İnşaat ve gayrimenkul için yeni bir pencere açıyoruz
Türkiye, gelişmiş ekonomiler arasına girme mücadelesini daha uzun yıllar devam ettirmek zorunda. Siyaset kurumu, bürokrasi ve özel sektörümüz de tüm sektörleri daha rekabetçi yapacak ve ekonomimizi büyütecek, halkın refah seviyesini artıracak yeni çözümler, projeler geliştirmek için çaba harcamaya devam edecek. Her şeye rağmen sanayi, tarım, turizm, finans ve diğer ana sektörlerde üretim, istihdam, ihracat artıyor. Ulaşım, enerji ve sağlık alanlarında altyapı yatırımları önemli ölçüde tamamlamış bir ülke olarak öne çıkıyoruz. Ancak önümüzde ciddi risklerin de bulunduğunu unutmamalıyız. Bu risklerin en yaşamsalı ‘deprem riski çok yüksek ülkeler arasında bulunmak’ olsa gerek. Türkiye’nin, kötü durumdaki bina ve konut stokunun özellikle de İstanbul’da ‘şiddeti yüksek depremlere yakalanmadan önce’ yenilenmesi gerekiyor. Bu durum, bazı çevreler hoşlanmasa da inşaat ve gayrimenkulün ‘en stratejik sektörler” arasında olmaya devam edeceği anlamına geliyor.
Dünya genelinde en büyükler listesinde en çok inşaat şirketi bulunan ülkeler arasında Çin’den sonra hep ikinci sıradayız. Üstlenilmiş ve yapımı devam eden yurt dışı projelerde ise hem sayıda hem değer büyüklüğünde çok önlerdeyiz. Bu başarıların yanı sıra yılda ortalama ‘35 milyar dolarlık ihracat yapabilen inşaat malzemeleri sektörümüz’ ile yine dünyada ‘inşaatın en büyük sanayicileri’ arasındayız. Kendi inşaatlarımızın ihtiyacı olan malzemeyi büyük ölçüde üretebiliyor, çimento, demir, seramik başta olmak üzere onlarca ürünün milyarlarca dolarlık ihracatını da yapıyoruz.
Tabii ki bir de madalyonun öteki yüzü var. İnşaat sektörü yurt içinde son üç yıldır işletme kredileri ile konut kredilerindeki kötüleşmeler, imar, inşaat ve yapı ruhsatları süreçlerindeki bürokratik zorlaştırmalar, kentsel dönüşümün siyasallaşması nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşıyor. Yüksek enflasyonun etkisiyle inşaat maliyetlerinin yüksekliği, bu kadar konuşulmasına rağmen arsa krizine çözüm bulunamaması özellikle yeni konut projelerinde ve projelerdeki konut sayılarında ciddi gerilemelere yol açıyor. Sonuç olarak her zaman çok şikayet edilen ‘müteahhit sayısında’ da hızlı düşüş görülüyor. İşgücü sıkıntısı da had safhada. Genellikle iyi gitmeyen inşaatlar için kullanılan ‘harç bitti yapı paydos’ sözünde ‘işçi yok’ sözü ‘harç bitti’ yerine oturmuş görünüyor.
İşte böyle bir dönemde, ekonomimizin her açıdan lokomotif sektörü konumundaki inşaat ve gayrimenkul için Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi olarak ‘tüm sorunların, başarıların, önerilerin ve tabii ki projelerin’ yansıyacağı yeni bir pencere açıyoruz. İnşaat&Ekonomi, her hafta Cuma günü, çok değerli okurlarımızla buluşacak.