İklim finansmanının damlalarına değil, sellerine ihtiyacımız var

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Gökçe Nur ATAMAN

Enerji Yatırımları Danışmanı

Küresel enerji, politika ve finans ortamına ilişkin daha geniş görünüm, hem talep hem de arz tarafında gelişmeye devam ediyor. Nükleer enerji ve finans ortamı, net sıfırı gerçekleştirmek için önemli yatırımlara duyulan ihtiyaç, birçok enerji piyasasının, özellikle de elektrik piyasalarının, kritik uzun ömürlü üretim ve iletim varlıklarına ve sistem esnekliği önlemlerine yeterli düşük karbonlu yatırımları yönlendiremediği bir zamanda ortaya çıkıyor. Enerji arzının geleceğini tahmin etmek karmaşıktır ve belirsizlikler yüksektir. Ancak, hemen hemen tüm ileriye dönük normatif senaryolarda, nükleer enerjinin karışımdaki payının önemli ölçüde artması dikkat çekicidir. Genel olarak bir senaryo, karbon giderme ve sürdürülebilirlik hedeflerinde ne kadar iddialıysa, nükleerin rolü de o kadar büyüktür. Örneğin, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) P3 'orta yol' senaryosunda, nükleer üretimin 2050'ye kadar altı katına çıkacağı belirtildi.

Nükleer reaktör teknolojileri, esnek bir yapıya kavuşmalı

Nükleer enerji, karbon emisyonlarını azaltmada ve enerji güvenliğini artırmada kilit bir rol oynamaktadır. Elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşmasıyla birlikte nükleer enerji, bu süreçte tamamlayıcı bir unsur olabilir. Ancak, nükleer reaktör teknolojilerinin, yenilenebilir enerji kaynaklarının değişkenliği ile uyum sağlayacak şekilde daha esnek bir yapıya kavuşması gerekiyor. Bu dönüşüm, nükleer enerjinin hibrit enerji sistemlerine entegrasyonunu kolaylaştıracaktır. Elektrik üretiminin karbonsuzlaştırılması, küresel iklim hedeflerine ulaşmak için tek başına yeterli değildir. Endüstriyel süreçler ve ulaşım sektörü gibi elektrik dışı sektörlerde de önemli ölçüde emisyon azaltımı sağlanabilir. Nükleer enerjinin, bu sektörlere iki temel şekilde katkıda bulunabileceği öngörülüyor; Nükleer Isının Doğrudan Kullanımı: Gelişmiş nükleer reaktörler, çelik üretimi, çimento üretimi ve kimya endüstrisi gibi sektörler için yüksek sıcaklıkta işlem ısısı sağlayabilir. Hidrojen Üretimi: Nükleer kojenerasyon, termokimyasal veya elektroliz yöntemleriyle temiz hidrojen üretilebilir. Bu hidrojen, ulaşımda ve endüstriyel uygulamalarda düşük karbonlu bir yakıt olarak kullanılabilir. Giderek artan nüfus, iklim değişikliğinin etkileri ve temiz, düşük karbonlu enerji temini gibi zorluklar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, uzun vadeli enerji güvenliğini ve su stresi yönetimini sağlamak açısından kritik öneme sahiptir. Bu nedenle bazı ülkeler, nükleer enerji programlarını yalnızca elektrik üretimiyle sınırlı tutmayarak, nükleer destekli deniz suyu arıtımı ve düşük karbonlu (veya yeşil) hidrojen üretimini de kapsayacak şekilde genişletmiştir. Örneğin Hindistan’da nükleer enerjinin enerji portföyündeki payı şu anda yaklaşık %2’dir (ulusal şebekeye 7 GW elektrik katkısı sağlanmaktadır) ve bu oranın 2030’ların ortalarına kadar yaklaşık 22 GW’a yükselmesi bekleniyor. Hindistan’ın bu alandaki çabaları, nükleer kojenerasyon projelerinin iklim değişikliği ile mücadelede ve uyum sağlama süreçlerindeki rollerini anlamak için kapsamlı bir sistem mühendisliği yaklaşımına dayalı matematiksel bir çerçevenin geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bhabha Atom Araştırma Merkezi (BARC) ve Homi Bhabha Ulusal Enstitüsü, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) yenilikçi nükleer reaktörler ve yakıt döngüleri metodolojisinden ilham alarak, nükleer kojenerasyon projelerinin değerlendirilmesi için bir analiz çerçevesi geliştirmiştir. Bu çerçeve, nükleer kojenerasyon sistemlerinin teknik, ekonomik ve çevresel özelliklerini değerlendirmek için çok kriterli karar analizi ile birleştirilmiştir. Hindistan özelinde yapılan uygulamalar, yalnızca maliyet temelli değerlendirmelere odaklanmamakta, aynı zamanda nükleer kojenerasyon projelerinin karbon azaltım maliyeti perspektifinden ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. 

