Beden numaranızı bilirsiniz, ama her beden üstünüze oturmaz. Bedenin bu elbise içinde rahat etmesi için bir terzinin elbisede bazı değişiklikler yapması gerekebilir. İşi, bedene uyduracak terzi ise kişinin kendisidir. Ama işletme de bu değişiklikler konusunda toleranslı davranmalıdır. Yukardaki örnekte Temizlikçi Luke, iş tanımında olmadığı halde, hasta yakını rahat etsin diye temizlediği odayı bir daha temizlemiştir. Hasta yakınıyla “iyi ilişki” boyutunu katarak iş tanımını genişletmiştir. Amiri de Luke’a “Neden bir odayı iki kez temizliyorsun, zaman kaybediyorsun?” diye çıkışmamıştır.
İşte, kişinin işinde hem fiziksel hem ilişkisel olarak değişiklikler yapmasına literatürde “iş zanaatkârlığı” (Job crafting) denmektedir. Bu kavram, biri Yale University, diğeri University of Michigan’dan iki akademisyen (Amy Wrzesniewski and Jane E. Dutton) tarafından geliştirilmiştir. İşte yapılan bu değişiklikler kişinin daha mutlu ve işine bağlı olarak çalışmasını sağlar. Yukarda aktardığım bu Temizlikçi Luke, örneği de onların çalışmasından alınmıştır.
Sonuç
Çalışan kişinin zamanının büyük bölümü işte geçmektedir. Bu süreyi kişi mutlu geçirmelidir. Bu mutluluk, işin etkinliğine ve verimliliğine etki yapar. Kişi kendisini mutlu edecek biçimde işinde değişiklikler yapabilmeli, iş tanımının dışına çıkabilmelidir. Tabi ki, bu değişiklik işletmenin ana amacına hizmet edecek yönde olmalıdır. İşletmenin etkinliği, verimliliği ve çalışanın mutluluğu açısından bu serbestlik çalışanlara tanınmalıdır.
.