İoanna Kuçuradi: Bir çeşit tanıma ve teşekkürdür ödüller
Aydın Doğan Vakfı tarafından bu yıl 28. kez takdim edilecek Aydın Doğan Ödülü’nün, Felsefe ve İnsan Hakları konusundaki çalışmalarıyla ülkemizin adının uluslararası kültür ve felsefe ortamında uzun yıllardır gündemde olmasına büyük katkılar sağlayan Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’ye verilmesi kararlaştırıldı.
Yapılan açıklamada, ‘Aydın Doğan Vakfı Yönetim Kurulu, Türkiye'de felsefe eğitiminin ve araştırmalarının gelişmesine, bu alanda birçok akademisyenin yetişmesine ve ülkemizde felsefi düşüncenin yaygınlaşmasına yaptığı önemli katkılar, sayısız bilimsel makale, bildiri, rapor ve kitap çalışmalarıyla uzun yıllar boyunca ulusal ve uluslararası düzeyde Türkiye’yi başarıyla temsil etmesi, ayrıca insan hakları kavramının anlaşılması ve savunulmasında da önemli misyon üstlenmesi, Felsefe ve İnsan Hakları konusunda UNESCO kürsüsü sahibi olmak gibi çok önemli bir değere ulaşmış olması, başarılarıyla uluslararası kültür ve felsefe ortamında Türkiye adının gündemde tutulmasına katkı sunması nedeniyle 2024 yılı Aydın Doğan Ödülü’nün, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’ye takdim edilmesini kararlaştırmıştır’ denildi.”
Mailime düşen bu haberi okuduğumda çok sevindim… Geçtiğimiz Nisan ayında KİTAP dergimizin sayfalarında bizleri onurlandıran Kuçuradi’ye ulusal ve uluslararası pek çok ödül sunuldu. 2016 yılında Tüyap Kitap Fuarı Onur Yazarı seçildiğinde hazırladığım “İnatla ve Umutla İnsan ve Değerler Peşinde İoanna Kuçuradi” kitabında ödüller hakkındaki düşüncesini şöyle ifade ediyordu:
“Birisine şu veya bu nedenle ödül vermek, ‘senin yaptıklarını görüyoruz’ demektir. Bir çeşit tanıma ve teşekkürdür ödüller. Öyküsü yok benim bu ödüllerimin, çünkü ben bunlardan hiçbirine aday olmadım. Ödüller benim farklı yaptıklarımla, farklı yanlarımla ilgilidir, yaptıklarımın önemini görenler önermiştir. Ben de ödül kararı verildikten sonra genellikle bir sürpriz olarak öğrendim/öğreniyorum ödülleri.”
Kitabın girişinde yer alan yazımda hazırlanış sürecini ve yaşadıklarımı, hissetiklerimi anlatmaya çalışmıştım Hoca’ya saygıyla buraya da almak istiyorum:
“Kitap Fuarı’nın bu seneki Onur Yazarı İoanna Kuçuradi, dediklerinde kendimi çok şanslı hissettim. ‘Kuçuradi mi? Harika! Demek nihayet felsefenin kraliçesi ile tanışacağım’ gibi bir şeyler mırıldandığımı anımsıyorum.
Hemen endişeler de üşüşmeye başladı beynime:
‘Bu kadar yoğun üreten biri bana ne kadar zaman ayırabilir? Ona lâyık bir kitap hazırlayabilir miyim? Tamam, çalışmalarını biliyorum, biliyorum da yeterli olabilecek miyim? Çok, ama çok çalışmalıyım, çok okumalıyım…’
Telefonla ilk aradığımda sesimdeki ürkekliği muhakkak fark etmişti, ama hiç belli etmedi, anlattıklarımı dinledi. Sonra, elinizdeki kitabın içeriğini konuşmak üzere beni, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi’ndeki ofisine çağırdı.
Yazın en sıcak günlerinden birinde kapıdan içeri girerken kendimi epey hazırlıklı hissediyordum. Epeyce araştırmış, evdeki kitapları karıştırmış kendimce donanımımı daha da artırmıştım.
