İhracatçının bitmeyen kur sınavı
Her 2-3 yılda bir olduğu gibi gündemimiz yine TL’nin aşırı değerli olduğuna, kurun enflasyon kadar artmadığına ve bunun ihracata zarar verdiğine döndü.
Bir süredir farklı ülkelerin reel kur endekslerini inceliyordum. Geçen hafta Alaattin Aktaş Bey, TL reel kur endeksi hakkında yazınca, ben de konuyu bugün okuyacağınız şekilde devam ettirmek istedim.
Kamuoyunda ve özellikle de ticaret camiasında, ihracat artışını kur artışına bağlı görmekten kaynaklanan bu kısır döngü için maalesef yıllardan beri enerjimizi tüketiyoruz. Aynı sınava defalarca giriyor ve yine aynı cevapları veriyoruz. Bünyemizdeki enfeksiyonu tedavi etmek yerine, ateşimizi düşürmek için çalışıyoruz.
İhracatçıların bir kısmı bir süredir fiyat tutturma konusunda sıkıntı yaşıyor ve buna çözüm olarak kurun daha yüksek seviyelere çıkması gerektiğine inanıyor. Şikâyetlerinde haklı olmakla birlikte, çözüm önerilerinde yanılıyorlar.
Kurun artması (diyelim ki; Dolar/TL 40’a çıksın) şu an yaşanan sorunun 5-6 ay boyunca hafiflemesi ve kur geçişkenliği nedeniyle bu süre sonunda tekrar şiddetlenmesi ile sonuçlanır. Ardından yine kur şikayetleri başlar ve süreç böyle devam eder… Nitekim 2012’den beri bunu yaşıyoruz.
Halbuki sorun kurun düşük olması, yani TL’nin değerli olması değil. İhracatımızda iki ana sorun var. Biri ülkede üretim maliyetlerinin hızla yükselmiş olması. Geniş bir kitle bunun çözümünü maliyetleri düşürmekte değil, kur artışında arıyor. İkincisi yüksek katma değerli mal üretimi konusunda son derece zayıf bir performansa sahibiz ancak tabandan bu yönde bir talep, arayış, şikâyet gelmediği gibi şu ana dek yapılan yönlendirmeler, verilen teşviklerden de yeteri kadar fayda sağlanamadı.
Bir ilk soruna odaklanalım, zira gündemde bu var.
Hep söylediğim şeyi tekrarlayım: bir ülkenin ihracatını belirleyen bir numaralı faktör ne ürettiğidir. Ürün gamınız talep edilenle ne kadar örtüşüyorsa ihracat potansiyeliniz o kadar yüksektir. Bunun bir adım fazlası, ürettiğiniz ürünlerle talebi sizin belirleyebilmeniz becerisidir. İkincisi, mal sattığınız ülkelerin gelir düzeyindeki değişimdir. Hedef pazarınız ne kadar büyükse ve ne kadar hızlı büyüyorsa ihracatınız da ona paralel değişim gösterebilir. Yerel paranın değerindeki değişimin ihracat üzerinde etkisi düşük ve kısa vadelidir. Kurun sürekli olarak yükselmesine bel bağlayan bir ihracat anlayışına dair Dünya üzerinde örnek verebileceğimiz bir ülke var mı?
Aşağıda gördüğünüz grafik TL’nin reel değerinin 20 yıllık seyrini gösteriyor. Bu veriyi TCMB her ay açıklıyor. TÜFE bazlı reel kur endeksi, TL’nin ticaret yaptığımız ülkelerin para birimlerine karşı değerini tüketici enflasyondan arındırılmış olarak ölçüyor. ÜFE bazlı endeks ise aynı hesaplamayı üretici enflasyonu verileri ile yapıyor.
Bizim endeksimizde 2003 yılı ortalama kur değeri 100 kabul edilerek hesaplama yapılıyor. Reel kur endeksindeki artış, TL’nin reel olarak değer kazandığını, Türk mallarının yabancı mallar cinsinden fiyatının arttığını gösteriyor.
Gördüğünüz gibi TÜFE bazlı endekste 2012-2023 döneminde TL diğer para birimlerine karşı reel olarak yarı yarıya değer kaybetmiş. ÜFE bazlı endeks ise 2003-2021 döneminde baz yılına göre yüzde 30 civarında düştü.
2023’ün Temmuz ayında TÜFE bazlı reel kur endeksimiz 48,8’e inerek şimdiye kadarki en düşük değerini aldı. Tam da o tarihlerde başlayan ekonomide dengelenme süreci ile reel kur bugüne dek geçen 17 ayda yüzde 37 artarak 67’ye çıktı. Dolayısıyla 2023’ün ortasından bu yana TL’de reel anlamda bir değerlenme var. Ancak bugünkü durumda bile reel kur, 2011-2012 dönemine göre reel kur yüzde 40 zayıf durumda.
