İnsanlık için kırmızı alarm!

Didem Eryar ÜNLÜ
Didem Eryar ÜNLÜ YAKIN PLAN

Dünyanın en saygın iklim bilimi kuruluşu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (The Intergovernmental Panel on Climate Change - IPCC) İklim Değişikliği 2021: Fiziksel Bilim Temeli başlıklı raporunu yayınladı. Rapor, dünyanın iklim sistemlerinin nasıl değiştiğine yönelik çok önemli bilimsel bulgular sunuyor.                

195 hükümetin desteklediği rapor; insanlığın, tartışmasız, küresel ısınmaya neden olduğu ve gezegenin durumunu kalıcı olarak aşağıya çektiğini belirtiyor. Geçtiğimiz hafta ve aylarda, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu pek çok ülkede yangın, sel gibi yıkıcı hava olaylarına şahit olurken, raporda bugünden sonra bazı iklim etkilerinin geri döndürülemeyeceği riski konuşuluyor.

Küresel ısınmanın sorumlusu insan

Rapor iklim değişikliğinin, yaklaşık 1750’den bu yana sera gazı konsantrasyonlarında gerçekleşen artış sonucunda gerçekleştiğini öne sürüyor. Bu durum, iklim değişikliğinin su götürmez bir şekilde insan faaliyetlerinden kaynaklandığını gösteriyor. Rapora göre, 2019’da atmosferdeki CO2 konsantrasyonu, 2 milyon yıl içinde herhangi bir zamandan daha yüksek şekilde gerçekleşti. Önemli sera gazları olan metan ve azot oksit gazlarının konsantrasyonları da, 800 bin yıllık zaman dilimindeki herhangi bir zamanından daha yüksek şekilde gerçekleşti. Isınma hızında ise çok ciddi bir artış yaşanıyor. 1970’den bu yana küresel yüzey sıcaklıkları, son 2000 yıllık zaman dilimindeki 50 yıllık dönemlere kıyasla daha hızlı yükselmiş durumda. Ve raporun ortaya oyduğu gerçek son derece net: Küresel ısınmanın neredeyse tamamından, insan kaynaklı emisyonlar sorumlu.

Değişen iklim sistemleri sonucunda yangın ve seller arttı

5. Değerlendirme Raporu’nun yayınlanmasından bu yana, iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olaylarının kanıtları hakkında önemli güncellemeler yapıldı. İnsan faaliyetlerinin belirli hava olaylarını ne şekilde etkilediğini değerlendiren bilim insanları; aşırı sıcaklar, yağış, kuraklık ve tropik siklonların olasılığı ve şiddetindeki artışa ne şekilde katkı sunduğumuzu açıkça ortaya koyuyor. Gezegenin büyük bölümü, sıcak hava dalgalarını içeren aşırı sıcaklara maruz kalıyor. Bu bölgeler arasında Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya, Latin Amerika’nın büyük bölümü, Afrika kıtasının güneyinin batı ve doğu kıyıları, Sibirya, Rusya ve Asya’nın tamamını kapsıyor. Son zamanlarda yaşanan aşırı sıcakların gerçekleşmesi, insan etkisi olmadığı durumda, son derece düşük bir ihtimal olarak değerlendiriliyor.

2030’a kadar küresel emisyonlar yarıya inmeli

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi eski Genel Sekreteri ve Küresel İyimserlik (Global Optimism) girişiminin kurucu ortağı Christiana Figueres’in yorumları şöyle:                  

“Bu rapor, fosil yakıtları terk etmek ve daha temiz, daha yeşil büyüme modeline geçmek üzere küresel ölçekteki çabalarımızı hızlandırmamız gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Bu amaçlara ulaşmak için Paris Anlaşması bize yol gösteriyor. İklim değişikliğinin hızla katlanan etkilerinden kaçınmak için ihtiyacımız olan her adım gerçekleştirilebilir nitelikte. Ancak buna yönelik atılacak adımlar, etkilerden çok daha hızlı şekilde hayata geçen çözümlerle ve 2030 yılına kadar küresel emisyonları yarıya indirmeye bağlı. 26. Taraflar Toplantısı karar anı olacak,” diyor.             