İşte fotoğraflardan tanıdığım Hacettepe Üniversitesi’nin en güzel hocası, felsefenin kraliçesi bu kez Maltepe Üniversitesi’nde, masasının başında tam karşımdaydı. Benim ilgi alanım edebiyatın ustaları, dostlarım Özdemir ve Ülker İnce’nin, Bilge Karasu’nun, Güngör Dilmen’in, Metin Altıok’un, Akşit Göktürk’ün vefakâr dostu gülümseyerek bakıyordu…
Sade kahvelerimizi içerek başladığımız sohbet, üç-dört buluşmaya uzadı. Yalnızca konuşuyor, konuşuyorduk. Anlattıklarından ipuçları yakalamaya çalışıyor; karşımdaki bu örnek insanın net söylemlerinin ufkuma getirdiği açılımlardan keyif alıyordum. İş bitmeden mesainin sona ermediği bir dünya ile karşılaşmayı o kadar özlemiştim ki…
Bu arada bana kendisiyle ilgili kaynaklar da öneriyordu. Sahaflar Çarşısı’ndaki ünlü Elif Kitabevi’nin sahibi, değerli felsefe tarihçisi sevgili Arslan Kaynardağ’ın kendisi ile yaptığı söyleşi, Oktay Yalın’ın hazırladığı belgesel film, armağan kitaplar derken Kuçuradi’yi daha fazla tanımanın, öğrenmenin tadı daha da artıyordu.
O günden bugüne geçen aylar sonrasında bakıyorum da ondan farkına vararak edindiklerimin yanında fark etmeden de çok şeyler kapmış, çok şeyler öğrenmişim. ‘Ah,’ diyorum ilgisiz bir anda ‘bunu Hoca’dan duymuştum!’
İlerleyen buluşmalarda kitap kafamda şekillendikçe ona anlatmaya, sorularımdan örnekler sunmaya başladım. Yalnızca dinliyordu. Fark etmiştim ki önerdiklerime bir yorum yapmıyorsa sanki onaylıyor anlamına geliyordu bu. İstemediği ya da beğenmediği bir konuda da gayet net, itirazını iletiyordu çünkü. Ne şanslıyım ki bu kitaptaki sorulardan yalnızca birine ‘koymayalım’ dedi, 41’ini de yanıtlayarak bana yayınlama olanağı tanıdı.
Kitap, İoanna Kuçuradi’nin yaşamöyküsü şeklinde gelişti. Mümkün olduğunca kronolojiyi takip etmeye çalıştım. O bir felsefeci, bir feylesof olduğundan bol bol felsefe de yer aldı; insan ve değerleri de insan hakları da…
Her yanıtı beni düşündürdü, her sorum ‘hata yapmama’ kaygısı taşıdı…
Sıtkı M. Erinç onu anlattığı bir yazıda diyordu ki ‘onun insanı, çağdaş insanı sorgulamaları, doğru bir okuyucu için, doğru bir dinleyici için paha biçilmez değerdedir. Yeter ki kavrayabilelim, anlayabileyim ve üzerinde düşünebilelim.’
Ben, çok zor geçen şu yaz aylarında bunları yapmaya çalıştım. Anlayabilmemde, düşünmemde onunla sohbetlerimin, okuduğum kitaplarının çok faydası oldu. Bu satırları yazarken onu tanıdığım, sohbet edebilme olanağı bulduğum için, bu ayrıcalığım nedeniyle mutluluk duyuyorum…
İnanıyorum ki onun için hazırladığım kitabı bitirdiğinizde bu duygularımı paylaşacaksınız. İoanna Kuçuradi’nin çağdaşı olmaktan benim gibi gurur duyacaksınız…”
Hocam iyi ki sizi tanıdım, iyi ki sizinle bir kitabım var… Ödülünüz için buradan da tebrik ediyorum. Törende görüşmek umuduyla…