İflas ekonomisi
Ülkeler iflas eder mi?
Zor soru; bu sorunun yanıtı iflas kelimesinin ifade ettiği anlama göre şekillenebilir.
Ekonomik anlamda bir değerlendirme muhtemelen şu şekilde düşünülebilir.
Ülke ekonomileri de şirketler gibi bir anlamda iflas edebilirler
Aslına bakılırsa ülkeler ile şirketleri birbiriyle eşleştirmekten yana değilim, bu tür bir benzetmenin yararlı olacağını da düşünmüyorum. Büyüklük, kutsal değerler vb hususları dikkate aldığımızda devlet ile şirket eşleştirmesinin devleti küçümsemek gibi gelmesi beni rahatsız ediyor. Buna rağmen çoğu zaman bazı konuların izahında bu ve benzeri eşleştirmeleri kullanmanın kolaylığına da kaçmak kaçınılmaz olabiliyor. Konuyu biraz daha açık ve net olarak anlatabilmek için şirket iflasından hareket edelim, ama bu asla bir eşleştirme gibi anlaşılmasın.
Bir şirketin iflasında olanlar aşağıda yer almaktadır;
- Şirket ulusal para birimiyle ve konvertibl para birimleri ile borçlandığı bedelleri ödeme kabiliyetini yitirir, ödemelerinde aciz duruma gelir.
- Bu durumdaki bir şirketin finans piyasalarında ve bankalar nezdinde yeniden borçlanması, kredi alabilmesi olanaksızlaşır, risk primi yüksektir.
- Bu şekilde ağır borç yükü ve ödeme sıkıntısı yumağı içinde olan bir şirketin bırakalım yeni yatırımlarla iş geliştirmesini, var olan, olağan işlerini de yürütebilmesi hızla imkân dışı olacaktır.
- Şirket çalışanlarına ücret ödemelerini önce gecikmeli olarak kısmen yapmaya çalışsa da bir süre sonra bu ödemeler yapılamaz hâle gelir. Grevler olabilir, olmayabilir. Ödemeler için şirket özvarlıklarını satışa çıkarabilirse de bu kaynak da hızla tükenir. Eğer işten çıkarmalar yoluyla önlem alınmasına çalışılırsa bu defa tazminatların ödenmesi sorunu ortaya çıkar.
- Yasalar çerçevesinde devlet ve sosyal güvenlik kurumu alacakları öncelikli alacaklardır. Yapılacak icra ve haciz yoluyla tahsilatlarda bu alacaklar, özel kişi ve kurum alacaklarından önce işlem görür, diğer alacaklılar sıraya konur.
- Son dönemde uygulama alanı sınırlı sayıda olsa da, iflasın ertelenmesi adı altında bir hukukî yan yol üzerinde çalışılmıştır. Mahkeme kararları çerçevesinde bu elbette yasal bir uygulama olarak kabul edilmiştir. Örnekleri mevcuttur.
- Mevcut Ticaret Hukuku, İcra-İflâs Kanunu ve benzeri yasal uygulamalar, evrensel hukuk ve anayasa çerçevesinde iflası kesinleşen borçlu kurumu da, iflastan zarar gören alacaklı tarafları da belli bazı koşullarda korumaya alır.
- Özetle iflas etmiş bir şirketin faaliyetlerine devamının mümkün olmadığı, ödemelerinin ve yönetiminin de yeniden yapılandırılma gerekliliği net olarak ortadadır.
Genel hatlarıyla şirket iflası durumundaki satır başlıkları bu şekilde özetlenebilinir. Şirket yapısının ve ticarî faaliyet konusunun özel bir önem ve ayrıcalığı varsa, bu durum dikkate alınarak hukuk çerçevesinde yeni bir değerlendirme yapılması da olanaklıdır.
İflas eden şirketlerin yeni yapılandırması aşağıdaki şekilde uygulanır;
- Şirket yönetimi atanan bir kayyuma devredilir. Kayyum; yasa ve yönetmelikler çerçevesinde tabii ki hakkaniyet esaslarına uygun şekilde, iflas halindeki şirketin alacaklarının tahsili ve borçlarının ödenmesi işlemlerini yönetir.
- Vergi ve SGK prim borçları öncelikli olmak kaydıyla borçlar listelenir. Bu alacaklılar listesine ödemelerin yapılması ile diğer iş ve işlemlerin yapılması kayyumun onayı çerçevesi içinde gerçekleştirilir.
Devlet iflası ancak ekonomi konusunda olabilir, iflas tabiri devletler için başka bir alan için kullanılmaz. Devlet ekonomisinin iflasına ilişkin hususlar aşağıda olduğu gibidir.
- Ülke ekonomisinin iç ve dış borçlarının ödeme yeteneğinin kalmaması, borçların ödenemez hâle gelmiş olması,
- Dış borçlar, carî açık, döviz darboğazı, ulusal paranın değer kaybı, kur artışları, ihracatın azalmasına karşılık ithalatın artırılması,
- Enflasyon, yüksek enflasyon, durgunluk, yüksek enflasyon altında durgunluk, ekonomi de küçülme, gelir dağılımındaki ciddi denge bozuklukları, vergi artışı yoluyla gelir elde edilmeye çalışılması, ihracatın ithalatı karşılayamaması ve ithalatın da yapılamamasından kaynaklanan ilaç vb yaşamsal ürünler de dâhil olmak üzere ürün bulunamaması, arz ve talep arasındaki dengelerin bozularak aşırı talep kaynaklı fiyat artışları ve tabii işsizlik artışları,
- MB’nin banknot, darphanenin de metal para emisyon hacmini aşırı artırmasıyla körüklenen enflasyonist baskının yeni sosyal, hukuksal ve nihayetinde siyasal sonuçlar doğurması özetle ülke ekonomisinin iflası olarak tanımlanır.
