İklim krizi ile mücadelede yenilikçi bir model: Karma finansman
Özellikle devletten beklenen eğitim, sağlık, bakım hizmetleri, işsizliğin giderilmesi gibi alanlarda, ihtiyaca cevap vermek ve aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak noktasında yeni yatırım modelleri ile tanışıyoruz. “Blended finance” yani “karma finansman” bunlardan biri.
Karma finansman, gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir kalkınmaya yönelik ek finansmanın harekete geçirilmesi için kalkınma finansmanı ve hayırsever fonların stratejik kullanımı olarak tanımlanıyor.
Yatırımcılara finansal getiri sağlarken, ticari sermayeyi sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunan projelere yönlendiren bu yenilikçi yaklaşım, gelişmekte olan ülkelerin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşmak için finansman açığını kapatmaya yardımcı olmayı hedef alıyor.
Özellikle, Hindistan, Bangladeş, Kamboçya gibi devlet bütçesinin sınırlı olduğu ülkelerde, “sosyal girişimcilik”, “mikrofinans” gibi yatırım modelleriyle söz konusu karma finansman yöntemleri yıllardır uygulanıyor. Dünyada da hızlı bir şekilde yaygınlaşması beklenen bu modelin odak alanlarından biri de, iklim krizi.
2050'ye kadar net sıfır emisyona ulaşmak ancak doğaya saygılı bir toplum yaratmakla mümkün olacak. Doğaya duyarlı bir dünya inşa etmek ve 2030 küresel iklim hedeflerine ulaşmak için iklim finansmanı akışlarını en az yüzde 590 oranında artırmak, muazzam bir kaynak seferberliği gerektiriyor. Karma finansman, işte bu noktada, doğayı ve iklimi korumaya yönelik finansmanı ölçeklendirilmesi ve yıllık 700 milyar dolarlık biyoçeşitlilik finansman açığının kapatılması için kilit bir rol üstlenebilir.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF), doğa için karma finansmanın ölçeklendirilmesine yardımcı olacak 3 koşul olduğunu ifade ediyor. WEF, bu üç koşunu şöyle tanımlıyor.
1-Güçlü koalisyonlar kurmak
İlk olarak, kilit biyoçeşitlilik alanlarını finanse etmek için iddialı koalisyonlar kurulması gerekiyor. Küresel Kuzey ve Küresel Güney arasında farklı uluslararası kuruluşlar arasında ortaklıklar kurulması, hem iklim eylemini hızlandırmak ve hem de doğayı koruma ortak hedefi ne yönelik finansmanı büyütmek için kritik öneme sahip. Öyle ki, G17’nin, tek başına herhangi bir ülkeden daha fazla etki yaratacağı konusunda kimseni şüphesi yok. Örneğin; Küresel Mercan Resifleri Fonu (GFCR), küresel sıcaklık artışının dünyanın kalan mercan resifi popülasyonlarına yönelik tehdidini ele almayı amaçlayan BM Ajansları, uluslar, hayırseverler, özel yatırımcılar ve kuruluşlardan oluşan bir koalisyon. GFCR, 2020-2030 yılları arasında mercan resiflerinin korunması için 500 milyon dolar yatırım yapmayı planlıyor. Bu yatırım oranı, koalisyon olarak hareket etmenin ne derede önemli olduğunu ortaya koyuyor. Dünya Ekonomik Forumu raporuna göre, geleneksel ekolojik bilginin yaygınlaştırılması ve yerli halkların doğa temelli çözümlerde “ortak yatırım liderleri” olarak güçlendirilmesi, hem doğa üzerindeki kurumsal eyleme, hem de doğanın uzun vadeli sağlığına değer katacak.
2-Kalkınma bankaları için doğanın ana akım yatırıma dönüşmesi
İkinci olarak, karma finansmanın yaygınlaştırılması için doğa ile ilgili hususların çok taraflı kalkınma bankalarının operasyon ve politikalarında yaygınlaştırılması gerekiyor. Çok Taraflı Kalkınma Bankaları (MDB), gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve sosyal kalkınma faaliyetleri ile yatırım projeleri için kredi ve hibe şeklinde mali destek ve profesyonel danışmanlık sağlayan ve birçok ülkenin bir araya gelerek oluşturdukları kurumlar olarak tanımlanıyor. Geçtiğimiz Haziran ayında Paris’te gerçekleşen Yeni Küresel Mali Pakt Zirvesi kapsamında, çok taraflı kalkınma bankalarının gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelesine destek için gelecek yıllarda kredi tahsis etme kapasitesini 200 milyar dolara çıkarması çağrısı yapıldı. MBD’lerin karma finansman araçlarının geliştirilmesinde ne derece büyük bir etkiye sahip olduğu daha önce de gördük. Örneğin, Dünya Bankası'nın Yaban Hayatı Koruma Tahvili (WCB), 150 milyon dolarlık sonuca dayalı bir tahvil. Bunun gibi, Küresel Mercan Resifleri Fonu da, çok taraflı kalkınma bankaları ve Yeşil İklim Fonu'ndan yararlanıyor.
3-İklim ve biyoçeşitlilik finansmanını “siyaset üstü” tutmak
Üçüncü olarak, iklim ve biyoçeşitlilik finansmanının siyasi ve ekonomik süreçlerden ayrı tutulması kilit önem taşıyor. Seçim sonuçları ne olursa olsun, bunun biyoçeşitliliğin korunması ve iklim krizi ile mücadele için gerekli olan finansman kaynakları önünde engel oluşturmaması çok önemli. Öte yandan ekonomik zorlukların, kurumsal bütçelerin daralması ile sürdürülebilirlik yatırımlarını etkilediğini sıklıkla görüyoruz. Dolayısıyla doğaya yönelik fonların tutarlı bir şekilde akışının sağlanması için güçlü ulusal politikaların oluşturulması gerekiyor. Bu süreçte, finansman mekanizmalarının esnek bir şekilde yapılandırılması mümkün olabiliyor. Örneğin; Küresel Mercan Resifleri Fonu, Almanya, Kanada, Fransa ve Birleşik Krallık da dahil olmak üzere çeşitli paydaşlardan fon sağlıyor. Birden fazla üye devlet, çok taraflı kurumlar ve özel sektör ile işbirliği yapmak, fonun tek bir aktöre bağımlı kalmasını engellerken, ulusal politikalardaki değişimlere karşı da daha dayanıklı hale getiriyor.