Kamuoyunda TÜFE verilerinin güvenilirliğine karşı mesafeli bir duruş var. Bu nedenle son dönemde ÜFE bazlı reel kur endeksine daha fazla itibar ediliyor. Bu veriye bakıldığında Aralık 2021’deki dibinden bugüne dek endeksin yüzde 44 arttığını, Aralık 2024’te 96,7’ye geldiğini görüyoruz. ÜFE bazlı endeksi kendimize baz alırsak, bu defa da TL’nin aşırı değerli olduğunu söylemek mümkün değil. Olsa olsa, “adil değerinde” diyebiliriz. Önceki yıllarda özellikle 2003-2013 döneminde TL’nin gerçekten değerli olduğu (hem ÜFE hem TÜFE bazında) dönemlerden geçtik. Hal böyle iken, “TL aşırı değerli, kur yükselmeli” eleştirilerinin bir ayağı eksik kalıyor.
Son söylediğimi biraz daha somutlaştırmak için, Türkiye’deki reel kur endeksini, Polonya ve Güney Kore’ninkiler ile kıyaslayalım. Bu iki ülkenin endeksinde baz yılı 2020. Daha anlaşılabilir bir karşılaştırma olması için Türkiye’nin ÜFE bazlı reel kur endeksini alalım ve baz yılını 2003’ten 2020’ye kaydıralım.
Polonya zlotisi ve Güney Kore wonuna ait reel kur endeksleri 2008-2009 küresel mali krizinden sonra 100 civarında yatay bir seyir izliyor. Son iki yılda zloti reel kur endeksinde yüzde 20’ye kadar değerlenme var; 100’den 120’ye çıkıyor. Won reel kur endeksi ise 100’ün hemen altında. Polonyalı firmalar “paramız reel olarak çok değerlendi” dese, kimse onlara bunun aksini söyleyemez. Ancak TL reel kuru için bunu söylemek zor.
Bir dipnot olarak şunu da ekleyim; belki ilginizi çeker: Güney Kore’nin 2011’deki ihracatı 555 milyar, 2023’teki ihracatı 632 milyar dolar. Aynı yıllarda Polonya 188 ve 355 milyar dolar ihracat yaparken, Türkiye’nin ihracatı 135 ve 255 milyar dolar.
İki soru: Güney Kore ihracatını artırmak için neden wonun değerini düşürmek gibi dâhiyane bir yola başvurmamış olabilir? Polonya parasına değer kaybettirmeden hatta son iki yılda parası ciddi oranda değerlenmişken, ihracatını nasıl bu kadar artırmış olabilir?
Okurken aklınıza gelebilecek eleştirilere, bir cevap olması için şunu ifade etmek isterim. Bu yazı TL’nin değer kazanması gerektiğini, reel kur endeksinin 100’ün üzerine çıkması gerektiğini söylemiyor. Neredeyse bir batıl inanca dönüşmüş olan TL’nin sürekli olarak değersiz kalması yoluyla ihracatın artırılabileceği düşüncesine karşı çıkıyor.
Türkiye’nin ihracatta çok gecikmiş bir mantalite değişimine ihtiyacı var:
1- İşgücü başta olmak üzere üretim faktörlerinin ucuzluğuna dayalı üretim ve ihracat yapan; maliyet avantajı olmadan ayakta kalamayacak şirketlerin ihracat politikasını etkilemesine izin verilmemesi gerekiyor.
2- Sürekli kurdan şikâyet edip, TL’nin değer kaybetmesi yoluyla ihracatın artacağını savunanların ihracat politikasını etkilemesine izin verilmemesi gerekiyor.
50 yıllık enflasyon sorununda, yüksek kur talepleri ile TL’nin aşırı değersizleştirilmesinin de önemli bir etkisi olduğunun kimler farkında?
Yurtiçi Veriler
13 Ocak 10:00
*Kasım ayı ödemeler dengesi
*Kasım ayı ciro ve perakende satış endeksleri
15 Ocak 10:00
*Kasım ayı inşaat üretim endeksi
*Kasım ayı hizmet üretim endeksi
15 Ocak 11:00: Aralık ayı bütçe sonuçları
Yurt Dışı Veriler
14 Ocak 16:30: ABD Aralık ÜFE
15 Ocak 16:30: ABD Aralık TÜFE
16 Ocak 10:00: Almanya Aralık TÜFE
16 Ocak 16:30
*ABD Aralık perakende satışları
*ABD Aralık Philadelphia FED imalat endeksi
17 Ocak 13:00: Euro Bölgesi Aralık TÜFE