Taraflar Toplantısı’nın başkanlığını yürüten Alok Sharma ise, “Bilim, bizlere iklim krizinin etkilerinin tüm dünyada görüldüğünü ve bugün harekete geçmediğimiz durumda, bu krizin en olumsuz etkilerini yaşamlarımızda, geçim kaynaklarımızda ve doğal yaşam alanlarımızda görmeye devam edeceğimizi açıkça gösteriyor” yorumlarını yapıyor.              

Sharma, “Bunu hep birlikte başarabiliriz. Başarının temelinde, yüzyılın ortasına kadar net sıfır emisyon hedefine dayalı yol haritasına sadık kalmak, 2030 yılına dair iddialı emisyon azaltım hedefleri taahhüt etmek ve uzun vadeli stratejileri öne çıkararak, kömüre dayalı elektrik üretimini sonlandırmak, elektrikli araçların piyasaya sürülmesini hızlandırmak üzere harekete geçmek, ormansızlaşmayla mücadele etmek ve metan emisyonlarını azaltmak yatıyor” çağrısında bulunuyor.

1,5°C eşiğinin aşılmadığı hiçbir senaryo yok

Rapordan öne çıkan bazı bulgular şöyle:              

  • Bilim insanlarının, gezegenin insan faaliyetleri sebebiyle ısındığına dair şüphesi bulunmuyor. İnsan faaliyetleri sonucunda, gezegenin ikliminde hızlı ve büyük ölçekli değişiklikler meydana geldi. Bu etkilerin bazılarının geri dönüşü bulunmuyor.
  • IPCC analizlerine göre 1,5°C eşiğinin aşılmadığı hiçbir senaryo yok. En iddialı senaryoda bile, bu eşiğin aşılmasından sonra ortalama sıcaklığın ancak yüzyılın sonuna doğru yeniden 1,4°C’ye doğru düşüş göstereceği tahmin ediliyor.               
  • Sıcaklık artışını 1,5 °C ile sınırlamak için, hükümetlerin emisyonlarını 2030 yılına kadar yarıya indirmesi gerekiyor. Bu nedenle, iklim planlarının daha iddialı hale getirilmesi ve net sıfır emisyon yol haritalarının, hızla gerçekleştirilecek emisyon azaltım çabalarının temeline koyulması gerekiyor.  Dünyadaki doğal yaşamın, daha fazla ısınma nedeniyle zarar göreceği öngörülüyor. Bu nedenle kara ve okyanus ekosistemlerinin kapasitesinin, iklim sorununu çözmemize yardımcı olma anlamında sınırlı etkisi bulunduğu öne sürülüyor.                   
  • Isınmayı durdurmak istiyorsak, karar vericilerin net sıfır emisyon planlarını hayata geçirmesi gerekiyor. Karbondioksitin atmosfer dışında depolanmasına yönelik teknolojiler net sıfır emisyon planlarının önemli araçları arasında yer alıyor. Ancak bu teknolojilerin kullanımının, yalnızca hızlı ve derin emisyon azaltımlarına eşlik ettiği durumda fayda sağlayacağı belirtiliyor. 2019’da atmosferdeki CO2 konsantrasyonu, 2 milyon yıl içinde herhangi bir zamandan daha yüksek şekilde gerçekleşti. Önemli sera gazları olan metan ve azot oksit gazlarının konsantrasyonları, 800 bin yıllık zaman dilimindeki herhangi bir zamanından daha yüksek şekilde gerçekleşti.                   
  • Bilim insanları, yakın vadede CO2 dışındaki, metan, SO2 (Kükürtdioksit) ve NO2 (Azotoksit) gibi sera gazlarıyla mücadele etme ihtiyacını net şekilde ortaya koyuyor.               
  • Deniz seviyelerindeki küresel ortalama yükseliş, 1900’den bu yana, son 3000 yıldaki herhangi bir zamandan daha hızlı artış gösterdi. Denizel ısı dalgalarının oluşma sıklığı, 1980’lerden bu yana iki katına çıktı.
  • Buz tabakası süreçlerindeki belirsizlik nedeniyle, küresel ölçekte deniz seviyesindeki artışın 2100 yılında 2 metreye, 2150 yılında ise 5 metreye kadar olan olası aralığın üzerinde gerçekleşmesi, emisyonların en fazla arttığı senaryoda göz ardı edilemez hal alıyor.              
  • Deniz seviyesindeki yükselişin, iklim değişikliğiyle en iddialı şekilde mücadele eden yol haritalarında dahi yüz binlerce yıl devam etmesi öngörülüyor.                   
  • Gezegenin büyük bölümü, sıcak hava dalgalarını içeren aşırı sıcaklara maruz kalıyor.             
  • Son zamanlarda yaşanan aşırı sıcakların gerçekleşmesi, insan etkisi olmadığı durumda, son derece düşük bir ihtimal olarak değerlendiriliyor. Akdeniz, Güney Avustralya ile Kuzey Amerika’nın batı kıyılarının artan kuraklıklarla karşı karşıya kaldığını gösteren yeterli kanıt hali hazırda elimizde bulunuyor.             
  • Mevcut iklim politikaları ve Ulusal Katkı Beyanları doğrultusundaki en iyi tahmin ise, 2100 yılına gelindiğinde küresel ısınmanın 2,7°C’ye ulaştığı senaryo.                
  • Dünyanın yüzey sıcaklığının en son 2,5°C’nin üzerine çıkması (sanayi devrimi öncesindeki seviyelerle kıyaslandığında), 3 milyon yılı aşkın zamanda gerçekleşmişti. Bu sebeple gezegenin karşı karşıya olduğu ısınma seviyesi, eşi benzeri görülmemiş ölçekte.

