İran’da kritik dönemeç; seçimler

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Türkiye kamuoyu, ABD Başkanı Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasındaki görüşmeye o kadar odaklanmış durumda ki, yanı başında yaşananlara kimse bakmıyor.

Coğrafi büyüklüğü, nüfusu ve temsil ettiği değerler çerçevesinde Türkiye’nin Ortadoğu bölgesindeki en büyük rakibi olarak nitelenebilecek İran, 18 Haziran’da yeni Cumhurbaşkanı’nı seçecek.

Seçimler, İran’ın bundan sonraki siyasi yönelişine ilişkin kritik sonuçlara gebe; adaylıkları İran devlet sistemi çerçevesinde onanmış 7 adayın katılacağı seçimlerin ardından, İran’ın “İslami bir askeri diktatörlük” haline gelebileceği bile konuşuluyor.

Bu endişelerin en büyük nedeni, İran’da 500’ü aşkın aday adayından, Cumhurbaşkanlığı yarışına girecekleri belirleyen “Anayasa’yı Koruyucular Konseyi”nin sadece 7 adaya yeşil ışık yakmış olması.

Adaylığı onaylananların 5’i İran’ın “muhafazakar” kesiminde geliyor. Şansı en fazla olduğu söylenen aday ise İran Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi olarak gösteriliyor.

Reisi dışında muhafazakar olarak nitelenen diğer adaylar Devrim Muhafızları ordusu eski komutanlarından Muhsin Rızai, Meclis Araştırmalar Merkezi Başkanı Ali Rıza Zakani, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konsey üyesi Said Celili ve milletvekili Emir Hüseyin Gazizade Haşimi.

Seçimlerde kendilerine pek şans tanınmayan “reformcu” olarak adlandırılan adaylar ise, Merkez Bankası Başkanı Abdulnasır Himmeti ile Cumhurbaşkanı eski Yardımcısı (Hatemi dönemi) Muhsin Mehralizade.

İRAN ASKERİ DİKTATÖRLÜĞE Mİ KAYIYOR?

Seçimlere İran halkının, özellikle de reformcu olarak bilinen orta sınıfın istediği kişilerin adaylıklarına Koruyucular Konseyi tarafından izin verilmemesi nedeniyle, oy verme oranının çok az olması bekleniyor. Daha şimdiden İran halkı sosyal medya üzerinden “oy vermeyeceğim” kampanyası başlatmış, kampanyaya çok büyük destek sağlanmış durumda.

Durum o kadar kritik olmalı ki, Dini Lider Hamaney bile, üyelerinin yarısını kendisinin seçtiği Konsey’in bu kadar az adaya seçime katılma imkanı vermiş olmasını eleştirme gereği duydu. Bu eleştiri, adayların çoğunun muhafazakar olmasına değil elbette. Hamaney’in kendisi zaten İran’ın muhafazakar kesimini temsil ediyor. Sorun, seçimlere katılımın çok az olması halinde, meşruiyetin sorgulanmaya başlanması ihtimali.

Uluslararası basına göre, daha şimdiden İran sokaklarında seçimi muhafazakar bir aday, büyük ihtimalle de Reisi’nin kazanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ama Reisi değil de, başka bir muhafazakar aday da kazansa, endişe aynı; acaba İran askeri bir diktatörlüğe mi kayacak?

Bunun gerekçesi ise İran ekonomisinin en büyük oyuncusunun Devrim Muhafızları ordusunun olması. İran’da muhafazakar cephenin “bayrak direği” konumundaki Devrim Muhafızları, yüzlerce vakıf aracılığıyla halihazırda İran ekonomisinin yüzde 50’sinden fazlasını kontrol ediyor. Devrim Muhafızları’na yakın olan Reisi’nin Cumhurbaşkanlığı’nı kazanması halinde, ekonominin yanı sıra, devletin tüm işleyişine de hakim olacakları hesaplanıyor. Reisi’den sonra, seçimlerin ikinci favori adayı olan Muhsin Rızai de zaten Devrim Muhafızlarının eski komutanı.

KAMPANYADA ANA GÜNDEM EKONOMİ

Yapı ve yönetimlerinde hiçbir şeffaflık bulunmayan Devrim Muhafızları kontrolündeki vakıfların İran ekonomisine yaşattığı yüksek verimsizlik oranı ülkedeki fakirliğin en büyük unsurlardan biri olarak zaten görülüyordu. Ancak ABD’de Trump döneminde çok ağırlaştırılan ambargolar ile COVID-19 halkın daha da fakirleşmesine yol açtı. Enflasyon oranı yüzde 50’ye vardı, İran Riyali yabancı para birimleri karşısında büyük değer kaybına uğradı. Ekonomik kriz, Kasım 2019’da İran’ın pek çok şehrinde halkın sokaklara çıkmasına, protestoların da güvenlik güçleri tarafından şiddetle bastırılması ile yüzlerce kişinin ölmesine yol açtı. Durum böyle olunca İran’da seçim kampanyalarının ana unsuru ekonomi haline geldi.

ADAYLAR ARASINDAKİ TARTIŞMADA İDDİALAR HAVADA UÇUŞTU

Seçimlere yaklaşık iki hafta kala, İran’da aslında hiç konuşulmayan sosyal gerginliğin izleri, Cumhurbaşkanlığı adayları arasında canlı olarak yayınlanan televizyon tartışmasında ortaya çıktı. Tartışmada adaylar birbirlerine -Türk halkının da iç politikada pek yabancısı olmadığı- karşılıklı suçlamalarda bulundular. Vatan hainliğinden, hapishane tehdidine, liyakatsizlikten, şantaja kadar her türlü suçlama havada uçuştu.

Muhafazakar adayların hedefi, seçimlerde pek şansı olduğu düşünülmese de, reformistlerin en güçlü adayı konumundaki merkez bankası Başkanı Himmeti oldu. O kadar ki, Himmeti izlediği para politikaları nedeniyle “İran devrim trenini skooter’a çevirmekle” suçlandı.

Himmeti’nin, en güçlü aday Reisi’ye yönelik eleştirisi ise aslında İran’da herkesin konuştuğu iddia üzerine gerçekleşti; Cumhurbaşkanlığı’nın tüm muhafazakar adaylarının aslında Reisi’nin seçilmesi için “aday yapılmış” olmaları.

O kadar ki, Reisi’nin önce Cumhurbaşkanı, ardından da 80 yaşını devirmiş olan Ruhani Lider Hamaney’in ardından, onun yerine yeni Ruhani Lider olacağı iddiaları “herkesin bildiği gerçek” haline gelmiş durumda. Nitekim Himmeti de bu iddiayı TV programında ortalığa döküverdi.

Himmeti bu kadarla da kalmadı; Reisi’nin ekonomi bilgisinin İran’ı düze çıkarmaya yetmeyeceğini söyledi ve geçmişte Reisi’nin “ekonomiyi düzeltmek için” verdiği bir örneği hatırlattı; “yabancı askerleri esir alarak, ülkenin döviz kazançlarını artırmak…”

İran seçimleri bölgenin geleceği açısından kritik; iyi izlenmesi gerekiyor. Çünkü muhafazakar İran’ın iyiden iyiye askeri diktatörlük yoluna girmesi, Türkiye’nin de başını çok ağrıtma potansiyeline sahip.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İki kritik tarih 21 Ekim 2024