İkinci Trump dönemi politikaları
Her ne kadar ABD ve Dünya medyasının ekseriyeti tarafından başabaş bir yarış olacağı iddia edilmekte idiyse de seçim Trump’ın net bir üstünlüğüyle sonuçlandı. Aslında her şey Biden’ın başkan adayları münazarasında daha önce göstermiş olduğu bunama emarelerini daha da endişe verici bir şekilde ortaya koyması ile belli olmuştu. Harris’in adaylığı ise ilk başta bir heyecan yaratsa da, beklendiği gibi zaman geçtikçe performansı iyice düştü. Hatta, çoğu ekonomik ve sosyal politika konusunda 2 aday benzer şeyler söylerken Harris’in kalan tek silahı kürtaj yasası oldu. Trump da akıllıca bir şekilde kürtaj ile ilgili söylemlerini kampanya boyunca fazla kullanmayarak bu konuda endişeleri olan seçmenleri yatıştırdı. Tabii, bir tanesinde resmen ölümden dönmek olmak üzere kendisine 2 kere suikast teşebbüsünde bulunulması da Trump’ın oylarını artıran bir faktördü. Bu arada gene sondaj şirketlerinin büyük beceriksizliğine (ya da yandaşlığına) şahit olduk. Son dakikaya kadar çok yakın bir yarış olacağını öngören bu şirketler bir kez daha sınıfta kaldılar. Bu yanılgıda seçim öncesi araştırmalarda Trump’a oy vermeyeceğini ifade eden bir kısım seçmenin sandıkta Trump’a kaymasının etkili olduğunu düşünüyorum.
Tabii ki seçilen adayın seçimlerde vaat ettikleriyle iktidarı süresindeki fiili icraatları çoğu zaman tutmaz. Ancak Trump’ın seçim söylemlerine dayanarak şu konularda aksiyon alacağını düşünebiliriz.
- Önceki yönetimi zamanında başlattığı vergi reformunu devam ettirmek ve kalıcı hale getirmek istiyor. Kurumlar vergisi oranlarını düşürmeyi ve gelir vergilerini azaltmayı içeren 2017 Vergi Kesintileri ve İş Yasası'nı kalıcı hale getirmeyi öneriyor. Amacı, ekonomik büyümeyi teşvik etmek ve Amerikan işletmelerinin vergi yükünü azaltmak. Trump ağırlıklı olarak çok zenginler ve büyük şirketler için getirilen bu vergi kesintilerinin yatırımı ve büyümeyi artıracağını iddia etmekte. Mantık şu şekilde: zenginlerin gelirleri ve servetleri artınca, daha fazla tüketim ve yatırım yapacaklar ve bunun yaratacağı devinim toplumun geri kalanlarına da 'sirayet edecek' (trickle-down). Ancak böyle bir teorinin geçerli olmadığı ampirik gözlemlerle de kanıtlanmış bir durum. Bir ekonomide zenginlerin daha zengin olması tüketim ve yatırım harcamalarını artıran bir durum değil. Hal böyle olunca, nette azalacak olan bütçe gelirlerini artırmak için ya dolaylı vergilerin, ya da enflasyonun artma ihtimali söz konusu olabilecek.
- Trump, ticaret anlaşmalarını yeniden müzakere edeceğini ve özellikle Çin ile olan ticaret dengesizlikleri konusunda sert bir duruş sergileyeceğini ifade ediyor. Her ithal ürüne %10 veya %20 oranında genel bir gümrük vergisi ve tüm Çin ithalatlarına %60'ın üzerinde bir gümrük vergisi uygulayacağını vaat etmekte. Gümrük duvarlarının yükseltilmesi taa Adam Smith’in mukayeseli üstünlük teorisinden beri 2 taraf için de menfi bir politika olarak görülür. ABD’deki tüketiciler ithal ürünleri daha pahalıya almak durumunda kalacakları gibi, Çinli üreticiler de kitlesel üretim sayesinde birim maliyetlerini düşürerek rekabetçi oldukları ürünlerde çok fazla bir atıl kapasite sorunu yaşamaya başlayacaklar. (Bir ülkenin temel endüstrileri kurulurken (Atatürk dönemi gibi) veya özellikle günümüzün küresel ısınma ortamında stratejik önemi çok artmış olan tarım ve hayvancılık gibi sektörleri koruma maksadıyla yapılırsa iktisadi anlamda korumacılığın bir mantığı olabilir.) Trump bu korumacı politikaların Amerikan imalatını artıracağını, iş yaratacağını ve gümrük vergilerinin gelir ve kurumlar vergilerindeki indirimlerin yaratacağı bütçe açığını kapatacağını iddia ediyor.
- Küresel ısınmaya inanmayan Trump petrol, doğal gaz ve kömür gibi fosil yakıtların kullanımını teşvik eden politikaları savunuyor. Daha sıkı çevre düzenlemeleri gibi enerji sektörünün maliyetlerini artıracak politikalara da karşı çıkıyor. Enerji sanayindeki çevre düzenlemelerini ve kamu arazilerinde ve açık denizde petrol ve doğalgaz sondajlarını kısıtlayan politikaları kaldırmayı planlıyor. Eğer bu dediklerini yaparsa, bu durum Dünya’nın geneli için en tehlikeli Trump politikası olabilir. Bu politika sayesinde ABD’nin karbon salınımı artmakla kalmayacak, Trump’ın tavrından destek alan pek çok başka ülke de küresel anlaşmalara ve kısıtlamalara riayet etmemeyi tercih edecektir.
Tabii, herkes için şaşkınlık verici durum ABD’de arka arkaya 3. defa ABD’nin ağırlığı ve konumuna yakışmayacak adaylarla Başkanlık yarışına çıkılmış olması, ve nihayetinde de kampanyasında yalanlara ve saptırmalara başvurmuş birinin hem de bir değil, iki defa seçilmiş olması. İktisat bilimi açısından bakarsak bu patetik durumun “oyun teorisi” bağlamında bir açıklaması olmalı diye düşünüyorum.