Irak ile olumlu gelişmeler!
Fotoğraf hakikaten etkileyici. Bir tarafta Dış İşleri ve Milli Savunma Bakanları ile Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız; karşılarında Irak devletinin yüksek rütbeli şahsiyetleri. Ortak sorunları tartışıyorlar. Sonuç etkileyici. Irak hükümeti PKK’nın terör örgütü olduğu fikrini benimsemiş. Türkiye, teröristler Irak topraklarında sınırına yakın üs kurmasın diye askeri harekat yapacak. İki ülke Kerkük-Yumurtalık boru hattından uluslararası piyasalara ve Türkiye’ye petrol akmasını sağlamak için birlikte çalışacaklar.
Geçmişte Türkiye Irak milli hükümeti ile uzlaşmakta güçlük çekmişti. Eldeki fotoğraf Irak hükümetinin ortak sorunların halli için Türkiye ile yeniden işbirliği yapmaya döndüğüne işaret ediyor. Bu yol geçmişte faydalı olmuş, sonra zorluklarla karşılaşmıştı. Örneğin okuyucularımız, Türkiye’nin geçmişte Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile işbirliği yaparak Kerkük-Yumurtalık boru hattından petrol sevk ettiğini hatırlayabilirler. Ancak Londra’da Irak hükümetinin hakemliğine başvurduğu kuruluşlar, onun onayı alınmadığından, Türkiye’nin ceza ödemesine karar vermişlerdi. Şimdi hükümetler biraraya gelip anlaştıklarına göre, geleceğin sorunsuz olacağına hükmedebilir miyiz?
Türk-Irak ilişkilerindeki iniş çıkışların kaynağı araştırılırsa, istikrarsızlığın büyük ölçüde Amerika’nın Irak’ı Saddam Hüseyin’den “kurtarmasından” kaynaklandığı görülecektir. Amerikalıların oldukça sade siyaset anlayışlarına göre, bir ülkenin vatandaşları insanlara tabii gelen demokrasiye kavuşmak için yanıp tutuşmaktadır. Yapılması gereken demokratik yönetişimin kurulabilmesi için ülkeleri diktatörlerden kurtarmaktır. Buna karşılk, Irak’a bakarsak, İngiltere’nin Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurduğu suni bir devlet görürüz. Ülkede kitle toplumu oluşmamıştır, siyasetine dini ve etnik topluluklar hakimdir. İngiltere’nin mandasında bir Kırallık olarak kurulmuş, İkinci Dünya Savaşı sonrası bağımsız yapılmıştır. Bağımsızlıktan on iki yıl sonra kraliyet bir askeri darbeyle yıkılmıştır. Peşpeşe farklı askeri liderlerin yönettiği ülkede otoriter yönetim Saddam döneminde istikrara kavuşmuştur. Kuveyt’i ele geçirme maceraperestliği Saddam yönetiminin de sonunu getirmiştir.
Amerikalılar Saddam yönetimiyle birlikte Irak devletini de yıkmışlardır. Bu dönemden sonra muhtelif gruplar Irak’a hakim olmaya çalışmışlardır. En büyük topluluk Şii Araplardır. Bu grup siyasetteki önde gelen gücün kendileri olduğunda hemfikir olmakla beraber, içinde bölünmüştür, her grup hükümete hakim olmak için diğerleriyle rekabet halindedir. Ülkenin Kuzeyinde yerleşik Kürt toplulukları da ayrı bölgelerde yaşayan, farklı siyasi partiler etrafında kümelenen, Kırmanç ve Sorani lehçesi konuşan gruplara ayrılmıştır. Halihazırda ülkede nisbi özerkliğe sahip bir Kürt Bölgesel Yönetimi bulunmaktadır. Bunların yanında ayrı etnik kimliğe sahip Türkmenler ve diğer gruplar da vardır. Son yıllarda bu karışık ortam, İslam devleti kurmak için mücadele edenlerin sahneye çıkmasıyla daha da karmaşık hale gelmiştir.
Etnik ve dini bakımdan görülen bu zenginlik, her grubun kendi siyasi partisini kurması ile birleşince, Irak’ta hükümet kurmak ve hükümetlerin görevde kalmasını sağlamak zorlaşmıştır. Bu durumda hükümetlerin karar almakta ve alınan kararları uygulamakta güçlüklerle karşılaştığını söylemek pek şaşırtıcı olmayacaktır. Konuya Irak dışındaki ülkeler açısından yaklaşacak olursak, sorun Irak hükümetine istikrarlı siyasetler izlemek ve verdiği sözleri tutmak konusunda ne kadar güvenilebileceğidir. Irak Milli hükümeti ile Türkiye’nin vardığı anlaşmanın da bu bağlamda değerlendirilmesi gerekir. Karşımıza çıkacak güçlükleri hatırlamak babında, şu anda merkezi hükümetle Kürdistan Bölgesel yönetimi arasında petrol gelirlerinin nasıl paylaşılacağı konusunda kesin bir anlaşma olmadığı hatırlanabilir. Bu arada PKK’dan bahsedecek olursak, Bağdat Hükümeti ve Erbil merkezli Kürdistan Bölgesel Yönetimi PKK’nın terrorist bir örgüt olduğu konusunda fikir birliğine varmışken, Süleymaniye’de Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Bafel Talabani PKK’ya sempatiyle yaklaştığı, geçmişte onu desteklediği bilinmektedir. Bu güçlükler yetmiyormuş gibi, Irak Anayasal yargısı seçimlerde bazı milletvekilliklerinin belirli etnik gruplara tahsisini anayasaya aykırı bulmuştur. Şu anda Erbil’deki Kürdistan Demokratik Partisi ve Kerkük yöresindeki Türkmenler seçimleri boykot etmeyi tasarladıklarını ifade etmektedirler.
Bu durum karşısında, Türkiye ile Irak hükümeti arasında varılan anlaşmanın yarattığı iyimserlikten vaz mı geçmeliyiz? Ülkeler arasında her iki tarafın da yararına hizmet eden ilişkiler kurmanın önkoşulunun aralarındaki temel anlaşmazlık konularını ortadan kaldırmaları olduğunu söyleyebiliriz. Irak’ta kim iktidarda olursa olsun, Türkiye ile iyi ilişkilerin sağlayacağı fayda nedeniyle, ilişkileri iyi tutmaya çalışması beklenebilir. O zaman her hükümet Türkiye ile yapılan anlaşmanın şartlarına uymaya gayret edecektir diyebilir miyiz? Sorunun cevabı ancak zamanla verilebilecektir.