İhracatçının asıl sorunu kur mu, yoksa enflasyon mu?
Önce Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bir sosyal medya paylaşımında “İhracatın ana belirleyicisi yurt dışı talep olup kurun önemli bir etkisi yoktur,” dedi.
Ardından ihracatçılardan açıklamalar geldi. TİM Başkanı Mustafa Gültepe, Oksijen TV’de Güzem Yılmaz Ertem’e verdiği röportajda, “rekabet konusunda girdi maliyetleriyle dövizin paralel gitmesi gerekir. Biz yukarı ya da ekstra farklı bir kur istemiyoruz. Son bir yılda sadece işçi maliyetleri yüzde 105 arttı. Dolar yüzde 60 yükseldi. Yüzde 45’lik bir fark var” dedi.
İstanbul Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Kazım Taycı, “Yurt dışında mal satabilmemiz için daha rekabetçi olmamız gerekiyor. Mevcut kur enflasyonun çok altında kaldı. Bu da bizim rekabetimizi ciddi anlamda düşürüyor. Kurun da rekabetçi seviyede olması lazım” dedi.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Bizim, rekabetçiliğimizi koruyan döviz kuruna ihtiyaç var” dedi.
Açıklamalar gösteriyor ki; kurlarla ilgili bir rahatsızlık var. Aslında kur konusunda uzun bir süredir yoğun bir kafa karışıklığı yaşıyoruz. Yeni bir durum değil bu. Kur, faiz ve enflasyon kısır döngüsüne giren Türkiye’de bu karışıklık yıllardır var. Geçen haftaki açıklamalar bu kafa karışıklığını bir defa daha gözler önüne serdi.
Bence durumu en iyi açıklayan açıklama İstanbul Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Güven Karaca’dan geldi. Karaca, Vahap Munyar’a yaptığı açıklamada, “Sektör başkanları olarak, ihracatçılar olarak sadece kura bağlı söylemleri bırakmamız gerek. Haklıyız, döviz kuru bizi desteklemedi, ihracatta pazar kaybettik. Haklıyız, enflasyon maliyetimizi çok yükseltti. Ama biz de sadece fiyata bağımlı ihracat yapmasaydık” dedi.
İki ucu keskin bıçak
Kur iki ucu keskin bıçak gibidir. TL’nin değer kaybı ihracatı arttırıp, ithalatı yavaşlatır ama diğer makroekonomik dengeleri de bozar. Biz bu bozulmayı son yıllarda çok şiddetli bir şekilde yaşadık. TL’nin değer kaybı enflasyonu artırdı; ihraç edilen malların üretim maliyetlerini de ithal girdiler kanalıyla yükseltti. Diğer bir deyişle TL’nin hızlı değer kaybına izin verilmesi ihracatçı tarafında kısa vadeli rahatlama sağlasa da nihai olarak enflasyonu ve dolayısıyla ihracatçının üretim maliyetini arttırdı.
TİM Başkanı, “Daralan Avrupa pazarının Türkiye ihracatına etkisi çok büyük oldu. Fiyat rekabetini sağlayamadık. Türkiye çok pahalı olunca, alıcılar başka ülkelere gittiler. Rakip ülkeler de fiyatlarını düşürdüler. Bunu devlet politikasıyla yaptılar üstelik” diyor. Haklıdır da. Ancak bizi rakiplerimizin yaptığını yapmaktan alıkoyan önemli bir neden var: Enflasyon. Rakiplerimizin bizimki kadar yüksek enflasyonları yok. Hatta rekabet ettiğimiz başlıca ülkelerdeki enflasyonu toplasanız bile bizdeki enflasyonu bulmaz.
Mehmet Şimşek, örnek veriyor; diyor ki: “2003-13 döneminde nominal sepet kur yıllık ortalama yüzde 3,3; reel ihracatımız yüzde 7,1 artmıştır. 2018-23 döneminde ise kur yüzde 36,4 artarken, ihracatımız sadece yüzde 5 artmıştır.” İki dönemi birbirinden ayıran en önemli fark enflasyondur. 2003-13 arasında fiyat istikrarı vardı. Kur desteği olmadan da ihracat artabiliyordu. 2018-23 dönemi ise fiyat istikrarının bozulduğu yüksek enflasyon dönemiydi. Kur desteğine rağmen ihracat artış hızının daha yavaş olduğu dönemdi.
Bu nedenle ihracat için öncelikli adım TL’nin değer kaybetmesi değil, kurda ve fiyatlarda istikrar sağlanmasıdır.
Sadece kura dayanarak ihracat hamlesi olmaz
Deri ve deri mamulleri gibi kilo başına ihracatın 11,5 dolar olduğu bir sektörün temsilcisi Güven Karaca durumu iyi açıklıyor: “Türkiye’de bir tane husus var: Rakipler kötü ise ihracat iyi, kur iyi ise ihracat iyi… Buradan artık ders çıkarmamız gerekiyor. Sadece kurla ve rakiplerin kötü olmasına bağlı iş yapıyorsak, orada yanlış giden bir şeyler var demektir.” Yanlış giden şey yüksek enflasyona izin verilerek maliyet tarafının kontrol edilememesidir.
Son bir yılda sadece işçi maliyetleri ikiye katladı. Döviz kurlarının mevcut seviyesi nedeniyle fiyat tutturmakta zorlanan ihracatçılarımız haklı olarak yakınıyorlar. “Girdi maliyetlerimiz yüzde 129 civarında artarken döviz kurundaki artış yüzde 60 seviyesinde kaldı” diyorlar. Burada yanlış olan rakam yüzde 60 değil, yüzde 129’dur. Yüzde 60 Türk lirasında ciddi bir değer kaybıdır. Bir ülkenin parasının bu oranda değer kaybetmesi önemli bir sorundur. Türkiye’de döviz kurundan tüketici fiyatlarına geçişkenlik yüksektir. Enflasyonun yüksek seyrettiği dönemlerde daha da yüksektir. Eğer Türkiye 60 ile 129 arasındaki farkı gidermek için daha fazla kur artışına izin verirse şu anda yüksek diye yakındığımız enflasyon çok daha korkunç seviyelere ulaşır. Kısa süre sonra gelir ihracatçıyı bir defa daha vurur.
Maliye Bakanı, dünya ticaretinden daha çok pay almanın ancak “verimlilik artışı, inovasyon, yüksek katma değer ve markalaşma” ile mümkün olduğunu söylüyor. Yüzde 100 katılıyorum ve bunlara bir de fiyat istikrarını ekliyorum. Bu noktada üretici firmalara ve ihracatçılara düşen görevler vardır ama asıl sorumluluk hükümettedir. Hükümet, uygulayacağı politikalarla ve teşviklerle fiyat istikrarı ve verimlilik artışını sağlamalı, inovasyonu ve markalaşmayı desteklemeli, katma değerin yükselmesi için uygun adımları atmalıdır.