İran karmaşası
Yeni dünya düzeni kurulurken, “bilmecelerin” büyüklerinden biri de İran’ın durumunun ne olacağı.
Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa’nın artan gaz/petrol ihtiyacı, ABD’nin “yeminli düşmanları” ile bile barışma arayışına girmesinin önünü açtı.
İlk örnek büyük petrol üreticilerinden Venezuela oldu; ABD, yıllarca Maduro rejimini devirmeye çalıştı, hatta Maduro karşısında kendisinin “resmen tanıdığı”, Avrupa’ya da tanıttığı yepyeni bir yönetim oluşturmayı denedi. Ancak bu başarılı olamayınca, bizzat Maduro ile masaya oturmayı seçti Washington yönetimi. Ukrayna savaşından sonra bir Amerikan resmi heyetinin Venezuela’ya gidip, Maduro ile dünyaya gaz ve petrol arzını konuşması bunun sonucu.
Şimdi benzer bir durum, ABD’nin bir başka “yeminli düşmanı”, petrol ve doğalgaz zengini İran’la yaşanıyor. ABD’de Başkan Biden yönetimi, İran ve Amerika liderliğindeki uluslararası camia tarafından 2015’te yapılan nükleer anlaşmayı yeniden hayata geçirmeye çalışıyor. Bir önceki Amerikan Başkanı Trump, 2015 anlaşmasından çekilme kararı vermiş, üstelik bir de İran’a ek yaptırımlar koymayı seçmişti. Şimdi Biden yönetimi bu süreci tersine çevirmeye çalışıyor.
İSRAİL VE ARAP ENGELİ
Ancak Washington’un İran’la barışması, Venezuela kadar kolay değil. Bunun nedeni, hem İsrail’in hem de Körfez Arapları’nın İran’ı hala Ortadoğu’da kendilerine yönelik “en büyük tehdit” olarak görmeleri.
Biden açısından işin zor kısmı, İsrail ile Körfez Arapları’nın kendi aralarındaki düşmanlığı da sonlandırıp, ilişkileri normalleştirmiş olmaları. Artık Washington’un İran’la normalleşme çabaları karşısında birleşmiş bir İsrail-Arap cephesi var.
Nitekim ABD ile İran 2015 tarihli nükleer anlaşmayı yeniden yürürlüğe koymak için uzlaşmaya yaklaştıkça, İsrail’den heyet üzerine heyet gidiyor Washington’a; Önce İsrail Başbakanı’nın Ulusal Güvenlik Danışmanı Eyal Hulata, ardından İsrail Dışişleri Bakanı Gantz gitti ABD’ye. Bu hafta da bizzat Mossad Direktörünün Washington’a gideceği duyuruldu.
Gündem belli; 2015 yılında İsrail’in tüm karşı çıkmalarına rağmen imzalanan İran nükleer anlaşmasının yeniden hayata geçirilmemesi. İsrail’in mevcut hükümeti Washington yönetiminden, en azından İsrail’de sonbaharda yapılacak seçimlere kadar bir adım atmamasını talep ediyor. Aksi yönde bir hareketin seçimlerde “şahin” eski Başbakan Netanyahu açısından bir “propaganda malzemesi” haline getirileceği mesajı veriliyor.
Nitekim ABD de İsrail hükümetinin mesajını almış olmalı ki, bir yandan Tahran yönetimi ile uzlaşma formüllerini tartışırken, diğer yandan Suriye’de bizzat İran’ın besleyip büyüttüğü milisleri havadan bombalamaya başladı. Suriye bombardımanı, İsrail kamuoyuna “ABD sizin güvenlik endişelerinizi paylaşıyor” mesajından başka bir şey değil elbette.
ARAPLAR, İRAN ETKİSİNİ KIRMAK İÇİN KESENİN AĞZINI AÇTI
Araplar ise, bölgedeki İran etkisini kırmak için en güçlü oldukları unsuru kullanıyorlar; Parayı.
Ciddi bir ekonomik kriz içinde olan Pakistan, bunu aşmak için, başta nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden olmak üzere, nakit ve yatırım arayışına girmiş durumda. İran, Pakistan’ın bu çağrısına yanıt veren ülkelerden biri; Tahran ile İslamabad arasında geçtiğimiz hafta pek çok ekonomik işbirliği anlaşması imzalandı. Bu gelişme, Körfez Arapları’nı alarma geçirmiş olacak ki, petrol zengini ülkelerden birbiri ardına Pakistan’a yatırım açıklamaları gelmeye başladı.
TÜRKİYE’YE VERMEDİKLERİ MİLYAR DOLARLARI PAKİSTAN’A AKITIYORLAR
Birleşik Arap Emirlikleri’nin Pakistan’a 1 milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurmasının hemen ardından, Katar’dan 3 milyar dolarlık yatırım vaadi geldi. Son olarak Suudi Arabistan da, Pakistan’a acil 1 milyar dolarlık yatırım yapacağını açıkladı. Belli ki Körfez Arapları, İran’ın Pakistan üzerindeki etkisini arttırmasından endişe ediyorlar. İran’ın Pakistan’a göndereceği paranın yerine, kendi paralarını ortaya koymuş durumdalar.
Körfez Arapları’nın Pakistan’a yönelik adeta “para aktarma” yarışına girmeleri, Türkiye perspektifi açısından da önemli;
Türkiye de bugünlerde –Pakistan kadar acil ve ağır olmasa da- ciddi bir ekonomik kriz içinde bulunuyor. AK Parti hükümetinin bir dönem “Kaşıkçı cinayetinin azmettiricisi” olmakla suçladığı Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile, “15 Temmuz’un finansörü” olduğunu iddia ettiği Birleşik Arap Emirlikleri ile, “terör devleti” olmakla itham ettiği İsrail’le normalleşmesinin ardında, ekonomik krize çare olabilecek acil nakit ve yatırım arayışı olduğu muhakkak.
Ancak Pakistan için kesenin ağzını sonuna kadar açan Araplar’ın, bunu AK Parti hükümetinin tüm çabasına rağmen Türkiye için yapmamaları manidar.
Belli ki herkes Türkiye’deki 2023 seçimlerini bekliyor. Seçim zaferinin AK parti açısından “çantada keklik” olmadığı fikrinin artık tüm dünyada kabul gördüğünün de kanıtı bu.
----
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.
Başta Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu zaferi kazanıp, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlara saygıyla...