İnovasyon, geleceğe doğru mu geçmişe doğru mudur?
Bu soru giderek kritikleşmeye başlıyor. Yakında Ar-Ge ile startup ekonomilerinin kalkınma modelini nasıl etkilediğini tartışmamız gerekecek.
Bir önceki yazımda Kilim Mobilya’nın inovasyonunun lisanslı üretim boyutunun Türkiye için yarattığı riske dikkat çekerken Ar-Ge ile startup ekonomisi arasındaki çelişkiye değinmek için yerim kalmamıştı. İyi ki öyle olmuş. Konuyu ele almak için daha fazla veri elde etme fırsatım oldu.
Önce iddiamı yazayım: Türkiye’de startup ekosisteminin güçlenmesi ülkenin kalkınmasının önünde engel oluşturma riskini taşıyor. Bu bizim kendi doğamızın farkında olmadan sorunlara çözüm bulma çabamızdan kaynaklanıyor. Bu özünde mühendis hastalığıdır. Mühendisler, bir sorun ile karşılaştıklarında hemen bunu çözmek için kollarını sıvarlar. Ancak ülkelerin ve toplumların ileri gitmesini sağlayan bazı sorunları sönümlenmeye bırakırken diğer sorunları ele almaktır.
Yani önceliklendirmedir.
Kilim Mobilya’nın İsveçli inovasyon şirketinin teknolojisi ile oluşturduğu inovatif ürün ailesinin öneminden bahsederken bunun neden İsveç üzerinden ülkemize geldiğini sorgulamak istiyordum. Bunun nedeni, bu tekniğin yüzyıllar öncesinde Anadolu’da kullanılmış olduğunu şans eseri öğrenmiş olmamdı. Şanstan kastım, SANLAB Kurucu Ortağı Salih Kükrek’i tanımış olmam.
Simülasyon çözümleri geliştiren SANLAB’ın teknolojisi ile bir iş makinesinin içindeymiş gibi bu makineyi kullanmayı öğrenmeniz ya da satın almadan önce Togg’un deneyimini yaşamanız mümkün. Mobilya tarafındaki inovasyon ise farklı bir kökenden geliyor. Kükrek’in ya da SANLAB’ın paylaşımlarından birinde Eşrefoğlu Camii’nin restorasyonuna destek olduklarını okuyunca, bu camii araştırma ihtiyacı hissetmiştim. Anadolu Selçuklu döneminde inşa edilen cami ahşap kütükler üzerinde duruyor ve mimberi tutkal ya da çivi kullanılmadan inşa edilmiş. Bu ahşap geçme tekniğinin daha geniş çaplı kullanıldığını sanıyorum ama internetteki bu seferki aramalarımda daha fazla ayrıntı bulamadım.
Ne LinkedIn içinde ne de Google’da yaptığım aramada caminin ihtişamı ve tarihi dışında bir sonuca ulaşamadım. Bu çok büyük bir arızadır. Kendi ülkemizin geçmişinde yer alan değerlerin farkında olmadan ileriye doğru inovasyon gerçekleştirebilir miyiz? Hiç sanmıyorum.
Sadece bu da değil. İyi bir marangoz olan Sultan Abdülaziz’in Beylerbeyi Sarayı’ndaki odasında sergilenen ve kendi elleri ile yaptığına ilişkin bir açıklama olduğunu hatırladığım bir masa hatırlıyorum. Yanılmıyorsam sedef kakma olan masa da geçme ahşap parçalardan oluşuyordu ve Dan Brown filmlerinde görmeye alışık olduğumuz gizli bölmeleri olduğu da anlatılmıştı. Buna ilişkin de herhangi bir bilgiye ulaşamadım.
Startup ile Ar-Ge’nin ikilemi
Bu yeni mobilya ailesinin inovatif kimliğine saygıyla yaklaşmakla birlikte bu konuyu sorgulama gereği hissediyorum. Sorun, startup ekonomisinin cazibesinden gözlerimiz kamaşmışken araştırma ve geliştirmeye vermemiz gereken önemden giderek uzaklaşmamızdır. Aradaki fark, dokümantasyonda yani belgelemede kendisini gösterir.
Belgeleme kültürü, sonraki kuşakların üzerine bir şey inşa edecek köklere sahip olmasını sağlar. Bunu yapmayan toplumlar, duygularını tatmin etmek için yaşarken bunu yapan toplumların yarattığı kaynakları kullanmak zorunda kalırlar ve bedelini öderler.
Uluslararası ilişkilerin Ar-Ge’si
Geçen hafta Nvidia ile Foxconn’un Nvidia’nın çiplerini kullanacak yapay zekâ fabrikaları kuracağına ilişkin BBC kaynaklı habere birçok kaynakta rastladım. Nvidia’nın çiplerini kullanacak veri merkezi yapısındaki fabrika, otonom araçların eğitimi, robotik platformlar ve büyük dil modelleri çalışmaları yapılacak merkezleri ortaya çıkaracak. Benim açımdan kritik konu, ABD’nin Çin’deki yapay zekâ firmalarının tercih ettiği işlemci olan Nvidia H100’ün satışını yasaklamasını takip etmesi. Acaba diyorum, İsviçre’nin parayı tuttuğu ve Salzburg’un tuzu sağladığı için Avrupa’nın savaşlarından uzak kalması gibi, bu adımdan bir çip diplomasisi çıkarmayı düşünmüş birileri olabilir mi? Gazze’ye bakınca, yeni kan banyolarını engelleyecek böyle bir diplomatik zekâyı hayal etmek bile iyi geliyor.