Petrol şirketleri de nükleer enerjinin potansiyelini görüyor

Nükleer kojenerasyon sistemlerinin potansiyeli, yalnızca enerji üretimini değil, aynı zamanda su arıtımı, yeşil hidrojen üretimi ve karbon azaltımı gibi alanlarda çok boyutlu bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Bu projelerin çok yönlü bir çerçeveyle değerlendirilmesi hem yerel hem de küresel iklim hedeflerine ulaşmada kritik bir rol oynayabilir. Uluslararası ve ulusal petrol şirketleri, nükleer enerjiyi enerji güvenliğini artırma ve istihdam yaratmaya katkı sağlama aracı olarak görmektedir. Bu tür ortaklıklar, petrol ve gaz şirketlerinin finansal kaynaklarını ve proje yönetim becerilerini kullanarak yeni pazarlara erişim ve gelir akışları elde etme fırsatları sunar.

TotalEnergies’in GDF Suez, Areva ve EDF ile birlikte Birleşik Arap Emirlikleri’nin Abu Dabi şehrinde nükleer reaktörler inşa etme girişiminde bulunması (başarısız olsa da), aynı şirketin daha yakın dönemde nükleer enerji için uzun vadeli elektrik alım anlaşmalarına olan ilgisi ve ExxonMobil’in 2050’ye kadar net sıfır emisyona ulaşma taahhüdü kapsamında küçük modüler reaktörlerin (SMR) süreçleri elektriklendirme potansiyelini vurgulaması yer alıyor. Viaro Energy ve newcleo gibi daha küçük enerji şirketleri de nükleer teknolojiyi kullanarak petrol ve gaz altyapısını karbonsuzlaştırmak için ortaklıklar araştırmaktadır. Rusya Federasyonu’nda ise, Rosatom ve ülkenin en büyük petrol ve gaz şirketleri de dahil olmak üzere potansiyel ticari ortaklar arasında SMR’lerin inşası konusunda görüşmeler sürmektedir. SMR’ler büyük, iyi bağlantılı enerji sistemlerinde baz yük elektrik sağlamak için büyük reaktörlerin yanında konuşlandırılabilir. Ancak, bu tür pazarlarda SMR’ler, daha büyük nükleer reaktörlere göre önemli bir avantaj sunmamaktadır ve genellikle sadece eşdeğer ya da daha düşük elektrik üretim maliyetine ulaşmaları durumunda ekonomik anlamda mantıklı olacaktır. Bununla birlikte, büyüyen enerji talebine sahip bir ülke için, tek bir büyük ünite yerine bir dizi küçük reaktör inşa etmek, talep artışını veya mevcut finansal kaynakları karşılamak adına farklı bir yaklaşım sunabilir. SMR’ler, hizmet ettikleri pazarlara bağlı olarak büyük reaktörlerden farklı gelir hedeflerine sahip olabilir. Sınırlı araziye sahip veya sürekli güneş ve rüzgar kaynaklarına erişimi olmayan bir piyasa, daha düşük bir getiri oranını kabul etmeye daha istekli olabilir. Kanada Altyapı Bankası gibi etki yatırımcıları, SMR’ler gibi yenilikçi ve sürdürülebilir projeleri finanse etmeye odaklanıyor. 2053 sıfır karbon hedefini hedefleyen Türkiye, nükleer kapasitesini yakın zamanda artırmaya devam edecek. Ülkenin kuzeyinde yapılması planlanan ikinci nükleer santral için görüşmeler devam ediyor. Ankara, Rus, Güney Koreli ve ABD merkezli nükleer tedarikçilerle temas halinde. Mevcut projelerin tamamlanması ve bölge ülkeleri ile nükleer tedarikçileri arasındaki öngörülen inşaat anlaşmaları sayesinde, Türkiye, Ortadoğu ve Afrika'daki nükleer elektrik üretim kapasitesinin önümüzdeki 20 yılda hızla artması bekleniyor.  

Elektrik üretiminin %95'inden fazlasını oluşturan fosil yakıtlar, tüm bu ülkelerin mevcut enerji ihtiyaçları için birincil kaynaklardır. Bölgedeki nükleer güç kapasitesindeki büyüme, yalnızca bu kaynaklara olan bağımlılığın azaltılmasına değil, aynı zamanda enerji güvenliğinin sağlanmasına ve nüfus ve ekonomik büyümeden kaynaklanan artan enerji talebinin karşılanmasına da yol açacaktır. İklim finansmanının damlalarına değil, sellerine ihtiyacımız var ama mevcut piyasa ve politika ortamları, hem nükleer enerji hem de daha geniş anlamda temiz enerjiye geçiş için, net sıfır için gereken yatırım ölçeğini öngörülen zaman dilimlerinde harekete geçiremeyebilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar