İlahiyat fakülteleri çeşitli dini grupların kuşatması altında
ESKİ Diyanet İşleri Başkanlarından, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi bünyesindeki “Kur’an Araştırmaları Merkezi” (KURAMER) Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, Dünya +’nın geçen cumartesi yayınlanan sayısında “Kanaat Önderi” bölümümüzün konuğu oldu.
Hakan Güldağ ve Şeref Oğuz’la birlikte yaptığımız sohbete ayırdığımız geniş yere sığmayan bazı bölümlerini Kurban Bayramı arifesinde sizlerle paylaşmak istedim.
Prof. Ali Bardakoğlu’na sorduğumuz sorulardan biri şuydu:
- Bazı araştırmalara göre ilahiyat fakültelerindeki öğrenciler arasında bile “deizm”- yaygınlaşıyor. Eğer, “deizm” artıyorsa, bunu neye bağlıyorsunuz?
Prof. Bardakoğlu, yanıta şöyle girdi:
Tarihi süreçte “ilim havzaları ve- İlahiyat fakültelerinde özelde İslam dini, genelde dinler ve dini düşünce hakkında sağlıklı, ilmi esaslara uygun bilgi üretimi yapılır ve bugüne kadar bu sahada üretilmiş bilgiler değerlendirilir. Her bir görüşün değerlendirildiği, sağlıklı cevabın arandığı ilmi muhit oluşturulmaya çalışılır.
Tarihi süreçte “ilim havzaları ve muhitlerinde” bu yolun izlendiğini belirtti:
- Din alanında sağlıklı, hesabı verilebilir, sağlaması yapılabilir bir bilgi ve metodik düşünce peşinde isek bunun adresi üniversite bünyesinde yer alan ilahiyat fakülteleridir.
Ardından günümüzde yaşanan sorunun altını çizdi:
- Ne var ki günümüzde bu fakültelerimiz çeşitli dini grup ve anlayışların dört bir yandan kuşatması altındadır.
Sonra ekledi:
- Bu grupların her biri “doğru dini öğretme ve sapık fikirlerden onları koruma” adı altında ilahiyat fakültesi öğrencilerine yaklaşıyor, onlara imkanlar sunuyor, çoğu zaman öğrencilere “fakültelere diploma için devam etmesi, gerçek ve doğru bilgiyi kendilerinden alması” telkinini yapıyor.
İlahiyat fakültelerinde yaygın olan eğitim anlayışı üzerinde durdu:
- İlahiyat fakültelerimizin önemli bir kesimine beşinci altıncı yüzyıl Nizamiye medreseleri ile başlayan eğitim anlayışını sürdürme eğilimi iyice sirayet etmiş durumdadır.
Bu anlayışın “katı gelenekçi” olduğunu vurguladı:
- Bu yöntem dini dış etkilere karşı koruma refl eksiyle hareket ettiğinden o günden bugüne sanki hayatın akışı ve olaylar hiç değişmemiş gibi klasik kitaplardaki bilgilerin aynen bugüne aktarılmasını din öğretimi olarak yeterli görebilmektedir.
Günümüzün en hararetli yeni konu ve tartışmalarına eski kitaplardan ve ulemadan ilgili- ilgisiz bir söz aktararak müdahil olmak isteyen bir yaklaşımın da hiç eksik olmadığını kaydetti:
- Bütün bunların ciddi bir anlamının ve dışarıda bir karşılığının olmadığını gören, yeni dönemde yeni bir söz söylemek gerektiğine inanan, bunun için de itiraz eden, sorgulayan yeni nesil öğrencilerin klasik hocalarımız tarafından yeterince anlaşıldığı kanaatinde değilim.
Yanıtı şu mesajla noktaladı:
- “İlahiyatlarda deizm var mı?” tartışmasını belki gerçekte bir “deizm akımını” değil de başka bir sorunu göstermesi cihetiyle anlamlı buluyorum.
Çeşitli dini grupların kuşatması altında olan ilahiyat fakültelerindeki öğrencilerin “doğru bilgi” ile donatıldığından emin olabilir miyiz?
İyi bayramlar…
BAŞKASININ DİNDARLIĞINI YARGILAMAK, CÜRET EDİLEMEYECEK SINIR AŞIMIDIR
KURAMER Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’na sorduk:
- İnanç ile ibadet arasında nasıl bir ilişki vardır? İbadetlere dikkat etmeyen bir kişinin inancı da zayıf mıdır?
