İklim mücadelesine Trump freni!

Arda Öztaşkın
Arda Öztaşkın Akıllı Sürdürülebilirlik

ABD’deki iklim siyasetinin yeniden Trump etkisine girmesi, küresel iklim mücadelesi gündemine adeta bomba gibi düşüyor. 

Trump, ABD ekonomisinin zarar gördüğünü iddia ederek, Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararı almıştı. Bu yeni dönemde de benzer bir eğilim göstereceği konusunda şüphe yok. Dolayısıyla, dünyanın iklim ajandasındaki birçok kritik hedefi baltalayabilecek bir sürece girme ihtimalimiz oldukça yüksek.

Elbette, ilk Trump döneminin üzerinden çok sular aktı. ABD’nin federal sistem yapısı, eyaletlerin ve yerel yönetimlerin bu konuda farklı karar alma direncini destekliyor. İklim karşıtı söylemlerin dile getirildiği Washington koridorlarının aksine, Kaliforniya gibi “yeşil kalkınma” vizyonunu açıkça benimseyen eyaletler, büyük çaplı yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapmaya devam ediyor. 

Fakat burada kilit soru şu: Yeni Trump dönemi, tüm bu çabaların önünü ne derece tıkayabilir? Başkanın ilk döneminde izlediği politikalar gözleri yeniden fosil yakıt sektörüne çevirmişti. Şayet ABD, bu politikaları daha da sert şekilde uygularsa, bugün dünya piyasalarında ciddi bir dönüşüm geçiren enerji sektöründe ‘kömür ve petrol’ için yeniden can suyu olabilir.

Sadece bu da değil. ABD’nin iklim politikalarından geri adım atması, riskli bir “takip etkisi” yaratabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, kısa vadede maliyetleri düşürmek için çevresel standartları gevşetme eğilimine girebilir. 

Kurumsal dünya ne yapacak?

Kurumsal dünya cephesinde ise bambaşka dinamikler var. ABD’deki Fortune 500 şirketlerinin önemli bir bölümü, sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm stratejilerini uzun vadeli rekabet avantajı olarak görüyor. Google, Apple, Microsoft, Walmart gibi devlerin karbon nötr hedefleri, artık kurumsal itibarın yanı sıra yatırımcı gözünde de ciddi bir değer oluşturuyor. 

Bununla birlikte Trump’ın yeni dönemi ve bazı eyaletlerde çıkan anti-ESG yasaları, kurumsal dünyanın bir kısmını da artık tavrını göstermekten çekinmeyeceği bir noktaya getiriyor. Örneğin, küresel finans devleri bir bir Net-Sıfır Bankacılık İttifakı'ndan (NZBA) ayrılmaya başladı. Bunlar arasında Citi, Bank of America, Morgan Stanley, Goldman Sachs gibi çok büyük oyuncular var. 

Konu sadece ‘iklim’ değil!

Avrupa Kıtası’nda, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ile yüksek karbonlu ürünlerin AB piyasasına girişine ek maliyet getirmeye hazırlanılıyor. Trump yönetimi buna karşı sert bir “korumacı” yol izlerse, “iklim temelli ticaret savaşları” ile hem ekonomik hem de diplomatik açıdan tehlikeli bir döneme girme riski var. Böylece; iklim iş birliği, küreselden çıkarak daha bölgesel ve rekabete dayalı bir düzene kayabilir.

Elbette, bir de oyunda devasa Çin var. Hem dünyanın en büyük sera gazı salımı yapan hem de yenilenebilir enerji teknolojilerinde lider olan Çin, ABD’nin uluslararası iklim politikalarından geri adım atması durumunda boşluğu hızla dolduracaktır. 

Bu, jeopolitik açıdan önemli… İklim diplomasisi, artık sadece bir çevre konusu değil, büyük güçler arasındaki teknolojik ve ticari rekabetin de merkezinde yer alıyor. ABD’nin sözde “iklim liderliği” koltuğundan inmesi demek, Çin ve AB gibi blokların, yeşil enerji pazarlarında, elektrikli araç teknolojilerinde ve karbon ticaretinde öne çıkması demek. 

Temiz enerjiden geri dönüş yok!

Bu arada, küresel ölçekte yenilenebilir enerji ve temiz teknolojiler geri dönülmez bir yola girmiş durumda. Rüzgâr ve güneş enerjisi kurulum maliyetleri, son on yılda dramatik şekilde düştü. Artık birçok bölgede, yeni bir güneş veya rüzgâr santrali kurmak, mevcut kömür santralini işletmekten daha ekonomik. 

Trump yönetiminin, küresel piyasaların temiz enerjiye yönelimini tamamen engellemesi zor. Dahası, büyük enerji şirketlerinin de portföylerini çeşitlendirme yoluna gitmesi, fosil yakıtlara bel bağlamanın uzun vadede riskli olduğunu gösteriyor.

Sonuçta

Yeni Trump dönemi, ABD’de federal politikaları gevşeterek, iklim kriziyle mücadeleyi sekteye uğratma potansiyeline sahip. Ancak farklı eyaletlerdeki direnç, özel sektörün sürdürülebilirlik hamleleri ve uluslararası arenanın duruşu, bu etkiyi sınırlamaya çalışacak. 

Peki, iklim krizinin giderek sertleştiği dünyada, bu güçler savaşı bizi nereye sürükleyecek? Eğer ABD, dünyanın geri kalanından uzaklaşarak iklim cephesinde tamamen kendi çıkarlarına göre hareket edecek olursa, önümüzdeki dönemde yeşil ekonomi üzerinden ticaret savaşları ve küresel rekabetin kızışması kaçınılmaz görünüyor. 

Öte yandan, her kaybedilen yıl, kritik eşiğin aşılması ve iklim felaketlerini durdurma şansının biraz daha yitirilmesi demek. Bu nedenle, yeni Trump dönemi sadece ABD için değil, küresel ölçekteki iklim politikaları ve sürdürülebilirlik stratejileri için de en büyük “stres testi” olmaya aday. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gerçeğin peşinde! 08 Ocak 2025