IMF’nin Türkiye için söylediklerini dinlesek mi?...
IMF’nin Türkiye’nin ekonomi tarihindeki yeri çok muhataralı, sıkıntılı, tartışmalı…
Türkiye’nin 20’yi aşan Niyet Mektubu tecrübesi, 4. madde uygulaması hep akıllarda. Hem de tatsız bir şekilde.
Zira IMF reçeteleri hep aynıdır; IMF’nin aynı hastalığı olanlara aynı reçeteleri uygulama alışkanlığı vardır. Oysa hastalık aynı olsa da sebepleri farklı olabilir, ya da hastaların bünyeleri birbirinden farklılık gösterebilir. Fakat IMF bunlara itibar etmeden şablon reçeteler uygular.
Aslında AK Parti iktidara geldiğinde, Türkiye’nin uyguladığı IMF programı vardı. Hükümet 2007 yılına kadar bu program aynen uyguladı. Hiçbir karşı koyma olmadı, sessiz sedasız IMF reçetesi benimsendi.
IMF programı bitince, Türkiye, IMF ile yollarını ayırdı, olumsuz söylemlerini geliştirdi, hatta siyasi nitelikli bu söylemlerinin tonunu daha da artırdı.
Ama ne hikmetse bir yandan da IMF’deki sermaye payını yükseltti, muhtemelen o zaman ekonominin dümenindeki Ali Babacan sayesinde!…
Gelelim IMF’nin Türkiye ile ilgili görüşme sonuçlarına…
IMF Direktörler Kurulu, Türkiye ile 4. Madde istişaresini 27 Mayıs 2021 günü sonuçlandırdı.
Direktörler Kurulu, COVİD-19 salgınına giderken, salgın sırasında ve salgın sonrasında Türkiye ekonomisi ile ilgili önemli söylemler ortaya koydu.
Şimdi bu söylenenlere bir bakalım.
Her şeyden önce salgına giden yıllarda Türkiye’nin izlediği politikalar çok net bir şekilde irdelenmiş.
Şöyle ki; Türkiye’deki büyüme, giderek daha fazla dış kaynaklı kredi ve talep teşviklerine bağımlı hale gelmiş. Bu büyümeye ağırlıklı olarak borçla finanse edilen büyük cari açıklar eşlik etmiş ve bu da yüksek dış finansman ihtiyacına yol açmış.
Bu arada devlet bankalarının öncülük ettiği hızlı kredi büyümesi ve yüksek enflasyon, para politikasının güvenirliliğini zayıflatmış, mevduatta dolarizasyonu hızlandırmış.
Dolayısıyla Türk Lirası üzerinde ortaya çıkan baskı büyük rezerv kayıplarına yol açmış. Bunun sonucunda yoğun döviz satışları ortaya çıkmış ve döviz rezervleri çok hızlı bir şekilde erimiş. Böylece muhalefetin ve belli çevrelerin diline pelesenk ettiği “128 milyar dolar nerede?” söylemi ortaya çıkmış.
IMF, brüt rezervlerimizin tavsiye edilen noktada olmadığını ve swap dediğimiz Merkez Bankası’nın döviz takasları çıkarıldığında net uluslararası rezervlerin negatif olduğunun altını çiziyor.
IMF, bunu söylerden bir yandan da Türkiye’nin emsallerinden ayrılan ekonomideki toparlanmasına da dikkat çekiyor.
Büyük faiz indirimleri, kamu bankalarının hızlı kredi artışları, idari ve düzenleyici düzeyde kredi destekleri, kapsamlı likidite desteği Türkiye’nin 2020 yılı büyümesini pozitif kapatmasının politika araçları olduğu vurgulanıyor.
Çalışanlara ve iş dünyasına yönelik düşük tutarlı ve kısıtlı mali desteklerin düşük tutulmasının sağladığı bütçe açığındaki kontrol, beraberinde kamu borcunun GSYİH içindeki payının düşük kalmasına yol açmış.
Direktörler Kurulu 2021 ve sonrası için şu hususların altını çiziyor.
2021 yılının büyümesi 2022 yılına göre çok daha güçlü olacak. Ancak yüksek oranlı enflasyon ve rezervlerin azalması riski devam edecek. Yüksek dış finansman ihtiyacı büyük miktarda yerel döviz mevduatı ve düşük rezerv tamponları nedeniyle ekonomi iç ve dış şoklara karşı savunmasız kalacak.
Yurt içi riskler olarak para ve kredi politikalarının erken gevşemesi veya kredibiliteyi ve tamponları daha da aşındıran yanlış politika adımları, yurt dışı risklere olarak da gelişmiş ekonomilerdeki faiz oranlarındaki artışlar ve kırılganlıklar gösteriliyor.
Tavsiye olarak da borç yönetimini güçlendirmek, mali operasyonları ve bütçe dışı kurumları daha iyi izlemek, mali şeffaflığı artırıcı adımları atmak, yapısal reformları yapmak öneriliyor. Kadınların işgücüne katılımı, gençlerin istihdamına odaklanma, işgücü piyasasında esnekliği artırma, ayakta kalabilen firmaları yeniden yapılandırma, ayakta kalamayacak olanları da tasfiye etme gibi somut önerilere yer veriliyor.
Şimdi şunu sormak lazım: Yukarıda yapılan tespitlerin, dikkat çekilen risklerin, altı çizilen olumlu konuların, önerilen hususların hangisi yanlış?...
Yani IMF’nin Türkiye için söylediklerini dinlesek mi?...
Sonu hüsran olan geçici ve aldatıcı hızlı büyüme mi, yoksa enflasyonu önleyici sıkı para politikası ve beraberindeki yapısal reformlar mı arasında yapılması gereken tercih önemli.