İklim Kanunu geliyor ama…

Sercan BAHADIR
Sercan BAHADIR Gümrükte Gündem

Çevre, iklim ve doğa konuları sadece bir ülkeyi ya da kıtayı ilgilendirmiyor. Tüm ülkelerin bir araya gelerek bu sorunlara çözüm bulmaya çalışmaları, ortak hareket ederek hep birlikte çözüm odaklı yasal ve kültürel bir yaklaşım gerçekleştirmeleri gerekiyor. Bu konuda dünyanın bütünlük içinde hareket etmesi gerekirken, maalesef bu şekilde ilerlemek çok mümkün olamıyor. Bu bütünlük Paris İklim Anlaşması ile oluşturulmaya çalışılsa da birçok ülke anlaşmayı halen imzalamıyor ya da hayata geçiremiyor. Kaldı ki Trump da ikinci döneminde ilk olarak bu anlaşmadan çekileceğini duyurdu. Dolayısıyla, çevre sorunlarını çözme konusunda en önemli iki engele işaret edildiğini söyleyebiliriz; bunlardan birisi örgütlenme, diğeri ise maliyete katlanma.

Çevre sorunlarına karşı tedbir almak, şirketlerin ve devletlerin ilave maliyetlere katlanması anlamına geliyor. Karbon ayak izini azaltıcı tedbirler, şirketlerde ciddi bir şekilde dönüşüm gerektiriyor. Bu dönüşümün yerine getirilememesi durumunda çevre vergisi ya da regülasyonları ile karşı karşıya kalınıyor. Bu da hem devletlere hem de şirketlere ilave bir maliyet oluşturuyor. Bu noktada, bu maliyetin nasıl karşılanacağı önemli bir mesele olarak karşımıza çıkıyor.   

Trump 2.0 dönemiyle başlayan ve tartışılan ticaret savaşları, küresel salgından bu yana birçok ülkenin hala enflasyonla yaşıyor olması, tedarik zincirindeki kırılmaların girdi maliyetlerini yükseltmesi gibi konular maalesef çevre ile ilgili konuları tekrar gözden geçirmeye itiyor. İşte bu noktada, ülkemizde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız beklenen İklim Kanununu TBMM’ye geçen hafta sundu.

Kanun neleri içeriyor?

İlk İklim Kanunumuz nihayet yasalaşma sürecine giriyor. 20 madde, 2 geçici madde içeren kanun teklifi, aynı zamanda 3 farklı kanunda değişiklik içeriyor. Kanun kapsamında Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) kurulması öngörülüyor. ETS sisteminin kurulmasıyla AB ile olan rekabet dezavantajımız ortadan kaldırılacak ve ülkemizde tahsil edilen sertifika bedellerinden oluşan bir fon ile çevre konusunda ciddi bir finansman da sağlanmış olunacak. Ayrıca, Türkiye Gümrük Bölgesinde ithal edilen malların gömülü sera gazı emisyonlarını ele almak için Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) oluşturulması öngörülüyor. Bu mekanizma, Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenecek ve böylece mütekabiliyet gereği AB ile aramızda yasal açıdan bir ayrımcı uygulama giderilmiş olacak.

Diğer taraftan, ilgili kanun değişikliğiyle İklim Değişikliği Başkanlığına kurumlar arası bir koordinasyon görevi veriliyor. Başkanlık, sera gazı emisyon azaltımı ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerinde koordinasyon yetkisine sahip olacak. Karbon fiyatlandırmasına ilişkin piyasaya dayalı mekanizmaların düzenlenmesinin de yine Başkanlığın yetkisinde olacağı anlaşılıyor.

İklim Değişikliği Başkanlığı, ulusal ve sektörel raporlar hazırlayabilecek ve finansal kaynakları yönlendirmeyi kolaylaştırmak üzere iklim değişikliği teşvik mekanizmaları geliştirebilecek. Ayrıca, Başkanlığın Türkiye Yeşil Taksonomisi’ni de kurması bekleniyor. Bizim için çok önemli olan döngüsel ekonomi hedefleri ve sıfır atık uygulamaları doğrultusunda, ürünlerin yeniden kullanımı, atıkların yan ürün veya alternatif ham madde olarak kullanılması, geri dönüşüm ve geri kazanım ile elde edilen ürünlerin zorunlu kullanım oranları da Başkanlığın görevleri arasında yer alacak.

