İlk şok ve sonrası
Mart ayının karmaşası büyük ölçüde geride kaldı. Yanıt aranan soruların frekansında düşüş olsa da henüz net cevaplar bulunmuş değil. Olsun, ciddi problem olarak görülmüyor bu durum. Geçtiğimiz hafta bahsetmeye çalıştığım makro ve fiyatlamalar arasındaki ayrışma düşük hızda da olsa devam ediyor. Bununla birlikte, terazide ağır basan taraf bardağın dolu kısmını görme isteği şeklinde olmasında da değişiklik yok. Gelin birlikte hikayeyi toparlamaya çalışalım.
Akıl tutulmasının fiyatlamalara yansımasını Mart’ın 23’üne dek yakından hissettik. O vakitten bu yana hisse senedi endeksleri önderliğinde nispeten iyimserlik fiyatlanıyor. Birçok noktada yakın dönemin düşüklerinden yüzde 20 civarı yükseliş söz konusu. Resmin bu kısmına baktığınızda en kötünün geride kaldığını düşünebilirsiniz. Burada rakamlar özelinde yanlışlık yok. Öte yandan makro anlamda bakacak olursak, elde ne tahribatın boyutuna dair kesin bir yargıya varmamıza imkan tanıyacak set söz konusu ne de ne zaman ve nasıl çıkılacağına dair bir yol haritası.
Peki, fiyatlamalardaki ayrışmalar neye dayanıyor? Öncelikle hikayenin adını net bir şekilde koymak lazım. Merkez bankalarının Fed’in önderliğinde devasa genişleme paketleri ile süreci yönlendirmeleri en azından beklenti kanalı üzerinden morallerin toparlanmasına imkan tanıdı. Ne gibi? Fed’in bilanço büyütmesine giderken ABD tahvil piyasasında gerçekleştirdiği 500 milyar dolardan fazla alımı sadece 1 hafta içerisinde yapması gibi. Her ne kadar iletişimini arzu edilen ölçekte sağlayamamış olsalar da piyasada işlem yapan kesimin suyun akış yönüne inandığı anda attıkları adımların sakinleme şeklinde karşılığı da bulunmuş oldu.
Şimdilerde Fed’in bilanço büyüklüğü 6 trilyon dolar seviyesini aşmış durumda. Net rakam vermek mümkün; 22 Nisan itibarıyla 6.5 trilyon dolar gibi bir seviyeden söz ediyoruz. Ağırlıklı beklenti büyüklük rakamının 7-8 trilyon dolar civarında bir noktada “diğer koşullar sabitken” ek bir negatif şok gündeme gelmedikçe dengelenmenin başlayacağı şeklinde. Nitekim bu yönde adımlar da atılıyor. Örneğin, tahvil alımlarının haftalık rakamı 15 milyar dolar seviyesine dek düşürülmüş durumda. Ayrıca, bilançonun haftalık bazda genişleme büyüklüğü de son veri ile birlikte 205 milyar dolar seviyesine dek geriledi. Çok değil, Mart ayının sonunda bahsettiğimiz değişimin 2 katı değişimi takip etmiştik. Sessiz sedasız “normalleşme çabası” belirmiş gibi sanki.
Fed’in hızlı aksiyonu ve beklentileri “ne olursa olsun ben buradayım ve gerekeni fazlasıyla yapacağım” mesajı ile yönlendirmesi sakinlemenin ana etkeni. Böylece Amerikan doları fonlamasına yönelik kaygıların da kısmen azaldığını, maliyetlerin gerilediğini gördük. Euro ve Japon yeni bazında swap seviyelerindeki gerileme, FRA-OIS spreadindeki düşüş, VIX ve MOVE endekslerindeki zirveden dönüş eğilimlerini bu kapsamda örnek olarak göstermek mümkün. Öte yandan ECB’nin Fed vari topa girme isteğinin yanında yapabileceklerine yönelik alan darlığı ve birliğin uzlaşamama sorunsalı bugünlerde euro borçlanma maliyetinin göstergesi olan EURIBOR’un 3 ay vadede %-0.50’den %-0.19’a dek yükselmesine neden oluyor. Özetle, stres, dünyanın bir noktasında azalırken diğer noktasında sessizce artıyor. Doğal olarak da Amerikan doları değerli kalma pozisyonunu muhafaza ediyor.
Görünen o ki bir şekilde Nisan ayını fiyatlamalar cephesinde tahribatı azaltarak tamamlamaya hazırlanıyoruz. Mayıs ve sonrası dönemde toparlanmanın zamanı, ivmesi ve ikincil dalga gibi farklı ve önemli başlıkları konuşacağız. Bu arada “ekonomilerin açılış süreci” ifadesinden kararın alındığı günün ertesinde bıraktığımız yerden devam etmek gibi hatalı bir sonuç çıkarılmasın. Çekilen bunca acı ve ekonomik daralmanın ardından yeni ve boyutu muhtemelen daha büyük olabilecek yeni salgın dalgası ihtimali nedeniyle yavaş bir geçiş süreci bizi bekliyor. Bu nedenle toparlanmanın hızına dair beklentiler de yakın zamanda yeniden şekillenecektir.