Böyle bir durumda olabilecekler nelerdir denildiğinde;
- Elbette ülkeye haciz ve icra getirilemez. Böyle bir uygulama yapılamayacağı gibi, tarihte de görülmüş bir örnek bulunmamaktadır. Ancak yine tarihe bakıldığında görülen kayyum atanmasına benzer önlem ve uygulamaların olduğudur. Osmanlı’nın son dönem borçlarının ödenememesi nedenine dayalı olarak yabancı alacaklılar, Osmanlı’nın dış borçlarının tahsilini kontrol altına alabilmek için Düyûn-u Umumiye isimli bir yapı oluşturmuşlardır. Yapılandırılan bu dış borçlar toplamının, temerrüt faizleri ile birlikte Cumhuriyet döneminde ödenmiş olduğu da tarihte kayıtlıdır.
-Düyûn-u Umumiye kadar katı olmasa da bugün IMF, WB (World Bank-Dünya Bankası) vb finansman kuruluşlarının benzer uygulamaları olduğu çeşitli örneklerde görülmektedir. Ancak örneğin IMF’in hakemliği konusu için borçlu ekonomi ile yürürlükte olan bir Stand-by sözleşmesinin bulunması gerekir.
-CDS (Credit Default Swap) primi ölçüsünde, yüksek oranda bir temerrüt faizi ile birlikte dış borç yeniden yapılandırılmasına gidilebilir olsa da, bunun borçlu ülke ekonomisine getireceği yük ve şartlar çok ağır olacaktır. Enflasyonun kontrol altına alınması baskısı, artan faizler, istihdam hacmindeki önemli daralma neticesinde işsizlik artışları, satın alma gücü düşük ve kur değeri zayıf bir ulusal para birimi yerine diğer yabancı para birimleri kullanımının yükselmesi, GSYH düşüşü, vb diğer hususlar birbirini tetikleyerek sistemi zorlayacaklardır.
Özetlemeye çalıştığım iflas konusu; tüm küresel ekonomilerde şirketlerde olmakta ve her an iflas eden şirketlere bir yenisi eklenebilmektedir. Bu konu, ulusal ve uluslararası ticarette olağan karşılanabilen konular arasındadır. Hukukçuların pek sevdikleri bir ifadeyle, hayatın olağan akışı içinde iflas diye bir kavram, bir olgu vardır. Ama bu durum karşılığında, devlet ekonomilerinin iflası, öyle pek sık rastlanan bir konu olmadığı gibi, doğal da karşılanmamakta, yani hayatın olağan akışı içinde sıkça karşılaşılan bir olgu olarak tanımlanmamaktadır.
Küresel ekonomilerde devlet ekonomilerinin iflası konusunda Güney Amerika’ daki bazı devletler, Yakın Doğu ve Uzak Doğu’daki bazı devlet ekonomileri örnek gösterilebilinir. Tarihte bu ekonomilerin iflasa ilişkin durumları hakkında düşülmüş notlar bulunmaktadır. Kısaca bu durum esasen her devlet ekonomisinin karşılaşabileceği bir sorun olabilir. Yeter ki bir çözümü olabilsin, karşılaşılması olası durumun erken fark edilmesi, önlemlerinin alınması ve uygulanması tabii olarak son derece yüksek önem taşımaktadır.
Bu yazımda, ülke ekonomilerinin iflasını anlatmaya çalıştım. Yazımda dikkat edilirse başta Türkiye olmak üzere hiçbir ülkenin adı geçmemektedir. Kayyum muadili bir uygulamanın tarihimizde kayıtlı olan bir gerçeklik olması bakımından Düyûn-u Umumiye’den bahsedilmesi var olanın, tarihte olan bir uygulamanın anlatılması amaçlı olarak yer almıştır. Uzun yıllar boyunca (1884) İstanbul Erkek Lisesi (İEL) olarak bilinen bina, Düyûn-u Umumiye binası olarak inşa edilmiştir. Daha sonra D.U uygulaması ortadan kaldırılarak bina İEL olarak köklü bir eğitim kurumuna dönüştürülmüştür.
Özetle; şirketler iflas edebilir, devlet ekonomileri de iflasa benzer konumlarda değerlendirilebilir. Tıpta olduğu gibi erken teşhis, istikrarlı bir tedavi ve kontrollerle her nevi iflas ve benzeri sorunların, derecelerine göre olsa da, olumlu sonuçlandırılması olanaklıdır.
Bahsetmiş olduğum gibi bu son paragrafta yaptığım durum özetinin dünya ekonomilerinde yaşanmış onlarca örneği bulunmaktadır. Bugünün ileri ekonomilerine sahip devletlerin bile ekonomi bağlamında geçmişte iflas eşiğinde oldukları, iflasa girdikleri yine ekonomi tarihinde kayıtlıdır.