İklim en ciddi küresel risklerin başında geliyor
Ece Mert
Çetinkaya Avukatlık Bürosu İş Geliştirme Sorumlusu
İklim krizi ve toplumsal krizler 2022’nin en önemli kısa vadeli riskleri olarak görülüyor. Geçim sıkıntıları, toplumsal bölünmeler, pandemi ve akıl sağlığı sorunlar başlıca riskler olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı onaylanması iklim değişikliğiyle mücadelede çok önemli bir adım.
İklimle mücadelede başarısızlığın hem kısa hem uzun vadede hala en önemli tehdit olmaya devam ediyor. Paris Anlaşması, Türkiye’nin iklim politikasında yeni bir dönem başlatacak. Türkiye’nin 2053 net sıfır taahhüdünü gerçekleştirmek için iddialı emisyon azaltım hedefleri koyması bekleniyor. Kömürden ve kömüre dayalı enerji politikalarından çıkmak, bu yoldaki en önemli ilk adım. İklim değişikliği ve küresel ısınma ile mücadele hedeflerine paralel olarak yapılan değişiklikler, Paris Anlaşması ile uyumlu. Küresel regülasyonların yanı sıra yerel değişikliklerin de hız kazanması ve devlet teşkilatının amaca yönelik düzenlenmesi, hedeflere ulaşılabilirlik açısından önemli bir adım kabul edilmelidir. Bu gelişmelerin ışığında gelecekte daha fazla iklim ilişkili regülasyonlar yapılması da öngörülüyor.
WEF tarafından 17.ncisi yayımlanan Küresel Riskler Raporu 2022’de iklim krizi ve toplumsal krizlerin 2022’nin en önemli kısa vadeli riskleri olarak görüldüğünü de vurgulayan Mert, “Geçim sıkıntıları, toplumsal bölünmeler, pandemi ve akıl sağlığı sorunları başlıca riskler olarak öne çıkıyor. İklim kriziyle mücadelede başarısızlık ise hem kısa hem uzun vadede hala en önemli tehdit olmaya devam ediyor. Paris Anlaşması 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında kabul edildi ve 4 Kasım 2016 yılında yürürlüğe girdi. Anlaşma; BMİDÇS’nin uygulanırlığını artırmayı, küresel ortalama sıcaklık artışında azalma sağlamayı, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlayabilme kabiliyetini artırmayı ve iklim değişikliğine direnci geliştirmeyi amaçlıyor. Bunun yanında Anlaşma çerçevesinde ekonomik kalkınma sürecinde düşük emisyonlu ve iklim dirençli bir yol benimsenmesi de teşvik ediliyor.
Türkiye’deki durum
Türkiye, 6 Ekim 2021 tarihinde “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesinin benimsendiğini vurgulayarak, anlaşmayı imzalamasından beş sene sonra “gelişmekte olan bir ülke olarak Anlaşma’nın ve mekanizmalarının ekonomik ve sosyal kalkınma hakkına halel getirmemesi kaydıyla uygulayacağı” çekince beyanıyla onayladı. Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı’nı düzenleyen 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve bakanlıklara bağlı, ilgili, ilişkili kurum ve kuruluşlar ile diğer kurum ve kuruluşların teşkilatı hakkındaki 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde değişikliğe gidildi.
Kararname ile; Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bünyesinden alınan Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü, Bakanlık merkez birimleri arasına; Meteoroloji Genel Müdürlüğü ise bağlı kuruluşlar arasına dahil edildi. Bu değişikliklere ek olarak Bakanlık’a bağlı kuruluş olarak İklim Değişikliği Başkanlığı oluşturuldu. 1 sayılı Kararname Madde 417’nin birinci fıkra (ı) bendinde yer alan “çevre, kuraklık, çölleşme, diğer” ibaresi, “çevre kirliliği, kuraklık, çölleşme ve benzeri sebeplerden kaynaklanan” şeklinde değiştirildi. Türkiye, dünyada en fazla sera gazı emisyonuna neden olan ülkeler arasında 16. sırada ve kişi başı emisyonları her gün artıyor. Bu anlaşma sera gazı emisyonlarının azaltımı için de çok önemli olacak” şeklinde konuştu.