“Freni patlamış bir otobüsün içinde son sürat uçuruma doğru gidiyoruz”

Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr.Semra Cerit Mazlum: “Bu rapor, Türkiye’nin iklim değişikliği politika ihtiyaçlarını tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. Rapor öncekiler gibi Akdeniz Havzasının kırılganlıklarını sergiliyor ve olası değişimleri daha ayrıntılı olarak görüyoruz. Raporun bulgularının önemli bir yansıması da, Türkiye’nin iklim politikasında emisyon azaltımının 1,5 derece hedefine göre yenilemesi ihtiyacının daha belirgin hale gelmesi. Bu bakımdan Paris Anlaşması’nın ulusal katkı belgesinin güncellenerek onaylanması önem taşıyor.”                       

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Doğanay TOLUNAY: “IPCC’nin 6. Değerlendirme Raporu, ülke görüşleri de dikkate alarak hazırlandığı için açık açık yazmasa da freni patlamış bir otobüsün içinde, son sürat uçuruma doğru gittiğimizi söylüyor aslında. Türkiye olarak bizler de bu otobüsün içindeyiz. Sadece bu yıl yaşadığımız seller, kuraklık ve son olarak orman yangınları gelecekte olabileceklerin göstergesi. İklim değişikliğini plansızlığımız, tebdirsizliğimiz ve bize bir şey olmazcılığımızı örtbas etmek için kullanıyoruz. Acilen birşeyler yapmalıyız. Bunun için de öncelikle sera gazı salımları için 2030 yılına kadar en az yüzde 50 azaltım hedefi koymalı ve çok katı olarak uygulamalıyız.”                 

Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı: “Her yıl dünyada hava kirliliği nedeniyle 4.2 milyon kişinin ölümüne neden olan kirleticilerden bazıları Kükürt dioksit (SO2) ve azot oksit (NO2) gibi genellikle kentlerde yüksek seviyelerde bulunan gazlar. Hem iklim değişikliğine hem de reaksiyona girerek solunduğu zaman hava kirliliğine neden olan bu kirleticilerin hepsinin nedeni ise sanayi, ulaşım, enerji gibi faaliyetler için kullanılan fosil yakıtlar. İklim değişikliği ile mücadele aynı zamanda temiz hava hakkını da savunmak demektir, bu yüzden hükümetler tarafından acilen birlikte ele alınması gerekiyor.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar