İş yönetimi simülasyonu-1: Tarihsel zemin

Mustafa Başar
Mustafa Başar Serbest Kürsü

Mustafa BAŞAR

Yönetim Danışmanı

Geçenlerde ailece yaptığımız Mısır tatili hem eşimle benim hem de evlatlarımız için son derece eğitici oldu. Zaten özellikle her şey dâhil sistemiyle çalışan bir otele kapanıp, sabahtan akşama kadar güneşlenerek ve denize girerek tatil günlerimizi tüketmek gibi bir alışkanlığımız yok; kısıtlı olan tatil zamanında fiziksel olarak ne kadar çok hareket edersek, ne kadar çok yeni şey öğrenirsek, kendimizi zihnen çok daha fazla dinlenmiş hissediyoruz. Zihnen ve ruhen dinlenmek isteyenlere aynısını yapmalarını, tatil zamanlarını imkânlar dâhilinde olabildiğince “yeni deneyimler kazanmak” için kullanmalarını tavsiye ederim.

Teknoloji düzeyi ile medeniyet seviyesi aynı şey değil

Antik Mısır tarihi önemli, çünkü dünyanın 7 harikasından ayakta kalıp da günümüze ulaşabilen yegâne yapıyı bu medeniyet inşa etti. Keops Piramidi, (Khufu Piramidi ve Büyük Piramit olarak da anılır), günümüzde Mısır’ın başkenti Kahire’nin bir parçası olan Gize’yi çevreleyen antik Gize mezar kentinde bulunan üç anıtsal piramitten en eski ve en büyük olanıdır. MÖ 2551-2560 yılları civarında yapıldığı düşünülen bu anıtsal yapının nasıl inşa edildiği, bildiğiniz üzere yüzlerce belgesele konu oldu, inşaat ile ilgili uzaylıların yardım etmesi dâhil onlarca teori üretildi. İnsan, anlayamadığı, bilmediği, “sır” olarak gördüğü şeyler ile ilgili ne kadar çok fikir üretebiliyor değil mi? Üzerinden 4.500 yıl geçtiği, o dönemden günümüze pek de teknolojik sayılabilecek bir kalıntı ulaşmadığı için, şu anda sahip olduğumuz teknolojik seviye bize günümüzdeki “medeniyet seviyesinin” çok daha ileri düzeyde olduğunu zannettiriyor! Peki, teknoloji düzeyi ile medeniyet seviyesi aynı şey mi ya da birbirine hep paralel midir? Bence kesinlikle değil. Hatta binlerce yıl öncesindeki çeşitli medeniyetlerde yaşamış insanların düşünce düzeyleri, toplumlarının demokrasi anlayışları, hastalıklar karşısında geliştirdikleri bitkisel & doğal tedavi yöntemleri hakkında bilgi edindikçe şaşırmamak elde değil; bazen kendi kendime soruyorum, farklı alanlarda “bütün bir insanlık” olarak nasıl olur da ilerleyeceğimiz yerde, bu kadar geri gidebildik? Binlerce yıldır “insan eliyle inşa edilmiş en büyük yapı” olan Keops’un ve Antik Mısır medeniyetinin inşaat “sırrının” anahtarı, arkeolojik çalışmalar neticesinde mezar eşyaları arasında bulunan küçük ölçekli yapı maketlerinde saklıdır! Başlarda oyuncak zannedilen bu maketler, aslında şehir planlamasında veya mimari projelerde “küçük ölçekli modeller kullanıldığına dair” birer kanıttır. Kimisi 1/100, kimisi 1/500 ölçekli bu modeller, çeşitli tapınak, mezar ve piramit gibi yapıların tasarımını simüle ederek, inşaat sırasında rehberlik etmeleri amacıyla kullanıldı. Anlaşılacağı üzere, “tarihte bilinen ilk simülasyon”, Antik Mısır’da Nil nehrinden kaynaklı su taşkınlarının etkisini de tespit etmekte kullanılan, ölçekleme yöntemiyle yapılmış inşaat yapı maket modelleridir. Antik Mısır medeniyetini özellikle tarım ve inşaat alanlarında başarıya götüren, tekrar tekrar yaptıkları denemeler, tatbikatlar ve gerçeğe yakın bir şekilde uyguladıkları işte bu simülasyonlar olmuştur! 

