İhracattaki sevindiren artış ve sürdürebilirlik
Haziran ayında hem de oransal olarak ve hem de sayısal yönden görülen çarpıcı ihracat artışı, ileriye yönelik olarak beklentilerimizi memnuniyetle yukarı çekiyor.
2021 yılı için ihracat rakamımızın, rahatlıkla 200 milyar ABD Doları olabileceği sözleri keyifle dile getiriliyor ki hiç de abartılı bir rakam olmadığını düşünüyorum.
2023 hedefi olarak belirtilen 500 milyar ABD Doları’nın olamayacağını sürekli ileri süren birisi olarak, bu aşamadan sonra, bazı konulara dikkat ederek, sürdürülebilirlik kavramının ihracatımıza yerleştirilebilmesi halinde, bu 500 milyarlık rakamın gelebileceği yılların çok da uzak olmayacağını söyleyebilirim.
Diyeceksiniz ki, “Hocam fikrini değiştiren ne ki böyle iyimser sözler ediyorsun?”
Aslına bakarsanız benim ihracatımıza bakış açım çok değişmese de küresel değişmeler çerçevesinde, yorumlarıma bazı eklemeler yapmayı gerekli görüyorum.
Daha önce de değindiğim bazı noktaları tekrarlayarak ve yeni edindiğim bazı bilgileri de ekleyip hepsinin ışığı altında bu düzeltmenin nedenlerini tartışmaya açmak isterim.
Gerek Uzak Doğu ile ve gerekse ABD kaynaklarımla yaptığım görüşmelerin yanısıra, yurt içerisinden bazı bilgiler edindim. Ve hatta yaşadığım olaylar, COVID-19 sonrası ortaya çıkan taşımacılık ve özellikle konteyner krizinin küresel ticareti sert bir şekilde etkilediğini doğruluyor.
Boş konteyner döngüsünün sağlanamaması kadar, pandemi sonrası sert bir yükseliş gösteren küresel ticaret için gereken konteynerlerin hem sayısal olarak yetmemesi ve hem de elleçlemelerde görülen aksaklıklarla beraber, ihtiyaç duyulan yerlerde olmayışı da güçlü bir sıkıntı nedeni.
İşte bu pencerelerden baktığımızda Türk ihracatçısı için oluşan fırsat orada ışıldıyor.
Daha önce de belirttiğim gibi, tedarik zincirlerindeki aksamalar alıcıları farklı, hızlı ve güvenilir kaynaklar aramaya yöneltti.
Türkiye de bu aşamada gerek ihracat ürünlerinin bilinen kalitesi ve gerekse küresel ticaretin yoğunlaştığı pazarlara olan makul mesafesi nedeniyle öne çıktı.
Buna bir de özellikle Avrupa ülkelerine konteynerden bağımsız taşıma yapılabilmesine olanak veren coğrafi konumunu eklersek, ihracatçılarımızın çekiciliğinin bir kısım nedeni ortaya çıkıyor.
Türk Lirası'nın yabancı paralar karşısındaki değer kaybının ucuzlattığı işçilik ve yerel girdilerin yarattığı maliyet cazibesini de unutmamak gerekir.
Artışın arkasında sadece bunlar mı yatıyor?
Elbette hayır…
Üreticilerimizin ve ticaret erbabının, iç piyasada yaşanan sıkıntılar nedeniyle ihracata yönelme iştahlarını da unutmamak gereklidir.
Bu böyle devam edecek midir?
Bana sorarsanız, burada uzun süreli bir devamlılık göremiyorum.
Çünkü…
Taşımacılıkta görülen konteyner, gemi bulma, yükleme, boşaltma, aktarma vb. konularında görülen sıkıntılar mutlaka halledilecek ve normale dönüş çabaları sonuç verecek.
İşte o zaman biz Türk ihracatçıları, piyasanın neresinde olacağız?
Bugün, yukarıda saydığım nedenlerle bize yönelmiş olan müşterileri, Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında görülen Şark Kurnazlıkları ile aldatmaya çalışırsak,
Hazır bize gelmiş olan müşterileri kalite, teslimat, fiyat konularında üzersek,
İç piyasamız açıldı diye, ihracat müşterisine sırt dönersek,
Şimdi elimizde olan o ihracat müşterileri için söylenecek tek söz
Gitti gelmez, uçtu konmaz, olacaktır.