İleriye dönük endeksleme için konjonktür uygun mu? Bence değil…
Merkez Bankası’nın cuma günkü enflasyon raporu sunumunda üzerinde durulması gereken pek çok nokta var ama Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay’ın ücret artışlarında “ileriye dönük endekslemeye geçilmek zorunda” olduğu değerlendirmesi öne çıktı.
Akçay "Bir noktada ileriye dönük endekslemeye geçmek zorundayız. Geriye dönük endekslemeler aslında sürekli kendi kendini yaratan bir süreç doğuruyor. Bir noktada ileriye dönük endeksleme hem kamuda hem özel sektörde devreye girmek zorunda. Ben bu konjonktürün bunun için uygun olduğu kanaatindeyim" dedi.
Konuyu değerlendirirken biraz geçmişe dönmekte fayda var.
Türkiye 2001 krizinin ardından ciddi bir dezenflasyon programı uyguladı. Bu program sayesinde enflasyonu yüzde 60’lardan tek hanelere çekti. Bu arada çok önemli bir yaklaşım değişikliği yaptı. O zamana kadar ücretler geçmiş dönem enflasyonu dikkate alınarak belirleniyordu. Programla birlikte ücret ayarlamalarında geçmiş enflasyon değil, büyük ölçüde gelecek enflasyon yani Merkez Bankası’nın hükümetle birlikte belirlediği hedef enflasyon dikkate alınmaya başlandı.
Böylece kemikleşmiş enflasyonist döngüden çıkılması amaçlandı. Çünkü geçmişe endeksli bir ücret artışı enflasyonun düşmesinin önünde engeldi. Bu tip bir endeksleme kendi kendini besleyen bir enflasyonist döngü yaratıyordu. Enflasyon yüksek olduğu için ücret artışları yüksekti; yüksek ücret zammının yarattığı işgücü maliyetindeki artış nedeniyle enflasyon yüksekti.
Hedef enflasyona dayalı ücret artışı yapmak ve hedefin üzerinde kalan kısım için sonradan telafi edici ek zam vermek özünde doğru bir fikirdir. Ama bunun için açıklanan resmi hedefin inandırıcı olması lazım. Maalesef Türkiye’de resmi enflasyon hedefinin inandırıcılığı kalmamıştır. Türkiye’de 2011 yılından bu yana enflasyon gerçekleşmeleri hedefin üzerinde kalmıştır; özellikle 2017 yılından sonra ilişki iyice kopmuştur. Bırakın hedefi yıl ortasında yapılan enflasyon tahminleri bile gerçekleşmelere göre çok düşük kalmıştır. Daha iki ay önce Orta Vadeli Program’a konulan tahmin ve hedefler bile iki ay geçmeden yukarı yönlü revize edilmek zorunda kalındı.
Hedeften bu kadar uzun süre sapılmış olması halkın ve iş dünyasının gözünde Merkez Bankası’nın hükümet ile birlikte belirlediği enflasyon hedeflerinin inandırıcılığını yok etmiş ve itibarsız kılmıştır. Böyle bir ortamda Merkez Bankası’nın açıkladığı hedef ve hatta tahminleri bir veri olarak kabul edip, ücret ve kira gibi sözleşmelerde kullanmak olanaksız hale gelmiştir. Hedeflerden aralıksız olarak sapılması enflasyon hedeflerinin beklentiler için referans teşkil etme fonksiyonunu yok etmiştir.
Cevdet Akçay’ın dediği gibi bir noktada ileriye dönük endekslemeye geçilebilmesi için Merkez Bankası’nın açıkladığı hedeflerin tekrar inandırıcılığını ve ekonomideki birimler için yol gösterici pusula olma niteliğini kazanması gerekir. Türkiye geçmişte bunu başarmıştı. Bülent Ecevit hükümeti döneminde hazırlanan kapsamlı dezenflasyon ve güçlü ekonomiye geçiş programının daha sonraki hükümet tarafından da uygulanmaya devam edilmesi ile 2002 - 2005 döneminde açıklanan enflasyon hedeflerine ulaşılmış ve göstergeler düzelmeye başlamıştı. Bu başarı sayesinde resmi enflasyon hedeflerinin inandırıcılığı ve itibarı artmış ve sözleşmelerde referans teşkil eder hale gelmişti.
Ama anti-enflasyonist para programının yanı sıra geçmişteki başarıyı getiren kritik unsur o dönemde maliye politikası ile desteklenen güçlü bir dezenflasyon programının uygulanmış, kurumsal yapının güçlendirilmiş ve bütçede arka arkaya yüksek faiz dışı fazla verilmiş olmasıydı. Diğer ayakları zayıf tutup, ücretler politikası tarafında aksiyon almak, satın alma gücü zaten zayıflamış olan ücretlilere haksızlık olur.
Kısacası; gelecek enflasyona göre ücretleri belirlemek para ve gelirler politikası arasında uyumu sağlar, ücret-fiyat sarmalını kırar ama bunun koşulları şu anda yoktur. Enflasyonun altındaki ücret artışları toplumdaki eşitsizliği ve farklı gelir grupları arasındaki uçurumu daha da artırmaktadır. Satın alma güçleri zaten çok gerilemiş olan düşük gelir gruplarını enflasyon karşısında daha kırılgan hale getirmektedir.