Tıp alanında bilinin ilk simülatör Resusci Anne

Antik Mısır’dan günümüze kadar olan binlerce yıllık süreç içerisinde, Mezopotamya, Çin gibi farklı bölgelerde, tarımsal faaliyetler ve savaş stratejileri için (Go (Weiqi) oyunu gibi) çeşitli simülasyonlar tasarlanıp üretildi. 15. yüzyılda Rönesans döneminde özellikle Leonardo da Vinci, makinelerin ve çarklı sistemlerin nasıl çalıştıklarını anlamak için çeşitli mekanik modeller ve prototipler geliştirdi. Bu modeller, hareket ve kuvvetin etkilerini anlamak için geliştirilmiş bir tür fiziksel simülasyondular. 17. yüzyılda Isaac Newton, evrensel çekim yasalarını ve hareket yasalarını kullanarak, gezegenlerin hareketlerini tahmin etmek için matematiksel simülasyonlar yaptı. Bu simülasyonlar, gök fiziği alanında dönüm noktası oldu! Tıp alanında ise bilinen ilk simülatör, ilginç bir şekilde yakın bir tarih olan 1960 yılında Norveçli oyuncak üreticisi Asmund S. Laerdal tarafından üretildi. O tarihe kadar neredeyse sadece ahşap malzemeden oyuncak üretim tecrübesi olan Norveçli sanayici, fabrikasını ve üretim hatlarını yeni gelişen plastik malzemesi üretim teknolojilerine hızla adapte etti. Talep üzerine Resusci Anne olarak bilinen, kalp masajı ve suni teneffüs mankenini üretti. Tıp fakültelerindeki erkek öğrencilerin ve araştırma hastanelerindeki stajyerlerin bir erkeğin yüzünü öpmeye isteksiz olabileceğini düşündüğü için, manken üzerinde bir kadının yüzünü kullanmayı uygun bulmuştu. Fakat hangi kadının yüzünü modelleyecekti? Gelecekte doğabilecek telif & miras sorunlarının nasıl önüne geçebileceğini araştırırken, yaklaşık 70 yıl önce Paris’te Sen nehrinde boğulmuş ve kimliği tespit edilememiş genç bir kadının, otopsi işlemleri sırasında yüz maskesinin alındığı bilgisine ulaştı. Gerekli işlemleri tamamladıktan sonra bu maskeyi kopyaladı ve tıbbi simülatör olarak kullanılacak olan mankenin yüzüne uyguladı! L’Inconnue de la Seine (Sen Nehrinin Bilinmeyen Kadını) böylece günümüze kadar “en fazla öpülen kız” unvanını aldı; işin mizahi yönü bir tarafa, tıp öğrencilerinin Annie (Ayşe’ye Ayşecik denmesi gibi) diye hitap ettikleri bu manken simülatör sayesinde milyonlarca insanın ilk yardım ile yaşatılması sağlanmış oldu. İnsanlığın popüler kültürü gerçekten ilginçtir; birçok farklı alandan konular iç içe geçmiş, birbirinden etkilenmiştir. Resusci Anne üzerinde çalışan tıp öğrencileri ve sağlık çalışanlarının simülasyon uygulaması sırasında eğitimlerinin parçası olarak edindikleri bir alışkanlıkları vardı; suni teneffüs ve kalp masajı uygulaması yaparken, ara verip hastayı kontrol etmeleri gereken zamanlarda “Annie iyi misin? İyi misin Annie?” diye yüksek sesle sorarlardı. Bu özellikle ABD’de öylesine popüler ve ilham verici bir hale geldi ki, Amerikalı şarkıcı Michael Jackson sözlerini kendi yazdığı “Smooth Criminal” isimli şarkısında bunu kullandı! 

Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, “Felaket başa gelmeden evvel, önleyici tedbirleri düşünmek lazımdır, çünkü felaket başa geldikten sonra dövünmenin hiçbir faydası yoktur!” demiştir. Simüle etmek demek, bir şeyi veya vakayı gerçekmiş gibi, tasarlayarak benzerini canlandırmaktır; yani bir nevi ‘tatbikat’tır. Yazımızın sonraki bölümünde 20. ve 21. Yüzyıllara damgalarını vuran simülasyon ve simülatör çeşitlerine değindikten sonra, iş yaşamında ve özellikle şirketlerin üst yönetimleri için çok önemli olan dünyadaki ve ülkemizdeki çeşitli uygulama ve eğitimlerden bahsedeceğiz.