Yanıta şu cümleyle başladı:
- Bir kimsenin ibadetleri yerine getirip getirmemesini inancının kuvvetli veya zayıf oluşunun ölçütü yapmak son derece yanlıştır. Bu yanlışı ilk defa Hz. Ali’nin hilafeti döneminde Hariciler yapmış ve müslümanlara ağır maliyeti olmuştur.
Bu yanlışa düşülmemesi için de Ebu Hanife başta olmak üzere İslam alimlerinin “amelin imandan bir parça olmadığı” görüşünü benimsediğini kaydetti:
- Dinin emirleri sadece ibadetlerle sınırlı değildir. Hayatımızın daha anlamlı, insanlarla ilişkilerimizin daha sağlıklı, toplum hayatımızın daha huzurlu ve güvenli olması için bir dizi emir ve yasakları vardır.
Bir müslümanın elinden geldiği ölçüde bu emirleri yerine getirmesi, yasaklardan kaçınması gerektiğini anımsatıp ekledi:
- Bunu imanın göstergesi saymak doğru olmaz. Amelin imanın bir parçası olmaması ibadetin değerini düşürmez; aksine müslümanlar arasında fitneyi, ötekileştirmeyi ve ayrışmayı önler.
Ardından şu noktanın altını çizdi:
- Biz önce kendimize bakmalı, kendi kusurumuzu görmeliyiz. Başkasının dindarlığını yargılamak, hele de inancının derecesini ölçmeye kalkmak bir müslümanın asla cüret etmeyeceği bir sınır aşımıdır.
ARAPÇAYI BİLMEK DİNİN ASILLARINI ANLAMAYA YETMEZ
KURAMER Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’na sorduk:
- Geçmişin ve günümüzün kirlerinden, paslarından arındırılmış, saf, arı-duru bir din anlayışı ve pratiği nasıl inşa edilebilir?
Hz. Peygamberimizin veda haccındaki bir uyarısını anımsattı:
- “Size iki şey bırakıyorum; onlara tutunduğunuz sürece yolunuzu şaşırmazsınız. Onlar da, Allah’ın Kitabı ve benim Sünnetimdir.”
Dinin iki ana kaynağının iyi anlaşılmasının öneminin altını çizdi:
- Kur’an’ı ve Sünneti anlamaktan Arapça metnin tercümesinin yapılmasını ve metnin literal (lafzi) anlamının alınmasını ve dinin bundan ibaret görülmesini kastetmiyorum. Onu öteden beri selefiler yapıyor. Çıkar bir yol da değildir.
Ardından ekledi:
- Asıl önemli olan bu metnin, yani Kur’an ve Sünnet’in metninin lafzi anlamını nasıl anlayacağımız ve yorumlayacağımızdır. Dini ilimler bu anlama çabasının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Arapçayı bilmek dinin asıllarını anlamak için yeterli olsaydı, bugün yarım milyar civarında İslam aliminden söz ediyor olurduk. x
Hanefi ve Maturidi gelenekte Kur’an ve Sünneti nasıl anlamamız ve yorumlamamız gerektiğini gösteren çok iyi bir çizgi görüldüğüne dikkat çekti:
- Müslümanların Orta Asya, Kuzey Afrika ve Endülüs tecrübesi, Osmanlı ve Balkan tecrübesi, Tatar bölgelerindeki dini düşünce hareketliliği bize metodoloji konusunda zengin bir tecrübe ve bilgi birikimini miras olarak bıraktı. Kıymetini bilip bu damarı geliştirmeliyiz.
Modern dünyaya seslenebilme üzerinde durdu:
- İslam toplumlarının istikrarı koruyarak gerçekleştirdiği bu sürekli değişimi iyi anlayabilirsek, İslam’ı modern dünyaya seslenen ve sorunlarına cevap veren bir çağrı olarak sunabiliriz. Hicri 3’üncü, 5’inci asıra uzandı:
- Hicri üçüncü beşinci asırlarda yazılmış eserler, geliştirilmiş doktrinler zaman ve toplumuyla diyalektik içinde oluşmuş bakış açılarıdır. Onların bugüne aynen taşınması ile dini anlatmış olmayız.
KURAMER’İN KİTAP SAYISI 52’Yİ BULDU
KURAMER Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu, 2013’te kurulup, 2014’te tam faaliyete geçen Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin araştırma, yayın temposuna işaret etti:
- Bugüne kadar toplam 52 kitabımız çıktı. 17’si araştırma projesinin yayını, 8’i sempozyum kitabı, 2 konferans serisi kitabı, 22’si de bu grupların dışında bağımsız telif ve tercüme kitaplar.