İran'a dikkat
AK Parti hükümetinin sürpriz bir dönüşle, bir dönem 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında olduğunu iddia ettiği Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkileri normalleştirmesi tüm dünya tarafından yakından izleniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çerçevede geçen hafta Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yaptığı ziyareti en yakından izleyen ülkelerin başında ise kuşkusuz İran geliyor.
İsrail’in Abraham Antlaşmaları ile Körfez Arapları ile barışmasının ardından, şimdi de Türkiye’nin aynı yola girmesi, İsrail’i devlet olarak tanımayan, Körfez Arapları ile ilişkilerinde de mezhepsel rekabetten, sınır anlaşmazlıklarına pek çok sıkıntısı bulunan Tahran’ın en istemediği gelişmeydi. Erdoğan’ın ziyaretiyle bunun ilk adımı atıldı.
Üstelik Ankara, sadece Araplarla değil uzun süredir “küs” olduğu İsrail’le de barışmanın yolunu açtı. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’ye yapacağı ziyaretin tarihinin - 9 Mart- , Erdoğan Birleşik Arap Emirlikleri’ndeyken resmen açıklanması, diplomatik açıdan kritik bir mesaj barındırıyor. Mesajın adresi de elbette Tahran.
Tüm bunlara, Erdoğan’ın BAE ziyaretinin olduğu gün, İsrail Başbakanı Bennett’in de Bahreyn’e gitmesini eklemek gerek; Bir İsrail Başbakanı’nın Körfez bölgesine yaptığı bu ilk resmi ziyarette, İsrailli yetkililer artık açık açık “bölgesel güvenlik tehditlerine karşı ortak hareket etmekten” bahsetmeye başladılar. “Güvenlik tehdidi” denilenin de İran olduğunu tahmin etmek zor değil.
İRAN’IN KARŞI HAMLELERİ
Ortadoğu’da İsrail-Arap-Türk yakınlaşmasına karşı Tahran’ın da boş durmadığı/durmayacağı açık;
Türkiye ve İran’ın Kasr-I Şirin anlaşmasından bu yana, yaklaşık 300 yıldır herhangi bir sınır sorunu olmadı. Ancak son dönemde İran’ın etki alanını gerçekleştirerek, Türkiye’yle resmi sınırı dışında, bir de Suriye ve Irak üzerinden “komşu olduğu” da bir vakıa.
Diplomasi alanında yüzyıllar değil, binyılların tecrübesiyle hareket eden İran, Ankara’yı doğrudan karşısına alacak hareketlerden kaçınıyor. Ancak yapacağını da, fiilen Türkiye ile komşu olduğu Suriye ve Irak üzerinden yapmaktan çekinmiyor.
- Mesela Irak’taki Başika üssüne yönelik saldırı;
Türk basınında pek yer almadı ama tam da Erdoğan’ın BAE’ye gittiği hafta, Irak’ta Türk askerlerinin bulunduğu Başika kampına roket saldırısı düzenlendi. Saldırıyı üstlenen ise Irak’taki Şii yanlısı milisler.
- Irak’taki Türkiye-İran rekabeti bununla da sınırlı değil;
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ankara ve Tahran farklı adayları destekliyorlar. AK Parti hükümetinin gönlünden, Kuzey Irak’ta ilişkilerini her geçen gün ilerlettiği Barzani’nin liderliğindeki KDP’den bir adayın, Hoşyar Zebari’nin seçilmesi geçiyordu.
Tahran ise tam tersine, sınırına daha yakın olan, etkisini daha çok hissettirebildiği Talabani bölgesinden bir siyasetçinin Irak Cumhurbaşkanı olmasını istiyor. Sonuçta İran’ın bu rekabette şimdilik “galip geldiği” söylemek mümkün; Irak Yüksek Mahkemesi, Dışişleri ve Maliye Bakanlığı yaptığı dönemlerde adı yolsuzluklara karıştığı Hoşyar Zebari’nin adaylığını reddetti. Irak Cumhurbaşkanlığı seçimi de ertelendi. Bakalım “ikinci raund” kimin olacak?
- Suriye’de ise Musul’un demografisi değiştiriliyor yavaş yavaş;
İran henüz Suriye’de açıktan Türkiye’ye karşı bir hamlede bulunmuş değil. Ancak bu ülkedeki İran yanlısı milislerin Türkiye için kritik önemdeki Musul’a yerleşmekte olduğuna ilişkin bilgiler geliyor alandan. Keza, İdlib kırsalında da İran yanlısı milislerin daha çok görünmeye başladıkları yazılıp çiziliyor Arap basını tarafından.
- İşin bir de doğalgaz boyutu var elbette;
Kışın en soğuk günlerinde İran’ın “tamirat” bahanesiyle gazı kısa süreliğine kesmesini, Ankara’ya diplomatik uyarı olarak da okumak mümkün.
- İran’ın Türkiye içindeki istihbarat hamlelerini de unutmamak gerekir;
Türk güvenlik birimleri geçen hafta Türkiye’de İsrail-Türkiye çifte vatandaşlığı taşıyan bir işadamına yönelik suikast girişiminin bertaraf edildiği açıklandı. AK Parti hükümetine yakın gazeteler, suikastı planlayan 9 kişilik İran casusluk şebekesinin de çökertildiğini yazdılar.
TÜRKİYE’NİN BAE’YE SİHA SATIŞI
İran dolaylı yollardan –deyim yerindeyse- dişlerini gösterirken, Ankara’nın karşı hamlesi de Birleşik Arap Emirliklerine SİHA satışına ilişkin anlaşma imzalamak oldu. Türk SİHA’larının BAE tarafından “kime karşı” kullanılacağını tahmin etmek için, Yemen’de bitmeyen iç savaşa bakmak yeterli.
Erdoğan’ın BAE ziyaretinde imzalanan tek anlaşma, SİHA satışını da kapsayan savunma işbirliği belgesi olmadı; Toplamda 13 anlaşma imzalandı Türkiye ve BAE arasında. Ancak anlaşmaların içeriğine bakıldığında, savunma anlaşması hariç, diğerlerinin pek de kritik olmadığı ortada.
Belli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, BAE başta olmak üzere, Körfez Arapları’ndan henüz istediği ekonomik desteği bulabilmiş değil.
Şimdi AK Parti hükümeti açısından sırada Suudi Arabistan var; Bir dönem Kaşıkçı cinayetinin “azmettiricisi” olarak ilan edilen Suudi Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’la da “küslük” biterse, belki Arap sermayesinin Türkiye’ye gelmesinin önü açılır.
Ancak bunun oldukça büyük bir “belki” olduğunu da vurgulamak gerek…