Bir diğer önemli konu ise uygulamanın ne zaman yürürlüğe gireceği. Kanunla birlikte gelen yükümlülükler için kurumlara verilen sürenin son tarihi 31 Aralık 2027. Bu tarihin bir yıla kadar uzatılması konusundaki karar yetkisi Cumhurbaşkanına veriliyor.

AB’de yeni düzenleme yapıldı

Avrupa Komisyonu, Omnibus Sürdürülebilirlik Teklifini 26 Şubat 2025'te yayımladı ve bu düzenleme ile CBAM özelinde (Carbon Border Adjustment Mechanism) ciddi anlamda basitleştirme ve muafiyetlere yer verdi.

İlk olarak, CBAM'a tabi malları AB'ye ithal edenler için bir muafiyet getiriliyor. CBAM raporlamasının küçük ithalatçılar üzerindeki olumsuz etkileri tartışma konusu oluyordu. Buna karşılık olarak, yılda 50 tondan az CBAM kapsamındaki mal veya yılda 100 ton gömülü karbon emisyonu içeren mal ithal eden şirketlerin bu uygulamadan muaf tutulacağı belirtiliyor. Bu muafiyet ile AB’deki ithalatçıların %90'ının CBAM raporlama ve sertifika gerekliliklerinin kapsamı dışına çıkacağı tahmin ediliyor.

Diğer taraftan, CBAM sertifikasını satın alma zorunluluğu erteleniyor. CBAM, 2026'da kesin aşamasına geçmesine rağmen, CBAM sertifikasını satın alma zorunluluğu 2027'ye erteleniyor. Böylece, raporlama süreçlerinin bir yıl daha uzatıldığı anlaşılıyor. Düzenlemede cezalara yönelik olarak gelişmelere de yer veriliyor. Veri tutarsızlıkları veya küçük hatalardan kaynaklanan cezalar azaltılıyor. Ancak CBAM'dan kaçınmak için hileli davranışlara (örneğin, ithalatın bölünmesi gibi) karşı daha sert cezalar getirilmesi taahhüt ediliyor. Bu cezaların, önceki cezalardan üç ila beş kat daha büyük olabileceği tahmin ediliyor.

Ne yapılmalı?

İlk kez İklim Kanunumuzun hayata geçmesi memnuniyet verici. Kamu tarafında ETS, SKDM gibi uygulamaların bir yol haritası olarak bu kanun net olarak önümüze geliyor. Bu nedenle, şirketlerin bu uygulamaları gündemlerinde tutmaları gerekiyor. Hem üretim maliyetleri hem üretimlerin dönüşmesi hem de dönüşümün daha ucuz finansman maliyetleri çözümü için artık daha odaklı ve sistematik ilerlemek gerekiyor. Ancak, AB’de yaşanan erteleme ve muafiyet uygulamaları bu kapsamdaki çalışmalara sirayet edebilir. Bu da bize yasal düzenlemeler için ilave zaman olarak yansıyabilir.

Diğer taraftan, AB tarafında yaşanan gelişmeler çevre konularının çok da arzu edilen hızda gitmeyeceğini gösteriyor. Yeni düzenlemeyle bir muafiyet eşiği getirerek ithalatçıların önemli kısmının kapsam dışına çıkartılması, AB için ekonomik kaygıların daha öne çıktığını gösteriyor. Trump tarafından AB’nin de hedef alınacak şekilde bir ticaret savaşının başlatılması, AB tarafında ciddi tedirginlik yaratıyor. İhracat pazarında bir vergi ile karşılaşırken içeride de regülasyonlar ile maliyetlerin artırılması bir muafiyet getirilmesinin ve ertelemenin ana gerekçesi gibi duruyor. Bir anlamda bize de nefes aldıracak olan yeni gelişme, bizi AB pazarında daha da avantajlı duruma çıkaracak gibi duruyor.

 

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar